Название: Reşit Hanadan ve Romancılığı
Автор: Yasin Yavuz
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-92-3
isbn:
Reşit Hanadan ve Romancılığı
Eşim Yonca ve hocam İsmail Turan Kallimci’ye minnetle…
GİRİŞ
Kosova Türk edebiyatının önemli isimlerinden Reşit Hanadan’ın romanlarını inceleyeceğimiz bu çalışmada, ilk elde, yazarın yetiştiği edebî ortamın önemli olması nedeniyle Kosova Türk edebiyatı ele alınmalıdır.
Balkanlarda Türk varlığı çok eskilere dayansa da asıl önemli ve kalıcı ilişkiler Osmanlı ile birlikte başlamıştır. Balkanların çok uluslu yapısında bile bu ilişkiler yüzyıllar boyunca iyi ve huzurlu bir şekilde sürmüştür. Osmanlı’nın bu coğrafyadan çekilmek zorunda kalmasıyla bu barış ve huzur ortamı bozulmuştur. “Osmanlı’nın yüzyıllar boyunca egemenliği altında tuttuğu topraklarda barındırdığı, buna göre de kendinden saydığı; imparatorluk sınırları içinde geçerli olan yasaların tanıdığı ölçüde her türlü hak ve özgürlükten, koşul ve olanaktan yararlandırdığı; her alanda yaptığı yatırımlarla en az Anadolu’daki kadar rahat bir yaşama ve çalışma fırsatı tanıdığı, fakat buna rağmen, kendilerini maalesef Osmanlı’dan saymayan ulusların ihanetine uğrayıp Balkan Savaşları’nın yenilgiyle sonuçlanmasının ardından bu diyardan tamamen el çekmesinden sonra, Balkanlardaki bütün diğer Türkler gibi Kosova Türkleri de, bu büyük darbenin ağır sonuçlarına ister istemez katılmak durumunda kalmışlardır.”1
Kosova Türkleri, Osmanlı’dan sonra, hem Sırpların hem de Arnavutların baskısı altında kimliklerini muhafaza etmek ve onurlu bir yaşam sürdürmek için büyük mücadeleler vermişlerdir. Osmanlı’dan sonra yönetimi ele alan Sırpların ilk yaptığı iş, bastırılmış Türk kinini açığa çıkarmak ve bölgedeki Türkleri karanlığa boğmak olmuştur. Sırpların bu yöndeki uygulamaları daha çok Osmanlı’dan kalan ve Osmanlı’yı hatırlatan her türlü kültürel kalıntıyı kazımaya yöneliktir. Dolayısıyla bölgedeki Türklerin verdiği mücadele de, ilk elde, Sırpların yadsıdıklarını yaşatmaya yöneliktir. Bunlardan bir tanesi de Osmanlı döneminden kalan edebiyat geleneğidir. Suat Engülü Kosova Türk Edebiyatı’nın şu üç dönemden geçtiğini ifade etmiştir:
1. Osmanlı Dönemi Kosova Türk Edebiyatı;
2. Balkan Savaşları’ndan sonra Kosova Türk Edebiyatı ve
3. Çağdaş Kosova Türk Edebiyatı.2
Kosova Türk Edebiyatı’nın saptanan üç gelişim döneminden biri olan Osmanlı Dönemi Kosova Türk Edebiyatı, Mesîhî gibi güçlü bir şairi yetiştiren parlak bir dönemdir. Mesîhî’nin dünya dillerine aktarılan ünlü bahariyesinin yanında bir de “şehr-engîz”i vardır. “Bilindiği gibi şehr-engîz, bir şehrin güzellerinden ve güzelliklerinden söz eden mesnevî tarzında yazılmış şiirler anlamına geliyor. Klasik edebiyatın pek çok başka tür ve şeklin tersine şehr-engîz, edebiyat tarihine bizim kazandırdığımız bir türdür.”3 Mesîhî de bu türün ilk örneğini veren şairdir. Bu güçlü edebiyat az evvel sözünü ettiğimiz siyasal koşullar ve onun perdesi altında oluşan karanlık dönemde durma noktasına gelmiştir.
İkinci gelişim dönemi olan Balkan Savaşları’ndan sonra Kosova Türk Edebiyatı’nda da kayda değer bir gelişim yoktur. Bu dönemde karşımıza çıkan en önemli isim Hacı Ömer Lütfi’dir. “Kosova Balkan savaşları sonrasında modern dönemde tasavvufi şiirler yazan Hacı Ömer Lütfi’nin”4 Osmanlı’dan kalan bir şiir geleneğini temsil ettiği çok açıktır. Ancak Kosova Türk Edebiyatı’nda devrimsel bir şahsiyet olarak değil de büyük bir şair olarak yer alması ve kendisinden sonraki kuşaklara kapı aralayacak misyon yoksunluğu buradaki durgun edebî hayatta bir değişim yapamamıştır. Üstelik zaten karanlık olan edebiyat ortamı onun 1912’deki ölümüyle artık tamamen sessizliğe bürünmüştür.
Çağdaş Türk Kosova Edebiyatı’nın başlangıcı ise Hacı Ömer Lütfi’den çok sonra olacaktır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından her ulus için eşit şartlar, temel hak ve hürriyetler parolasıyla yönetime gelen Tito, ilk yıllarında sözünü tutmamış ve bununla beraber Stalin ile yaptığı birliktelik sonrası büyük yaralar açmıştır. Bu birliktelik çok uzun sürmemiştir. Tito kendisini ve ülkesini Stalin’in güdümünden kurtarmak için bazı radikal kararlar almıştır. Bu kararlar sonucunda da 1948 yılında başlayan ayrılık ile birlikte 1953’te Stalin’in ölümüne kadar Sovyetlerle gerginlik yaşamıştır. Kosova Türkleri için 1948 sonrası bir umut olsa da verilen vaatlerin ancak 1951 yılının başlarında tutulması bütün umutların tükenmesine ve göçlerin yaşanmasına neden olmuştur. 1951 yılında Türklerin ve Türkçenin devlet tarafından tanınması buradaki edebî yaşantının üzerindeki o karanlık perdenin kalkması adına önemli bir gelişmedir. Bu tarihte kurulan “Doğruyol Kültür ve Güzel Sanatlar Derneği” Türk edebiyatı, dili ve kültürü için oldukça önemli bir gelişmedir.
1951 yılının Çağdaş Kosova Edebiyatı için önemli olduğu çok açıktır. Hatta bu yılı Çağdaş Kosova Edebiyatı’nın başlangıcı olarak kabul eden edebiyat tarihçileri de mevcuttur. Kanaatimizce bu tarih Çağdaş Kosova Edebiyatı’nın başlangıcı olarak görülemez. Çünkü bu tarihte, Çağdaş Kosova Edebiyatı için önem arz eden bir edebî canlılık yoktur. Biz bu dönemi, Çağdaş Kosova Edebiyatı’nın “habercisi” olarak görebiliriz. Nitekim “Doğru Yol” ile birlikte Türkçe eğitim ve kültürel aktivitelerdeki özgürlük hakkı sevindirici bir gelişmedir. Fakat kültürel bir ortamın oluşması için gerekli olan olanaklar da tam anlamıyla sağlanmış değilken 1953 yılındaki göç, bölgedeki kültürel canlılığı ciddi derecede etkilemiştir. Bölgedeki kültürel durgunluğun tek sebebi elbette göç değildir ve bu durgunluğun muhtelif nedenleri vardır. Bunlardan bir tanesi de edebiyat ile ilgilenen, geçmişten gelen edebî kültürü ileriye taşıyacak aydınların olmamasıdır. Çağdaş Kosova Türk Edebiyatı uzun yıllar üretken bir sanatkâr sıkıntısı çekmiştir. Ayrıca Çağdaş Kosova Türk Edebiyatı’nda karşılaştığımız sorunlar yalnızca bu kadarla sınırlı değildir. Denilebilir ki yalnızca Kosova Türk Edebiyatı’nın değil bütün “Yugoslavya’daki Türk edebiyatının karşılaştığı önemli meselelerden biri de ana dilin iyi öğrenilip doğru kullanılmaması problemidir. Ana dilden uzak olmak, etnik çoğunluğun dilleri çevresinde yaşamak, bu dillerle düşünüp Türkçe yazmak, zaman zaman önemli dil yanlışlarının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.”5 Görüldüğü gibi 1950’li yıllar Çağdaş Kosova Türk Edebiyatı büyük sanat problemlerinin yatağıdır.
“Çağdaş Makedonya Türk Edebiyatı’nda Şükrü Ramo, Mustafa Karahasan, Necati Zekeriya, Mahmut Kıratlı, Şevki Vardar, İlhami Emin, Hüseyin Süleyman gibi yazarların oluşturduğu 50’li kuşağın artık tamamen belirginleştiği, hatta bu kuşak yazarlarının Makedonya Türk Yazarlar Cemiyetini kurarak örgütlenmeye bile geçtikleri, oysa Çağdaş Kosova Edebiyatı’nda henüz ‘ilk kıpırdanmaların’ görülmeye başladığı bu yıllarda ortaya çıkan edebi çalışmalar, ‘edebiyatı derin uykusundan uyandırmaya’ yönelik bilinçli bir çabanın ürünü değildir.”6 Bu nedenle 1951 yılını doğrudan bir başlangıç olarak değil de bir başlangıcın habercisi minvalinde adlandırmak daha uygundur.
Öte yandan “Doğru Yol” tarafından ilk oynanan oyun olma özelliğini taşıyan Büyük Kapı Kızı ve onun yazarı Durmiş Selina’yı da anarak bu haberciliğin ileriki kuşak için umut verici olduğunu söylemek gerekir. Bu noktada Durmiş Selina’nın Bir Gözlü Anne ve Niçin Annem Halamı Sevmiyor adlı oyunlarının da önemli olduğunu vurgulamak gerekir.
Çağdaş Kosova Edebiyatı’nda tiyatronun yanı sıra öykü alanındaki gelişmeler de göze çarpmaktadır. 1950’li yıllarda yazdıkları ile Çağdaş Kosova Edebiyatı’nın gelişiminde öncü olan Süreyya Yusuf bu noktada anılması gereken ilk isimdir. Süreyya Yusuf, “sahip olduğu eğitici-yönlendirici yetenek sayesinde, özellikle СКАЧАТЬ
1
Suat Engülü. (1997). “Makedonya Türk Edebiyatı ve Yugoslavya (Kosova) Türk Edebiyatı”, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, Ankara: Kültür Bakanlığı, s. 310.
2
Suat Engülü, a.g.e., s. 311.
3
Mustafa İsen. (1997). Ötelerden Bir Ses – Divan Edebiyatı ve Balkanlarda Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler, Ankara: Akçağ Yayınları, s. 146.
4
C. Şanlı ve E. Jable. (2009). “Balkanlarda Türk Dili ve Edebiyatı”, I. Uluslararası Balkanlarda Tarih ve Kültür Kongresi 10-16 Mayıs Priştine Bildiriler Kitabı, Sakarya: Sakarya Üniversitesi, s. 49.
5
Mustafa İsen, a.g.e., s. 152.
6
Suat Engülü, a.g.e., s. 316.