Kerem Gibi. Anar
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kerem Gibi - Anar страница 7

Название: Kerem Gibi

Автор: Anar

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-77-5

isbn:

СКАЧАТЬ ettiği şöhreti bütün dünyaya yayılmasaydı -en çok da bunu kıskanıyorlardı- şüphesiz ondan nefret edenler de olmazdı. Bütün bu özellikler, mucizevî şekilde bir kişide toplandığı için, onu değişik sebeplerden dolayı kıskananlar, ne yazık ki, kendi gözlerinde ve vicdanlarında aklanmak, beraat etmek için Nazım’a sadece siyasi görüşlerinden dolayı nefret beslediklerini söylüyorlar. Şüphesiz, sadece siyasi görüşlerinden dolayı samimi şekilde karşı çıkanlar da var. Ancak bana öyle geliyor ki, “onun kanına susamışların” bir kısmı, ideolojik ihtilaflarından, mefkûre çatışmalarından daha çok, şahsi haset ve çekemezliklerinin esiriydiler. Belki kendileri de bunun farkına varamıyorlardı. Moskova’da, Nazım’ı Sovyet IKP Merkez Komitesine ihbar eden Türk komünisti de şairlik iddiasındaydı, Nazım’a vatandaşlık hakkının geri verilmesine itiraz eden milliyetçi şair de şiir yazıyordu.

      Ama bütün bunlara rağmen şüphesiz Nazım Hikmet, benim bu düşüncelerime rıza göstermezdi. Çünkü gerçekten de şairlik iddiasında olmayan ve yüzünü bile görmediği; dünyanın değişik kıtalarında yaşayan düşmanları da vardı.

      “Çin’den İspanya’ya kadar Ümit Burnu’ndan Alaska’ya kadar

      Her mil denizde, her kilometrede dostum var, düşmanım var.

      Dostlar ki, bir kez bile selamlaşmadık

      Aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz

      Ve düşmanlar ki, kanıma susamışlar,

      Kanlarına susamışım.

      Benim kuvvetim bu büyük dünyada yalnız

      Olmamamdadır.”

      Evet, Nazım’a düşmanca yaklaşımlar siyasi fikirlerle, düşünce farklılığıyla, sınıf çatışmalarıyla ilgilidir. Bu, bir dereceye kadar doğrudur. Ancak “bir dereceye” kadar. Çünkü Nazım Hikmet “Bir Hasetçi Adam” şiirinde:

      “Ne hasetçi adamsın

      Açmış kanatlarını

      Uçup giden kuş kıskanılır mı?”

      mısralarını yazmış ise de siyasi, sınıfsal, fikri düşmanlığa ağırlık veriyor, şahsi, psikolojik yönleri dikkate almıyordu. İşte hakikat bence bu iki amilin ortasında, kavşağındadır.

***

      “Kerem Gibi” adlı bu kitabımı, deneme şeklinde kurguladım. O nedenle üslup bakımından Nazım hakkında şimdiye dek yazılanlardan farklı olacaktır. Şair hakkında ciddi ve kapsamlı bir kitap yazmak niyetim olduğu için elbette kendi hatıralarımla, bana anlatılanlarla yetinemezdim. Tabii ki, Nazım’ın yayımlanmış neredeyse bütün eserleriyle tanışmış, şiirlerini defalarca okumuştum. Şiirlerinin bazılarını ezbere de biliyordum. Onunla ilgili filmleri ve tiyatroları izlemiştim. Nazım’ın hayatı ve sanatı hakkında Moskova’da yayımlanan kitapları da okumuştum.

      Son yıllarda sık sık Türkiye’ye gidip gelmemin bir semeresi de orada Nazım Hikmet hakkında yazılan ve yayımlanan kitapları elde etmem oldu. Türkiye’ye yaptığım bu seyahatlerde Nazım hakkında yayımlanan; Vâlâ Nureddin’in “Bu Dünyadan Nazım Geçti” adlı kitabını, Nazım kültürünü korumak ve yayımlamakta emsalsiz hizmetleri olan, şairin oğulluğu, Piraye Hanım’ın önceki eşinden olan oğlu Memet Fuat’ın “Nazım Hikmet” adlı 700 sayfalık kitabını, şairin sadık dostları Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel ve Yıldız Sertel’in “Mavi Gözlü Dev”, “Hatırladıklarım”, “Nazım Hikmet’in Son Yılları”, “Roman Gibi”, “Ardımdaki Yıllar” adlı kitaplarını, Şevket Süreyya Aydemir’in “Suyu Arayan Adam” adlı kitabını aldım. Bunun yanında, Nazım’ın hapishane arkadaşı İbrahim Balaban’ın, yazar Orhan Kemal’in, şair A. Kadir’in, Türkiye’de Ataol Behramoğlu’nun çevirisiyle “Nazım’la Söyleşi” adıyla yayımlanan Nazım’ın son karısı Vera Tulyakova Hikmet’in (Moy Posledniy Ragavor s Nazımom: “Nazım’la Son Sohbetim”) kitaplarını da aldım. Yine Aydın Aydemir, Nedim Gürsel, Hikmet Akgül, Atilla Coşkun, Kıymet Coşkun, Emin Karaca ve Zühtü Bayar’ın araştırmalarını, Kemal Sülker’in tertip ettiği “Nazım Hikmet Dosyası”nı, Hilmi Yücebaş’ın hazırladığı “Nazım Hikmet Türk Basınında” adlı derlemeyi ve Nazım’ın muhalifleri, Türk fikir hayatında önemli yerleri olan Peyami Safa, Nihal Atsız ve Necip Fazıl Kısakürek’in kitaplarını, günümüz yazarlarından Yavuz Bülent Bakiler ve Ergun Göze’nin “Peyami Safa – Nazım Hikmet Kavgası” kitaplarını, Nazım’ın cezaevlerinden Piraye’ye, Memet Fuat’a, Vâlâ Nureddin’e, Müzehher Nureddin’e, Kemal Tahir’e yazdığı mektuplarını, Saime Göksu ve Edward Timms’ın Türkçeye çevrilmiş “Romantik Komünist” adlı eserlerini ve onunla ilgili diğer metinleri de aldım. Bütün bu kitaplar, makaleler ve mektuplar, şairin keşmekeşli hayat macerasını daha iyi öğrenmem, onun dostunu düşmanını daha iyi tanımam için çok faydalı oldu. Şunu da belirteyim ki, son yıllarda “Gösteri,” “Yazın” ve “Diyalog Avrasya” dergilerinde Nazım ile ilgili çıkan yazılar, şaire çağdaş bakışı izlemek ve anlamak için son derece önemlidir.

      Nazım’ın Azerbaycan ile alakaları hakkındaki müşahadelerimi Akşın Babayev, Kadir İsmayıl, Abuzer İsmayılov ve Azer Abdulla’nın değerli incelemeleri ile bir kez daha kontrol edip düzeltme imkânım oldu.

      Bu son sözün, “düzeltme” sözünün üzerinde özellikle durmak istiyorum. Çünkü bazen Nazım ile ilgili yazılarda uydurmalar da yer almaktadır. Bir örnek vereyim: Nazım hayattayken benim yazdıklarım daha yeni yeni yayımlanmaya başlamıştı ama ona hiçbir yazımı okumamıştım. Muhtemelen Nazım, benim hiçbir yazımı, hatta Moskova’da yayımlanmış olanları bile okumamıştı. Nazım’ın ölümünden sonra Moskova’da “Dante’nin Jübilesi” adlı ilk eserim yayımlandığında Yunost gazetesinden Aleksandr Tverskoy’un, hikâyelerim hakkında bir değerlendirme yazısı çıktı. Ama Tverskoy bu yazıyı yazmadan önce benimle görüşmek ve konuşmak da istedi. Görüştük. A. Tverskoy, Nazım Hikmet’e hasredilen “Boğaziçi Nağmesi-Nazım Hikmet Hakkında Hikâyeler” (Rusçası Pesnya Nad Bosforom. Rasskazı O Nazım Hikmete) adlı kitabın yazarıdır. Tabii ki, benimle söyleşisinde en çok ilgisini çeken Nazım’a dair anılarımdı. Bazı şeyleri ona anlattım. Ama söyleşiyi Yunost gazetesinde okuyunca hayretten donakaldım. Söylemediğim şeyleri de yazmıştı. Güya ben -ne zamansa- Nazım’a yazılarımı okumuştum ve Nazım da benim yazılarım hakkında müspet düşüncelerini bildirmişti. Böyle bir şey olmamıştır.

      Başka bir örnek: Bazen Nazım’ın kendi ağzından işittiğim düşüncelerine yahut Nazım’a ilişkin bildiğim bazı olaylara muhtelif kitaplarda rastlıyorum. Bu çok doğaldır. Çünkü Nazım, bazı hadiseleri sadece bize ya da bizim evde değil başkalarına ve başka yerlerde de konuşuyordu şüphesiz. Aynı fikirleri yalnız bizimle değil başkalarıyla da paylaşıyordu mutlaka. Ancak bazen şairin ağzından, kendi kulaklarımla işittiğim bir söz, başka bazı yerlerde Nazım’ın ağzından ama başka türlü ifade ediliyor. Mesela “Deniz Kızı Eftalya” meselesini çok iyi hatırlıyorum. Atatürk, bazı akşamlar verdiği ziyafetlere şairleri ve sanat adamlarını davet etmekten hoşlanırmış. Böyle meclislerin birinde söz genç şair Nazım Hikmet’ten açılınca, Atatürk, vaktin çok geç olmasına aldırmadan Nazım’ı meclise davet etmek için adam göndermiş. Nazım’ı uykudan uyandırıp bu daveti ona ilettiklerinde, Nazım, “Ben Deniz Kızı Eftalya değilim ki, gecenin herhangi bir saatinde meclislere davet olunayım,” demiş. Onun bu cevabı, Atatürk’ün çok hoşuna gitmiş ve Gazi СКАЧАТЬ