Mavi Çember. Hikâyeler
Eşim NECATİ’ ye…
TAKDİM
Edebiyatımızın yeni yazarlarla, yeni eserlerle gelişeceğini; dilimiz, kültürümüz ve geleceğimiz açısından donanımlı bir yazarın, iyi bir eserin ne kadar önemli olduğunu biliyorduk. Edebiyat dünyamıza yeni yazarlar, yeni eserler kazandırmanın, milletimizin geleceğine yönelik büyük hizmetlerden biri olacağına inanıyorduk. Bu inanışla ulusal ve uluslararası bütün faaliyetlerimiz gibi yazar yetiştirmeyi de önemsedik. Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi olarak yazar yetiştirmek üzere başlattığımız atölye çalışmalarında altıncı dönemi geride bıraktık. Dönem sayısı arttıkça, ona paralel olarak sevincimiz, mutluluğumuz da arttı.
Kuruluş olarak yeni olmamıza rağmen Türkiye’de pek çok ilki gerçekleştirdik. Bu ilklerden biri de gerçek atölye çalışmalarıyla edebî ürünler üretilen yazarlık okuludur.
Hiçbir zaman geniş maddi imkânlarımız olmadı ama her zaman bize destek sunan dostlarımız oldu. İki dönem dışında yazarlık okulu atölye çalışmalarımızı bize ait olmayan, geçici mekânlarda yaptık. Bu işe, herhangi bir çıkar gözetmeden, sadece emeğimizi değil yüreğimizi de koyduk. Sonuçta beklediğimizden daha yüksek bir başarıya ulaştık. Yöntem arayışlarıyla geçirdiğimiz, biraz da acemiliğimize gelen hazırlık dönemi bir tarafa bırakılırsa, son beş dönemde Türk Edebiyatına beşi ortak, on üçü müstakil olmak üzere toplam on sekiz kitap kazandırdık. Bu kitaplarda yer alan ürünlerle edebiyat dünyamıza kırk civarında yazarın adım atmasına vesile olduk.
Bugün, AYB Edebiyat Akademisinde yetişen arkadaşlarımızın çeşitli yayın organlarında boy göstermeleri, yeni yeni eserler ortaya koymaları bizleri mutlu kılıyor. Ortak kitaplarımızla edebiyat dünyasına adım atan arkadaşlarımızdan yazmaya ve kendini geliştirmeye devam ederek müstakil kitaplar çıkaranlar var. Daha da ileri bir çalışkanlıkla nerdeyse her yıl yeni bir kitap yayınlayan, estetik seviyesini her kitapta biraz daha yükselten arkadaşlarımız var. Bunlar bizim mutluluk kaynaklarımızdır. Giderek böyle başarılı arkadaşlarımızın çoğalacağına, Türk edebiyatında farklı bir ses, farklı bir renk olarak iz bırakacaklarına içtenlikle inanıyoruz.
“Kardeş Sesler” her dönem sonunda çıkardığımız ortak kitabımız…
Kardeş Sesler 2014’te Ahmet Turgut, Azize Kaya, Bünyamin Zile, Büşra Demir, Büşra Konaktaş, Ebabekir Cambolat, Nesrin Askeran Ünal, Rumeysa Atasay, Sacide Uslu, Sema Tanrıverdioğlu Ersöz, Ülkü Taşlıova olmak üzere on bir arkadaşımız hikâye, deneme ve şiirleriyle yer aldılar. Bu ürünlerin tamamı altıncı dönem süresi içinde üretildi. Şiir atölyesinde eğitimci, şair Ali Akbaş, deneme atölyesinde eğitimci, yazar Hüseyin Özbay, hikâye atölyesinde eğitimci, hikâyeci Ataman Kalebozan gönüllü olarak, büyük bir özveriyle çalıştılar ve sonuç aldılar. Her metin; defalarca ilgili hoca tarafından estetik, konu, kurgu, ifade, yazım ve hatta noktalamaya varıncaya kadar titizlikle değerlendirildi. Bu değerlendirmeler ışığında yazarları tarafından son şekli verilen eserler, tekrar hoca onayından sonra çeşitli internet sayfalarında, dergilerde ve bu kitapta yer almaya hak kazandı.
Atölye çalışmalarını içeren Kardeş Sesler 2014’ün ilgiyle okunacağından kuşkumuz yok. Özellikle, içinde yazma sevdası taşıyan, istedikleri halde çeşitli sebeplerle çalışmalarımıza katılamayan yazar adayları, bu kitabı yüksek ilgiyle ve inceleyerek okuyacaklardır. Çünkü ortak konuların farklı yazarlar tarafından, farklı bakış açılarıyla, nasıl kurgulanıp, hangi yönleriyle öne çıkarıldığını görürlerken yazarlığın sırlarını ve sınırlarını da keşfetmeye çalışacaklardır.
Kardeş Sesler 2014 ve önceki yıllarda çıkarılan ortak kitaplar (Kardeş Sesler 2013, 2012, 2011, Kardeş Hikâyeler Kardeş Şiirler) yine yazar yetiştirme programına bağlı olarak çıkarılan müstakil kitaplar (13 adet), Türkiye’de bir “ilk”in öncü kitaplarıdır. Bir yönden değil, pek çok yönden ilgiyle okunduğunu biliyoruz.
Ulaştığımız başarı seviyesinde en büyük pay, yazarlığın çilesini baştan kabullenmiş, eleştirileri dikkate alarak bıkmadan, usanmadan ve inanarak yazmaya devam etmiş katılımcı arkadaşlarımızındır. İki dönemde yazdığı hikâyelerden oluşan “Mavi Çember”in yazarı Azize Kaya bu arkadaşlarımızdan biridir. İlk kitabına aldığı hikâyelerdeki belirgin başarısından dolayı kendisini kutluyor, daha nice başarılı eserlere imza atmasını diliyor ve bekliyoruz.
1979 yılında Sivas’ta doğdu. İlk orta ve lise öğrenimimi burada tamamladı. 1997 yılında Ankara’ya yerleşti. Evli ve iki çocuk annesidir.
Yazma serüveninin temelleri Rumeli göçmeni olan ailesinin hikâye ve masallarıyla atıldı. Sözlü edebiyatın güzel örneklerini babaannesinden dinledi. Her duruma uygun tekerlemeleri, manileriyle ve Kaf dağının ardındaki peri kızlarını anlatan masalları; çocuk yaşta değerlere farklı pencerelerden bakma fırsatını verdi. Edebiyatın zarif ve masum yanını büyüklerinin sayfalarca uzayan sevda mektuplarından öğrendi.
Her sohbetin edebiyata açılan bir kapısı vardı. Anadolu ve Rumeli kültürlerinin birlikte oluşturduğu ahenk her ne kadar yazıya aktarılmasa da çocuk ve ilk gençlik yıllarında Azize Kaya’yı edebiyata hazırlayan en önemli etken oldu.
Yıllarca hatıralarında ve günlüklerinde kalan yazma sevdası, 2012 yılında Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisiyle tanışması ile yeniden canlandı. İki yıl boyunca devam ettiği yazarlık atölyesinde Ali Akbaş Hocadan şiir, Osman Çeviksoy ve Ataman Kalebozan Hocalardan hikâye ve Hüseyin Özbay Hocadan deneme dersleri aldı.
Atölye çalışmaları yürütülen bu akademide yazdığı eserlerden bazıları Kardeş Kalemler ve Kurgan Edebiyat dergilerinde yayınlandı. Ayrıca belirli dönemlerde düzenlenen programlarla hikâye ve denemeleri okuyucuyla buluşturulup onların beğenilerine sunuldu.
Akademide geçen ilk yılın meyveleri “Kardeş Sesler 2013” adlı kitapta yayınlandı.
KADER
Bozkırın sonbahara teslim olduğu, dere kenarındaki söğütlerin ince hastalığa tutulmuşçasına tepelerinden başlayıp gövdelerine doğru usul usul sarardığı sıradan bir gündü. Göçmen kuşlar yeni memleketlerine doğru yol tutarken; sonbaharda yağan yağmurlarla bereketlenen küçük derenin soğuk sularına başlarını batırıp çıkarıyor, bu halleriyle obanın tüm çocuklarına seyirlik bir manzara sunuyorlardı.
İleride bir kadın mantisin üzerinde ısıttığı suyu; ateşten nasibini aldığı her halinden belli eğilip bükülmüş, eski kovaya doldurup, çocuklarını yıkamaya hazırlanıyordu. Çıplak, yalın ayak, küçük oğlan anasının çağrılarına aldırmadan çadırın etrafında dört dönüyordu. Genç kızlar rengârenk ve kocaman çiçekli eteklerini bir o yana bir bu yana sallıyor; az taranmış, bellerine kadar uzanan, siyah saçlarını kuzey rüzgârıyla savurarak, yetmişlik nenelerine nispet verircesine dans ediyorlardı.
Kader, yaşadığı çadırın babası tarafından sökülüp atılmasını daha fazla seyredemedi. Ağlayarak koşup uzaklaştığı obasına, tepedeki alıç ağacının üzerinden son kez bakarken, hâlâ neden orayı terk etmek zorunda olduklarını anlayamıyordu. Zümrüt yeşili koca gözlerinden hiç bu kadar yaş döküldüğünü hatırlamıyordu. Saçındaki örgüleri açarak, boncukları tek tek çıkardı. “Ne de olsa gidiyoruz. Tanımadığım insanlar için bunları takmama gerek yok.” dedi. Elindeki mavi yeşil boncukları hırsla attı. Alıç ağacının ince dallarından kurtulan boncuklar birer birer yere düştü.
Anası kap kacağı toplamış, renkli bir örtünün СКАЧАТЬ