Gönlün Göklerinde. Gabbas Kabışulı
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gönlün Göklerinde - Gabbas Kabışulı страница 8

Название: Gönlün Göklerinde

Автор: Gabbas Kabışulı

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-18-8

isbn:

СКАЧАТЬ çıkmış biridir. Makam düşkünü, rütbe sahibi askerler bu yüzden Bavken’e kin tutarak onun büyük kahramanlıklarını, komutana has sivri zekâsını görmezlikten gelir, önemsemek istemez. Sovyetler Birliği Kahramanı unvanı için birkaç defa önerilmesine rağmen verilmesine engel olmuşlardır. Bavken hakkında iki edebî kitap yazan Azilhan Nurşayıkov, askerî ve bilimsel pek çok yazı kaleme alan Albay Kim Serikbayev (bazı gerici ve kıskanç kimseler yüzünden yirmi kadar sene Albay rütbesi taşıyıp emekli olan gerçek toplum adamı ve aydın.) ve diğer şahısların verdikleri bilgilerden öğrendiğim kadarıyla Sovyetler Birliği Mareşalleri İ. Konev, A. Greçko böyle yapmıştır. Bavken bunu öğrenmiş ve kızmıştır. Tabii ki unvana göz koyduğu için değil, vatan kaderinin belirsiz olduğu günlerde bile insanlığın ayaklar altına alınmasına kızmıştır.

      Adaletsizlikle karşı karşıya kalmanın herkeste olumsuz etki yarattığı, sinirleri yıprattığı kesindir. Bana göre, şayet savaştan önceki Bavırjan, savaştan sonraki Bavırjan’dan biraz farklı ise (“farklı” değil, “biraz farklı”) bunu onun kusuru olarak görmek ve duyurmak doğru değildir. Muhakkak ki bunun nedeni zamanla ateş içinde kalan çevrenin olumsuz etkisindendir. Benim tanıdığım Bavken, kaba ve saygısız kimse olmamıştır. İnsanlığa, Kazak milletine has onur ve namusa zıt olan davranışa dayanamayan dikbaşlı yapısını korumuştur hep…

* * *

      Yanılmıyorsam 1989 yılının sonbaharı idi. Günlerden birinde Ulusal Gaziler ve Emektarlar Konseyi, Yazarlar Birliği yönetimine telefon edip Bavırjan Momışulı, Rahımjan Koşkarbayev, Kasım Kaysenov’un yaşamı hakkında çok acil detaylı bilgi toplanmasını istemiş. Yönetimdekiler bu işi bana havale ettiler. Yazarlar Birliği’nin Edebî Eserleri Çevirme ve Edebî İletişim Kurulu Başkanı idim. Öğrendiğime göre adları geçen meşhur üç gaziye Sovyetler Birliği Kahramanı unvanını verme konusunda yukarıyla anlaşılmış, onun için ilgili belgelerin iletilmesi gerekiyormuş. Memnuniyetle işe koyuldum. Üç ağabeyimize layık unvanın neden verilmediğini merak eden, verilmesini talep eden makaleler, mektuplar son yıllarda epeyce birikmişti. Mutlaka hükümete de çok yazılmıştır. Ben, Ulusal Gaziler ve Emektarlar Konseyi’ne derhâl telefon edip Yazarlar Birliği üyeleri olan Momışulı ile Kaysenov’un belgelerini bir sonraki güne hazır edeceğimi, Koşkarbayev’le ilgili bilgilerin kurumumuzda bulunmadığını ilettim.

      İş beni fazla yormadı, Momışulı ve Kaysenov’la ilgili belgelerini ayrı ayrı paketleyip valize koydum. Ertesi gün uzun boylu, esmer bir delikanlı geldi. Adı Yermek miydi Yerlanmıydı tam hatırlamıyorum. Belgeleri almaya geldiğini, Ulusal Emektarlar Konseyi Başkanı Şangerey Janibekov tarafından gönderildiğini söyledi. “İnşallah milletimizin isteği gerçekleşir” şeklindeki iyi dileklerimi ileterek onu geçirdim.

      İkinci günün öğle saatlerinde deminki delikanlı valizlerle birlikte geri geldi.

      “Evet, ne var ne yok?”diye sordum sevinçli bir haber duyacağım umuduyla.

      “Gabbas Bey hiç sormayın, rezaletti.” dedi genç adam kendisine yakın duran sandalyeye bedenini bırakarak. Kısaca şunları anlattı: Üç ağabeyimizle ilgili tüm belgeler düzene sokularak toplantıya katılanların bilgisine sunulmak üzere masaya yerleştirilir. Ardından Başkan Şangerey Janıbekov toplantının gündemini katılımcıların dikkatlerine sunar. Ulusal Silahlı Kuvvetler Gaziler Konseyi Başkanı General Sagadat Nurmagambetov, gündemi duyar duymaz yerinden fırlayıp: “Ölmüş Bavırjan Momışulı ile Rahımjan Koşkarbayev bu unvanı ne yapacak?. Onlar kazanacaklarını kazandılar zamanında. Kasım Kaysenov ise kendi kendini yüceltenlerdendir, bu unvana layık değildir. Ben öneriyi desteklemiyorum. Hiçbir belgeye imza atmam.” diyerek kesin ve net görüşünü belirtir. Toplantıya katılan generaller, general olmayanlar, hiç kimse Nurmagambetov’u fikrinden vazgeçirememiş.

      Atalarımız bu tür davranışa ne derdi acaba? Moskova’nın, Kremlin’in uygun bulduğu öneriye nasıl kendimiz engel olabiliriz? Savaş kahramanlarımız Bavırjan Momışulı’na, Rahımjan Koşkarbayev’e, Kasım Kaysenov’a Sovyetler Birliği Kahramanı unvanı verilirse Kazak halkı bundan şeref duymaz mı? Saga-dat Nurmagambetov bunu neden düşünmedi?

      Atalarımız, bu türden davranışa çekememezlik der. Çekememezlik ise tedavisi zor hastalıklardan biridir.

      AĞABEY EMANETİNİ YERİNE GETİREN KARDEŞ

      1974 yılı. Nisan ayının ortaları. Almatı’dan Tiflis Şehri’ne uçuyoruz. Eski Gürcistan başkentinde SSCB Edebiyat Eleştirmenler Kongresi yapılacak. Muhtar Avezov Edebiyat ve Sanat Enstitüsü Müdürü Adi Şaripov’un başkanlık ettiği heyetimizde Hasen Adibayev, Sayın Muratbekov, Rımgali Nurgaliyev, Kabdeş Jumadilov, Fayzolla Orazayev, Sa-gat Aşimbayev (Leninci Genç Gazetesi Muhabiri) ve diğerleri var. Toplam ondan fazla kişi gidiyoruz. Ben, Kazak Edebiyatı Gazetesi’ni temsil ediyorum.

      Uçaktaki yerlerimiz en önde imiş. Girer girmez sağ taraftaki ilk sıraya yerleşip bizi yoklar gibi gülümseyerek bakan Adeken:

      “Gabbas buraya gel.”dedi bana yanındaki koltuğa işaret ederek.

      “Benim yerim üçüncü sırada gibi.”

      “Bir şey olmaz, şu sıraların bu tarafı bize ait, bilete özellikle böyle sipariş vermiştim, yan yana oturalım diye. Gel otur” diyen Adeken sözlerini hemen dinlemediğimden küçücük gözlerini dikti ve gülümsedi. Sonra konuşmasına devam etti: “Kongreye katılacakların listesini de kendim oluşturdum. Genelde değişik işlerle ayrı ayrı olursunuz, şimdi ise kardeş Özbeklere uğrayıp ardından Soso’nun, Stalin’in memleketine varana kadar altı buçuk saatlik bir zaman var. Tiflis’te ise bir hafta kalacağız. Dönüşte yine altı buçuk saat sizin olacak, rahat rahat sohbet edersiniz artık, öyle değil mi?”

      “Aynen öyle Ad ağabey, harika oldu, düşündüğünüz için çok teşekkür ederiz.” dedim büyük bir memnuniyet ve samimiyetle.

      “Ben ağabeylerimizin pek çoğu ile böyle uzun yolculuklar yaptım. Kazak usulü sohbetin bayrağı Saben’e aitti… Sabit Mukanov… Muhan, Muhtar Avezov… Hem kendi milletimizin hem diğer milletlerin eski yeni edebiyatının canlı hazinesi, tam anlamıyla ansiklopedisi idi… Merhum Muhan… Aklıma geldikçe hastanede en son gördüğüm şekliyle canlanır gözlerimin önünde…” dedi. Adeken, kilolu bedenini yavaşça hareket ettirip ayaklarını uzatarak otururdu. Diğer tarafında pilotlar olan gri duvara bakıp bir süre sessiz kaldı. Sözlerinden ve sesinden özlem duygusu hissettim.

      Adeken’i, 1966 yılının sanıyorum Mayıs ayında Yazarlar Birliği’ne başkanlık etmeye başladığından beri tanıyorum. Güler yüzlü, samimi ve konuşkan olduğu, iyi kalpli ve iyi insani özelliklere sahip insan olduğu herkesçe bilinir. Birliğimize daha önceleri başkanlık edenlerle kıyasla kalem ustalarına en çok iyilik yapan da Adeken’dir. Onların daireye de, arabaya da, madalya ve nişana da sahip olmalarını sağlamıştır. Çitadan daha hızlı olan aklım çabucacık bunları düşündü. Yine de yaptığı bir iş konusunda pek bilgi sahibi değildim. Hem onu öğrenmek hem daldığı düşünce derinliğinden çıkarmak amacıyla:

      “Ad ağabey, Muhan’ın “Kıylı Zaman (Karışık Devir)” romanını tekrar yayımlatıp Rusçaya çevirtmişsiniz, yani… “Karışık Devir”i uzun yıllar boyunca reddetmek kimin, hangi işine yaradı?” diye sordum. Adeken ani bir bakış attıktan sonra güldü ve bana doğru yaslanarak:

      “Bizim СКАЧАТЬ