Yusufçuklar Oldu Mu. Bozkurt İsmail
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yusufçuklar Oldu Mu - Bozkurt İsmail страница 5

Название: Yusufçuklar Oldu Mu

Автор: Bozkurt İsmail

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-75-6

isbn:

СКАЧАТЬ hellimi, domatesi dilimlere böldü. Salatalığı soyup parçaladı. Birkaç dilim de ekmek kesti. Konuşmadan yemeye başladı. Anne, arada bir soran gözlerle Kemal’e bakıyor; Kemal ise gözlerini ondan kaçırıyordu.

      Kemal son lokmasını yutmadan, anne kalktı.

      “Dur, sana kahve yapayım. Sen, yemeğini bitirir bitirmez kahveni istersin!”

      Gülümsedi Kemal. Gerçekten de yemeğini yer yemez, masa toplanmadan kahvesini içmek en büyük zevki idi. Kahve ile birlikte bir de sigara içerdi.

      Ayşe de bu zevkini öğrenmişti. Çoğu kez yemekten yarım yamalak kalkıp Kemal’in kahvesini yapardı. Tek bir gün bile yakınmamıştı bundan. Tersine zevkle, istekle yapardı bu işi. İkisi arasında, tek iletişim aracı gibi bir şeydi kahve!

      “Sen de bu zehir gibi kahveyi nasıl içersin be oğlum?”

      Annesi, kahveyi şekersiz içmesine hiç akıl erdiremiyordu. Ona göre kahve bol şekerli olmalı idi.

      Anne Kemal’in kahvesini masaya koydu. Kendi kahvesini de fincana döktü. Fincanı masaya koydu, oturdu. Kahveleri aynı cezvede şekersiz olarak yapmış; Kemal’in fincanını doldurduktan sonra cezvede kalan kahveye iki kaşık şeker katarak kendi kahvesini de yapmıştı. Eskiden böyle şey bilmezdi. Bu usul yeni çıkmıştı. Kendisi de kahveleri böyle yapıyordu artık. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş gibi oluyordu.

      Kemal iki sigara yaktı. Birini kendisi, diğerini annesi için. Annesi arada bir tellendiriyordu. Kahvelerini yudumlamaya başladılar.

      Sessizliği Kemal bozdu: “Ne oldu telefon işi be anne? Gelip takmadılar mı?”

      “Yok oğlum. Ne gelen oldu, ne giden. Komşular diyor ki bu telefonu bize zor bağlarlarmış.”

      “Ne demek o? Niçin zor bağlarlarmış?”

      “Ne bileyim ben be oğlum? İşin içinde particilik varmış. Hükümet partisinden olmayanlara telefon bağlamıyorlarmış. Üç ev ötede biri var. Komşular söylüyordu. Telefon alabilmek için gazetelere ilan vermiş. Hükümet partisinden olduğunu yazmış. Ben de yazmalıymışım!”

      Kemal’in canı sıkıldı. Telefonun hükümet partisi tarafından, karşıtları için bir baskı aracı olarak kullanıldığını çok iyi biliyordu; ama annesi için de benzer işlemin yapılacağını hiç düşünmemişti. Onu üzmemek gerektiğini düşündü: “Üzülme anne! Ben yarın bakarım bu işe.”

      “Yarın mı? Sen bu akşam dönmeyecek misin Şeher’e?”

      “Hayır anne, dönmeyeceğim!”

      “Peki, Ayşe ile Doğuş yalnız mı kalacaklar?”

      “Evet anne!”

      Kemal suçlu gibi söylemişti son sözcükleri.

      Annesi gözlerini dikti ona: “Ne oldu Kemal? Yoksa kavga mı ettiniz Ayşe ile?”

      Kemal artık olanı gizlemenin anlamsız olacağını düşündü: “Evet anne, kavga ettik. Ayşe Doğuş’u da alıp evden kaçtı.”

      “Aman Allah’ım! Kaçtı mı? Yoksa…?”

      “Hayır anne, sandığın gibi değil. Ailesine gitti.”

      Kemal bunu söyledi söylemesine de içine kurt düştü. Başka türlüsünü düşünmemişti. Gerçekten Ayşe ailesine mi gitmişti? Başka türlü olabilir miydi?

      Bunu daha önce düşünmediği için kendi kendine kızdı. Yine de “ne yapabilirdim ki” diye geçirdi içinden.

      “Nasıl oldu oğlum bu iş?”

      “Bilmem, oldu işte!” Konuşmayı uzatmak istemedi: “Anne ben yatacağım biraz.”

      “Sen bilirsin oğlum. Ben yatağını hazırlayayım.”

      Üst kata çıktılar. Üst katta üç yatak odası ile bir banyo tuvalet vardı. Odalardan birini çocuklarından biri gelir diye her zaman hazır tutardı Faize. Ona girdiler.

      Kemal, annesinin hazırladığı yatağa yatmadan önce pencereleri açtı. Soyundu. Gri bir pantolon, kısa kollu mavi bir gömlek, siyah bağsız ayakkabı giyiyordu. İç çamaşırları ile o biçimde yatağa uzandı.

      Boğucu bir sıcak vardı. Havadaki nem oranı yüksekti. Yapış yapış ediyordu.

      Kemal sırtüstü uzandığı yatakta gözleri açık, uzun süre düşündü. Bir günde art arda yediği iki darbe sinir sistemini allak bullak etmişti.

      Annesinin söyledikleri ise tuz biber ekmişti. Ayşe’nin başka bir kişi ile kaçma olasılığı ona çok ağır gelmişti.

      Düşündü, taşındı. Ayşe’yi getirdi gözünün önüne. Olamazdı, Ayşe başka biri ile kaçamazdı. Gözü ile görse bile inanmazdı böyle bir şeye! “Annem de biliyor bunun böyle olduğunu. En kötü olasılığı düşünmesi, anneliğin abartılı kaygısından başka şey değil!”

      Bu konuda içi rahat etti. Ancak boğucu sıcak, cansıkıntısı, tambura teline dönmüş gergin sinirler, onu uzun süre uyutmadı. Sağa döndü, sola döndü, sonunda uyuyakaldı.

      II

      “Gözümün seğirmesinin nedeni belli oldu” diye söylendi Faize. “İyi geçinmedikleri belliydi.” Birkaç kez merdiveni çıkarak, Kemal’in yattığı odanın kapısına kadar gitti. Kulak vererek Kemal’in uyuyup uyumadığına baktı. Uyumadığını anladıkça huzursuzluğu arttı. En sonunda uyuduğundan emin olunca geri döndü. Uzunca bir süre Kemal’i, gelinini ve torununu düşündü. Sonra eline Lefkara işini alıp işlemeye başladı. Geçmişini yeniden yaşamaya başladı.

      Altmış üç yaşında idi. Kısa boylu ve zayıftı. Gençken çok güzel bir kadındı. Genç kızlığında, genç kadınlığında “Çerkez kızı” diye bilinirdi köyünde. Köyün Türk ve Rumlar’ı onu bu isimle tanırlardı. Koyu mavi gözleri, kızılımsı saçları, ak teni, düzgün burnu ile çarpıcı bir güzelliği vardı. Kendisini Çerkez kızı olarak nitelendirmeleri bundandı.

      On dokuz yaşında varmıştı kocasına. İlkokulu okumuş, evde oturuyordu. Kocası ise yirmi bir yaşında idi. Rüştiyede okumuştu. Çiftçilik yapan babasına yardım ediyordu.

      Evliliğinden bir yıl sonra, Faize yirmi yaşında iken, ilk oğlu Kemal doğdu. Ondan sonra ikişer yıllık düzenli aralarla ikinci oğlu Mehmet, üçüncü oğlu Mustafa, kızı Sıdıka; Sıdıka’dan dört yıl sonra küçük oğlu Taner doğdu.

      Faize, Taner’i anımsayınca kendi kendine güldü. Hoş bir çocuktu. Ortaokula yazılmaya gittiğinde, işlemini yapan öğretmen, başka şeyler yanında kardeşlerini de sormuş. Taner, adları ile birlikte yaşlarını da söylemiş. Kendi yaşını da söyleyince “oooo” demiş öğretmen, “baban sende düzeni bozdu. İki yıllık aralan dörde çıkardı.”

      Taner bu olayı anlattığında ne çok gülmüşlerdi. Rahmetli kocası bile, СКАЧАТЬ