Kazıgurt Öyküleri. Nurgali Oraz
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kazıgurt Öyküleri - Nurgali Oraz страница 16

Название: Kazıgurt Öyküleri

Автор: Nurgali Oraz

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6852-05-1

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      – İlginçmiş. Ben sizin tarlaları dolaştığınızı hiçbir zaman gözümün önünde canlandıramazdım.

      – Ben de, deyip gülüverdi kız.

      Garson masaya şerbet gibi berrak kırmızı bir viski ile sebze salatasını getirdi ve nehrin kıyısında yatan, buz gibi parıldayan kristal kadehlere azar azar içki koydu.

      – İlk kadehi ne için kaldıracağız ağabey?

      – Bilmiyorum. Demin söyledim ya, bugün ben sizin emrinizdeyim.

      – Artık bu ilkenizden vazgeçmeyecek misiniz?

      – Evet.

      – Bugün, ben ne söylesem de yapacak mısınız? Muhit, gözlerini kapatıp kafasını salladı.

      – Öyleyse, ilk kadeh kaldırma konuşması size ait.

      – İlginç bir şey söyleyeyim mi?

      – Söyleyin.

      – Ben, sizin adınızı bugüne kadar bilmiyormuşum.

      Kız kafasını sandalyenin sırtına doğru yaslayarak nazik sesiyle yine güldü.

      – Bugüne kadar diyorsunuz!

      – Evet… Ben, sizi bugüne kadar tanımadığım için pişman oluyorum.

      – Devam edin. Adım Aygül, -dedi kız gülüşünü daha kesemeden.

      – Aygül, diye tekrarladı Muhit, – Tanışmamıza içelim.

      – Güzel söz!

      Kız, kendisinin araba kullandığını unutmuş gibi elindeki içkiyi hiç düşünmeden içiverdi.

      – Siz… Siz bir şey unutmadınız mı? -dedi Muhit, ona gözünün altıyla tenkit edercesine bakıp. – Benim bir yönetmen arkadaşım ilk kadehi kaldırdıktan sonra hep; “Eyvah, ben arabayla gelmiştim ya, şimdi ne yapacağım?!” -deyip pişman olurdu.

      Aygül kafasını salladı.

      – Ama ben unutmadım.

      – …

      – Sıradaki kadeh kaldırma konuşmasını ben yapabilir miyim ağabey?

      – Ne demek, buyurun!

      – Ben bu kadehi, -dedi Aygül, çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi biraz düşünerek. – Bizim, çok uzaktaki Koytaş adlı küçücük köyümüzden çıkan büyük yazar için kaldıralım demek istiyorum!

      Övüldüğünde hemen semirmeyen Muhit Mukanov, elindeki kadeh kırılacakmış gibi çekinerek tokuşturdu.

      Yine de “küçücük köyün büyük yazarı” sözüne içinden sevdi.

      – Bütün… Küçük köyün adı küçük köy, diye düşündü o. Büyük köyler, onu hep küçümser. Örneğin, Avezov “Karalı Güzel”i İngilizce yazsın bakalım! Ooo, o zaman Avrupa’nın biraz aklı olan yazarları, kendi eserlerine tekrar bir bakarlardı. Aytmatov istisna… O, büyük köyün dilini erken öğrenen küçük köyün yetenekli balasıydı. Fakat bazen, büyük köye çok alışmış gibi görünürdü. Biz bu… Ne yaparsak büyük köy olabiliriz?”

      – Düşünceye daldınız?

      – Öylesine…

      – Ağabey, günümüz Kazak edebiyatı ve sanatı hakkında konuşsanıza, – dedi Aygül, çenesini bembeyaz avcuna dayayıp öğüt veren hocasının önüne gelip ona başvuran küçük bir şakirt gibi bütün dikkatini vererek bakıp.

      Yazar, herhangi olumsuz bir şeyi hatırlayıp çekinmiş gibi ondan gözlerini kaçırarak, pencerenin öbür tarafındaki yeşil çimlere su serpmekte olan ince borulara gözünü dikti. Gözünün önünde Yazarlar Evi’nin kimsesiz, loş koridoru canlandı. Ne kadar da korkunç… Alaca karanlık ve ölü sessizlik…

      – Şimdiler, Kazak edebiyatının aysız geceye benzer karanlık dönemi, -dedi kendi kendine konuşuyormuş gibi fısıldayarak. – Belki, çok geçmeden onun yeni ayı doğacaktır.

      – Yani… Siz hiçbir şey yazmıyor musunuz?

      – Nasıl desem, azar azar bir şeyler yazıyorum. Fakat aysız gecede yola çıkan yolcu gibi fazla yol alamıyorum. Başka bir şey konuşalım Aygül…

      Muhit’e eski bir arkadaşı gibi merhametle bakan Aygül, günümüz edebiyatının durumuyla ilgili sohbet uzarsa, onun kalbindeki yaranın açılmasının mümkün olduğunu hissedip kendisi de başka konuya geçmek için acele etti. O, çocukluk çağını hatırlayıp eskiden, bir yıl ilkbaharda kendisiyle yaşıt kızlarla birlikte köyün uzağındaki bir tepeye kardelen toplamak için gittiklerini, o zaman Şengeldi tarafından motosikletle tozu dumana katarak gelen birinin peşlerine düşüp yakalamak için kovaladığını ve nefessiz kalana kadar koşarak zar zor köye ulaştıklarını anlatıp güldü.

      – İlginç olanı, o gizemli insan bazen rüyama giriyor, hâlen uykumdan kâbus görerek uyanırım, -dedi. – Çocukluk döneminde etkilendiğim şey gönlümde silinmez bir iz bırakırmış. O zamandan beri yüreğimin derinlerine bir korku yerleşmiş gibi. Bilmediğim kişilerle tanışmaya, yeni dostlar edinmeye pek cesaret edemem. Gözümün önünde, geçmişteki o tepenin üstünde güneşe bakarak avuçlarını açıp gülümseyen bebekler gibi nazik kardelenleri ne kadar canlandırmaya çalışsam da aniden o bilinmeyen, motosikletli insan çıkagelir bir yerlerden… Korkudan dilim haşlanmış gibi olur. Güzellik ile korku, sırasıyla gönlümü fethedip ikisi de uzun süre saltanat kuramadan ebediyen birbirleriyle mücadele ederler.

      Muhit ondan gözlerini ayırmadan baktı: “Uçsuz bucaksız, kurak bozkırın uzak bir noktasındaki küçük bir köyde doğup büyüyen güzel kız, sen, belki de şu makinelerin ayaklarının ezdiği yeryüzünde artık kardelen yetişmeyecek diye korkuyorsundur?”.

      – Çocukluğumda, ben sizin gazete ve dergilerde yayımlanan fotoğraflarınızı kesip alır, albümlerin arasına koyup saklardım, -dedi Aygül. – Bir gün onları, benden iki yaş büyük ablam görüp: – “Bu nedir?” diye sordu şaşırarak. Beklenmedik bir anda hırsızlık yaparken yakalanmış gibi çok çekindim. “O… O bizim köyde doğmuş ilk yazar ya” -dedim. O zaman ablam sizin bir fotoğrafınızı eline alıp baktı ve düşünerek: “Şair ve yazarlar aşka sadık olmazmış” -dedi. Onun neden öyle dediğini hâlen anlamıyorum. Bu doğru mu ağabey?

      Muhit, bilmiyorum dermiş gibi omzunu kımıldattı.

      – Başkalarının da o kadar sadık olduğunu görmedim, -dedi gönülsüzce itiraz ederek. – Sadece şair ve yazarların aşkları hakkında çok şeyin yazılması dışında…

      – Doğru söylüyorsunuz, -dedi Aygül ona katılarak. Sonra, onu derine doğru çekmekte olan düşüncenin içinden sıyrılmış gibi kafasını sallayarak güldü: – Ağabey, bir şey söyleyeyim mi?

      – Evet.

СКАЧАТЬ