Diğer asker korktuğundan göğe doğru ateş etti. Mahallenin köpekleri ulumaya başladı. Kargalar bağırıp gürültü kopardı. İnsanlar evlerinden çıkıp birbirine karıştı. Sakin mahalle birden velvele, çığlık sesleri, konuşmalar, bağırma çağırmalar ve korku içinde kaldı. Ziyek’in yanına Muhtar Bay geldi. Bir askeri attan indirip kalçasını tekmeledi, sonra iki askerin uzun tüfek, mızraklarını kapıp öfkeyle hırıldadı:
“Vay anasını pis domuzlar!” Ziyavdun’un elindeki ipi çözüp askerlere hiddetle baktı ve “Hadi git söyle! Gücü yeterse Alaca Kısrak kendisi gelsin. O alaca kısrak ise, ben kara yabandomuzuyum!” dedi.
Askerler gitti, bütün mahalle korkuya düştü. Muhtar Bay kara atına binip çıktı ve:
“Hoca’ya anlatacağım!” dedi. Sonra şehre doğru yola çıktı. O gittikten sonra Ziyavdun:
“Allah canımı almasa da teslim olaydım, ben gitmezsem çok sayıda asker gelecek. Abdul kardeş, çocuklara iyi bak, bir yere gönderme, avludan çıkarma, anladın mı?” dedi ve beyin otlağına doğru gitti.
İşte bugün mahalledeki aksakal, kara sakal herkes mescit önünde toplanmıştı. Birilerinin gözü beyin kuzey tarafındaki otlağına giden yoldaydı. Sanki o taraftan bir fırtına gelecekti. Birilerinin gözü ise şehir yolunda batıya doğru giden binek arabası yolunda idi. Sanki o taraftan da yeni bir güneş doğacaktı.
“Hocanın Alaca Kısrak’a gücü yeter mi?”
“Yetmez mi? Hocanın yedi kuşak dedesi buranın hakimiydi!”
“Ama Alaca Kısrak, Cangcung22 ile beraber afyon içen bir Kaşgarlı!”
“Cangcung, Dotey23 gibi adamlar Şeng Duben’den korkar mı?”
“Şeng Duben’den Japonlar da korkuyormuş! Görmedin mi? Bizim İli’ye Japonlar gelmedi.”
“Nice baylarını hain ilan edip zindana atan Şeng Duben, Alaca Kısrak’tan korkar mı?”
“Nezer Hoca gelseydi!”
“Hakimbey Hoca’nın da gücü yeter. Onu Muhtar Bay getirebilir mi acaba!”
“Getirmez olur mu!” dedi Mira Kadı, ellerini havada sallayıp: “Şahlık beyim, hocanın hizmetçilerini yönetemediği zaman Muhtar Bay’ın babası rahmetli Osman Hacı’ya yalvarıyordu. Murat Hacı, Osman Hacıların ataları Halat san Hocalarla dostmuş. Yetmiş seksen sene önce, seksen üç Yüzbeylik’in çiftçileri ayaklanıp Abduresul Bey’in peşinden Han’ın24 surlarına saldırdığında dahi hacılarımızın babaları öküzleri sürü halinde götürerek kesip develerle un taşıyıp gazilere bakmışlar, Sadır Temrenci’yi25 de bir kaç defa görmüşler. Alahan Sultan işte bu Kışlaktam, mezarlara geldiğinde de bizim hacılarımızı ziyaret etmiş!”
Kadı, çiftçilerin anlayamadığı bir dilde söylediği bu sözlerini daha da zorlaştırmak için:
“Molla Şevket hazretlerinden ‘Eskimiş Mushaf’ı ne yapmalıyız?’ diye soran da Tokılak Şanyo ile bizim Osman Hacı’ymış. Molla Şevket hazretleri ‘Öyle bir Mushaf’ı çuvala sokup nehre atmak gerek’ dediğinde, ‘İşte siz de eskimiş Mushaf ‘ diye o hazreti İli Nehri’ne atarken çuvalın bir ucunu tutan da Osman Hacı’ymış…’” gibi tarihi vakaları ekledi. “Geldi işte!” diye bağırdı mescit damına çıkmış dazlak, kirli yüzlü, kürk giyen birisi:
“Atlılar geliyor. İşte! Eski mahalleden çıktılar!”
Çiftçiler telaşa kapıldı. Çiğdem renginde oynak bir ata binen Abduömer Bey ile boz ata binen sert yüzlü bir adam, onları takiben yardakçı, büyük, küçük beyler, başlarına deri şapka giyen atlılar mahalleye girdi.
Herkes ayağa kalkıp mescit duvarına yaslanıp ellerini kavuşturup bekledi. Atlılar durdu. Kara sakallı, çengel burunlu, şapkasını bastırıp giyen bey, kamçı sapıyla eyere dayanıp:
“Niyaz Bey, dün yaşanmış olaya çok kızdı!” dedi, yanındaki samur şapkalı, lacivert kaftan giyip boynuna mavi eşarp saran, açık sarı sakallı, yüksek burunlu, gözleri korku veren, uzun boylu, sıska adamı gösterip:
“Muhtar Bay evinde mi?”
“Yok, şehre gitti!”
“Lanet olsun!” dedi korku veren o adam, öfkeyle:
“Duymadım demeyin, eğer kim başkaldırıp bize karşı çıkarsa onu bağlarız, asarız, hapse atarız, işkence ederiz!”
Onlar gürültü kopararak güneye doğru gittiler. Bir kuzgun, mescit önündeki eski karaağacın dalına konup bağırdı. Sesi, deminki adamın sesini andırıyordu.
“Alaca Kısrak işte o!” dedi Mira Kadı, sinmiş insanlara o adamı tanıtarak:
“Onun bildiği yalnız bağlamak, asmak, hapse atmak, dayak atmaktır!”
“Muhtar Bay olsaydı, ne yapardı?”
“Tutuklardı tabi ki. Bak! O, Muhtar Bay diyeceğine Muhtar dedi.”
“Bence Muhtar Bay ondan korkmuyor, burada olsaydı hey Kaşgarlı, derdi.”
“Diyebilir mi?”
“Diyemez mi?”
Bu mahallenin hakimi, zengini, koruyucusu olan Muhtar Bay, onlara göre en bilgin, en büyük, en güçlü insandı.
“Ziyek’e ne yapmış onlar?”
“Bağlayıp depoya sokmuşlar!”
“Geceleyin şehre götürmüşler!”
“Ah zavallı!”
“Helvayı hâkim, dayağı yetim yiyor.”
“Vergiyi İsa Hacılar ödemesin de hapse Ziyek atılsın!”
Bu sırada Muhtar Bay kara yorgasına binip kara kara düşünerek geliyordu. Dün akşama doğru şehre gitmişti. Bu vakitte Karadöng mescidinin minaresinde kalın sesli müezzin akşam namazı için ezan okuyordu. Mescidin karşısındaki avludan başına ince sarık dolayıp aceleyle çıkan orta boylu bir adamı gördü ve attan sıçrayarak inip selam verdi:
“Selamün Aleyküm, Tayyipzat Halife hazretleri!”
“He, Muhtar Bay nasılsınız?
Tayyipzat isimli bu hareketli, kara sakallı adam, Gulca’nın kadı halifesi, Muttali Halife’nin en yakın müridi, ilmi ve ahlakıyla tanınmış ünlü adamıydı. Hakimbey Hoca’ya da yakındı.
“Hocayla görüşmek nasip olur mu hazretim?” СКАЧАТЬ
21
Jini şenren—Çince kelime, bana kıydı, canımdan ediyor anlamı verir.
22
Cangcung—Çin’in yerli askeri yöneticisi
23
Dotey—Çince kelime, dönemin yerli valisi
24
Han—1755-yıldan itibaren Uygur bölgesini yöneten Çing sülalesi hanı, hanlık İli bölgesinde askeri hükümet kurup tüm Uygurları yönetmişti. Burada 1860-yıllarda İli ilinde patlak veren çiftçiler isyanı kastedilmekte
25
Sadır— Sadır Pehlivan, dönemin kahramanı, ayaklanan çiftçilerin önderi, geniz sesiyle konuşan özelliğinden dolayı öyle lakap takılmıştır.