Название: Aytmatov Araştırmaları
Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6852-19-8
isbn:
Aytmatov’un Sovyetlerce tanınmasından sonra Kırgızistan Edebiyatı Yayın Kurulu’nda ve seçkin ve saygın gazete Pravda’nın Orta Asya sorumlusu olarak çalışır. Novy Mir, Literaturnaya Gazete, Sovyet Yazarlar Birliği gibi birçok prestijli dergi ve kültürel enstitünün yayın ve yönetim kurumlarında yer alır, Kırgızistan Sinemacılar Birliği başkanlığı görevinde bulunur. 1963 de Toolar Cana Talaalar Bayanı “Bozkırlar ve Dağlardan Hikâyeler” adlı hikâye koleksiyonu ile Sovyetler Birliğinde oldukça prestijli ödül olan Lenin edebiyat ödülü kazanmayı başarır. 1964 de “Kızıl Elma”, 1966 da Elveda Gülsarı’yı yazar. 1973 yılında insan olma sorunu üzerine değindiği ilk ve tek tiyatro eseri Fuji-Yama’yı Kazak dramaturg Kaltay Muhammed Canov ile kaleme alır. Sahnelenip çevrilen bu eser, daha sonra sinema filmi olmuştur. Aytmatov 1980 yılında Gün Olur Asra Bedel romanı ile başarısına başarı katar.
1980’li yıllarda üstlendiği politik görevlerle meşgul olduğundan dolayı yazmaya ara verir. Aslında siyasetin içinde rol oynaması 14 yaşında köy meclisinde sekreterlik yapmaya başlamasıyla olur. Sovyetler Birliği dağılana kadar Komünist Parti’nin aktif üyesi olarak çeşitli parti kongrelerine delege olarak katılmış, açıklık (glasnost) ve yeniden yapılandırma (perestroyka) dönemlerinde Gorbaçov’un beş danışmanından biri olarak görevlerde bulunmuştur. Bütün bu gelişmelerle Sovyet rejiminin kabul ettiği, tanıdığı bir yazar olarak Aytmatov, Sovyetler yıkıldıktan sonra Rusya adına çeşitli Avrupa ülkelerinde büyükelçilik yapmış ve son yıllarda Kırgızistan’ın Lüksemburg, Hollanda, Belçika büyükelçiliği, aynı zamanda 1996 da Kırgızistan’ın UNESCO temsilciliğine atanmıştır. Edebiyat dünyasında heybeti, daha sonra 1988 de “Darağacı” ve “Dişi Kurdun Rüyaları”, 2007’de “Dağlar Devrildiğinde-Ebedi Nişanlı” son mirasını dünya edebiyat hazinesindeki yerini alır. Gün Olur Asra Bedel romanın film çekimleri için gittiği Kazan da rahatsızlanmış, Almanya Nürnberg kentinde 10 Haziran 2008 tarihinde vefat etmiştir.
Eserleri yüz elliyi aşkın dile çevrilen Cengiz Aytmatov, yaşamı boyunca Kırgız halkının 1917 Ekim ihtilalinden bu yana yaşadığı sıkıntılı ve zorlu süreçleri, halkın düşünce ve isteklerini, büyük kültürel değişimleri kaleminin kıvraklığı ile milli manevi değerleri ön plana çıkararak mitolojiyi, halk hikâyelerini, efsanelerini çağdaş zeminde harmanlayarak kullanılır. Birinçi Mugallim “İlk Öğretmenim” (1961) adlı hikâyesinde Ekim ihtilalinden sonra yepyeni bir dünya kurduğu eseridir. Eser ilim ve bilimin ışığında geleceğe yönelik inancı gerçekçi bir üslupla anlatılmıştır. Canıbarım Gülsarı “Elveda Gülsarı” (1966) adlı hikâyesinde kolhozlaştırma çalışmalarını ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşayan zorlu ve sıkıntılı süreçler eşiğinde değişen toplum düzenine değinmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkisine ve kahramanlığa Camiyla “Cemile” (1958 hikâye), Samançının Colu “Toprak Ana” (1962, 1963 roman), Betme Bet “Yüzyüze” (1957 hikâye), Erte Kelgen Turnalar “Erken Gelen Turnalar” (1975-1976 hikâye) adlı eserlerinde yer vermiştir. Doğa ve insan, birey ve toplum, yaşam ve ölüm, aşk, iyilik ve kötülük, eski ve yenilik gibi konulara Kızıl Cooluk Calcalım Selvi Boylum Al Yazmalım” (1961 hikâye), Ak Caan “Beyaz Yağmur” (1990 hikâye), Çıngıs Handın Ak Bulutu “Cengiz Han’a Küsen Bulut” (1990 hikâye), Toolor Kulaganda “Dağlar Devrildiğinde / Ebedî Nişanlı” (2007 roman), Ak Keme “Beyaz Gemi” (1970 roman), Kılımga Tete Bir Gün “Gün Olur Asra Bedel” (1980-1981 roman), Kıyamat “Dişi Kurdun Rüyaları” (1985 roman), Kassandra Tamgası “Kassandra Damgası” (1995 roman) eserlerinde değinmektedir.
BİRİNCİ BÖLÜM
AYTMATOV’DA HALK BİLİMİ, DİL VE EDEBİYAT
Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Yaratılış ve Türeyiş Sembolizmi 6
GÜLSİNE UZUN7
İlkel insan, tabiat karşısında pasif bir tavır takınmakla yüz yüzedir. Bu tavır onu, kendinden güçlü olan ve erişilmesi mümkün görünmeyen şeylere inanmaya yönlendirir. Aynı zamanda tabiatla iç içe olan ve ona hükmetmenin, onun üzerinde tasarruf hakkı elde etmenin yollarını arayan insan, bu inanma ve tapınmayı değişik şekillerde gerçekleştirir. İlkel toplum, tarım toplumu öncesidir. Avcı ve toplayıcı toplumdur. Bu toplumlarda tapınma şekli korku ve sevgiye dayalıdır. Tarım toplumuna geçişte de bu şekiller kendilerini hissettirir. Fırtınaya korkarak, güneşe severek tapınırlar. Dolayısıyla tanrı düşüncesinde bir ikilem belirmiş olur. “İnsan, genel mitsel kalıtımların düzenlenmesi olmadan evrendeki yaşamını sürdüremiyor. Gerçekten yaşamın doluluğunun mantıksal düşüncesiyle değil fakat yerel mitolojisinin derinliği ve genişliğiyle doğrudan orantılı olarak ortaya çıktığı görülüyor. Toplumları harekete geçiren, uygarlıklara temel olan, her biri kendi güzelliğine ve kendini zorla kabul ettiren bir kadere sahip olan bu asılsız temaların gücü nereden geliyor ve neden insan, yaşamına temel olacak somut bir şey aradığında dünyayı dolduran gerçekleri değil de hatırlanamayacak kadar eski imgelemlerin mitoslarını seçiyor, hatta dünyanın sunduğu nimetlerden şükranla yararlanmayı seçmek yerine gazap dolu bir tanrı adına yaşamı kendisi ve komşuları için cehenneme çeviriyor”.8
Campell’in ortaya koyduğu bu sorunun cevabını doğrudan ilkel toplumun psikolojisine ya da insanda sürekli var olan mit yaratma ihtiyacına bağlı olarak izah etmekten başka çaremiz yok. Çünkü gerek modern felsefede gerek Yunan ve Roma düşüncesinde rastladığımız birçok unsur kendisini bir bakıma ilkel mitolojiye borçludur. Öte yandan bu unsurların daha sonra dinler üzerinde de tesirleri görülmektedir. Bir tufan hadisesini, bir üçleme ve dörtlemeyi (teslis ve anasır-ı erbaa) felsefenin hemen her çağında ve dinlerde kolayca bulabilmekteyiz. İlgi çekici başka bir şey de bu unsurların birçok toplumlarda ortak olmasıdır. Bu da mitolojinin, yerel ve evrensel olmak üzere iki farklı karakteri olduğunu göstermektedir. Yani insanda tabiatı algılayış ve mitoloji yaratma yetisi coğrafi ve kültürel farklılıklara rağmen bir ortaklık arz etmektedir.
Bir toplumun mitoslarını saptamak nispeten kolaydır. Bunun için o toplumun efsanelerine, gazetelerine ve kitaplarına bakılır ve bunlardan topluluğun hangi temalarının mitolojik olduğu saptanır. Bir de toplumda etkin bazı sembol kümeleşmeleri vardır ki, topluluğu mitostan daha kapsamlı bir şekilde belirler, fakat saptanmaları çok daha zordur. Bunlar toplumun tarih içinde işlenmiş, toplumun tümüne mal olmuş ve kurumlar yoluyla devam ettirilen “kültür kodları”dır.9
Cengiz Aytmatov da eserlerinde mitolojik unsurları, folklorik malzemeyi ustaca kullanan bir yazardır. Halk hikâyeleri, efsaneler, masallar, destanlar, türküler gibi halk kültürünün bütün unsurları onun eserlerinde zengin birer malzeme durumundadır. Fakat Aytmatov, bu malzemeyi olduğu gibi vermez, yaşanılan zamanla ilişkilendirip; tarihle anı birleştirir. Mitolojiye ait bir kült, sözlü edebiyat ürünü bir aşk hikâyesi, bir ozanın söylediği türkü Aytmatov’un eserlerinde olduğu gibi СКАЧАТЬ
6
7
8
Joseph Campbell,
9
Şerif Mardin,