Anar’ın nesri konu bakımından rengârenktir günlük hayat olaylarından global mana taşıyan olaylara kadar… Burada manevi, ahlaki problemler de aks eder; dünyayı düşündüren milleti meşgul eden siyasi sosyal meselelerde … Anar nesri zaman mekân sınırlarına göre de hem yerli hem de genel konuludur. Bu nesirde bir günün, bir saatin olayları da ilgi çeker. Asırlardır devam eden, hatta sonsuza kadar süren hadiseler de, mekânlar da sık sık değişir, birbirinin yerini alır. Bakı, Moskova, Buzovna Bağları, İçerişeher, Türkiye şehirleri, Nahçivan, Karabağ, bir ev, bir kabin, bir tren, muhtelif yollar, sokaklar, bulvar ve gemiler… Anar nesrinde Pervin’in kaydettiği doğrular gibi, Azerbaycan insanının, Türk insanının hayatı, lirik ve zarif hislerle canlandırılır. Anar nesrindeki lirikliği Pervin ilk olarak incelediği bir nesneye çevirir. Anar bu nesir eserlerinde şairlik etmez ama onun nesri kendi nitelikleri itibariyle felsefik psikolojik olduğu kadar liriktir. Anar da üslup yapışkan değil dayanıklıdır. Burada Mirze Celil nesrine has olan eleştiri, mizah, komik unsurlar olduğu kadar Fuzuli şiirlerinden istifade edilen incelikler de dikkati çeker. “ Üslup bütün üslupların akıldan çıkarılmasıdır” cümlesi bir araştırmacını sözüdür. Bu manada Anar’ın nesir üslubu, bütün ânanelerin, bütün yeniliklerin toplu hâlde Anar üslubu özelliğinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Pervin bu meseleler de de doğru, inandırıcı izahatlar verir.
Ak Koç Kara Koç ve Göz Boncuğu povestleri hakkında yazdığı denemelerde Pervin Anar yaratıcılığındaki iki merhalayi belirtir: Biri 1990’lı yıllardır ki Anar; bu yıllarda nesir kıtlığında belirli bir boşluğu doldurdu ve Azerbaycan’ın gelecek beklentilerinden önce öngörülerini takdim etti. Pervin Ak Koç Kara Koç’u Anar’ın Azerbaycancılık düşüncesinin sosyal ve siyasi düşünceden edebi söze geçmesi olarak tespit etmiştir. Genellikle Azerbaycancılık Anar’ın mefkûresidir, arzusudur ve Anar siyasi ve toplumsal yaratıcılığının bütün zorluğu bu mevzunun omzundadır. Ak Koç, Kara Koç’da ütopik konu paralellikleri de tesadüfi değildir. Anar, efsane, fantastik, gerçek dışı olaylara daha yazarlığının ilk dönemlerinde, İlişki povestinde yer vermiştir. Göz Boncuğu povesti hakkındaki yazısı edebi tenkidin üç çeşidini aks ettirir: Biri sadece gerçek düşünceleri yansıtan eleştiri yazısı; diğeri tenkitle beraber onun içindeki siyasi ve sosyal durum; üçüncüsü ise duygusal ruh hâlinden kaynaklanan deneme. Benim kanatimce, Pervin gerçek bir tenkitçi gibi tanınmak istiyorsa bu türlerden birincisini seçmelidir. Fakat rasyonal düşünce tarzının duygusallıktan mahrum olmaması şartıyla.
Pervin Anar’a hasrettiği kitaba, Resul Rıza, Nigar Refibeyli, Enver Memmedhanlı hakkında kaleme aldığı, Anar hakkında yazdıklarından geri kalmayan makalelerini de dahil etmiştir. Bu da sebepsiz değildir. Çünkü Anar şahsiyeti, Anar yüceliği birdenbire havadan sudan ortaya çıkmamıştır. Resul Rıza Anar’ın fikir dünyasına giden yolu göstermiş, Nigar Hanım zarif ve naif dünyasına tesir etmiş, Enver Memmedhanlı bir şahsiyet olarak ona örneklik etmiştir. Bu birincisi, ikincisi Pervin’in Resul Rıza ve Nigar Refibeyli yaratıcılıklarına yaklaşımı analitik nitelik taşımaktadır, Bu yazılarda serbest düşünce tarzı bulunmaktadır.
Benve “Serbest düşünce tarzı” üç bölümde birleşmektedir: Genç ve yetenekli Azerbaycan Hanım’ı Pervin’in bütün yazılarına has olan samimiyeti, o tabiliği, o tahlil mahareti. Bırakın bu düşünce tarzı Pervin’in sonraki yazılarında da eksik olmasın
Yazarından
İlk defa Anar’ı okuduğumda 12-13 yaşlarındaydım…
…Abşeron köylerinden birinde, denize yakın küçük, sade bir bahçemiz vardı. O bahçe hatırımda sadece kaygısız, rahat günlerimle, denizden gelen ılık, bazen de çok sıcak rüzgârıyla, deniz kokusuyla, semaver çayıyla, komşularla sabaha kadar süren çeşitli oyunlarıyla değil, okuduğum kitaplarla da kalmış. Okula gittiğimiz zamanlarda genellikle kitaplarımı okuyordum ama yaz aylarında okumak için, kitaplarla “oynamak” için çokça vaktim oluyordu. Kitaplar da çoğunlukla çocuk kitaplarıydı. Masallar, çocuk şiirleri, macera kitapları vs. Ama günlerden bir gün annemin Anar’ın “Sizsiz”ini okuyup nasıl müteesir olduğunu gördüm. Bu sahne şimdi olmuş gibi gözlerimin önündedir. Galiba, o çocuk merakım da daha terk etmemişti beni. Sabahleyin gözlerden kaçıp bahçenin bir köşesine çekildim ve okumaya başladım. O zaman evimizde kitapları kontrol etme çok fazlaydı. Her eser de okunmamalıydı, özellikle annem bu konuda çok dikkatliydi. Bunun için de “Sizsiz”i okumaya başladığımda çok tedirgindim, şimdi bunu elimden alıp “Büyüdüğünde okursun” diyeceklerini düşünüyordum. Ama aksi oldu, Annam beni “suç” üstünde yakaladığında itiraz etmedi.
…“Sizsiz” benim çocuk dünyamı alt üst etmişti. O zamana kadar hayatın en büyük hadisesinden, felsefesinden, ölümden habersizdim, ninelerim, dedelerim, kardeşlerim hepsi sağ selametti. “ Sizsiz” ise bir mersiyeydi ve ben ölümün, kaybın ne olduğunu ilk defa o zaman öğrendim, bunu hayattan değil, edebiyattan öğrendim.
Edebi eser her yaşta, bir biçimde insanı etkiler. İlginçtir ki o zaman “Sizsiz”in beni etkileyen karekteri Günel’di. Şimdi eseri tekrar okuduğumda çok farklı karakterler yaratan Anar küçük bir çocuğun da ölümden sonra hissettiklerini öyle doğru yazmış ki o zaman tahminen işte Günel’in eserdeki yaşında olduğum için çok etkilendiğimi düşünüyorum. Ve ilginçtir ki yıllar geçse de yine o çocuğun korkuları içimdedir, ben büyüdüm ama korkular aynıdır:
“Sanki yürek korkular için dardır, orada yalnız bir ya da iki insanı yitirmek için yer var. Garip ki annemle babamın vefatından sonra bu korkunun Günel’in kalbine yuvarlandığını görüyorum. İlk kez yakınını- dedesini, ninesini yitirmiş kızcağız- kendi ana babası için kaygılanıyor.”
Eseri okuduktan sonra aynı Anar’ın yazdığı gibi anne ve babamın göğsüne sokulduğum, onları kaybetmekten korkum hatırımdadır. Ve o zamandan beri Anar benim ilgiyle okuduğum, her okuduğumda yeni hislerimi, korkularımı, isteklerimi, fantezilerimi keşfettiğim bir yazar oldu. Sonraları bizim okuyucu-yazar münasebetimiz o kadar derinleşti ki ben onun sadece nesrini değil, tiyatro eserlerini, filmlerini de, denemelerini de öğrendim. Çok iyi öğrendim. Şimdi ise bu öğrendiklerimi başkalarına da öğretmeye, söylemeye, anlatmaya ihtiyaç duydum. Doktorada hiç düşünmeden sadece Anar’ın sanatçılığı hakkında yazmak, araştırma yapmak istediğimi bildirdim. Konu kabul edildikten sonra bu eserleri artık okuyucu gözüyle değil, araştırmacı gözüyle okumaya başladım. Anar farklı fikirlere yer veren, çeşitli görüşlere kapı açan bir yazardır. Bazen aynı eseri hakkında iki eleştirmenin birbirine taban tabana zıt fikirlerine rastlanır. Bu sebeple ben onun yazarlığını kendi gördüğüm, duyduğum şekilde sunmak, okuyucuya ulaştırmak istedim. Ve kitap da sadece bu gayeyle yazıldı. Asıl niyetim okuyucuyu yazar ile yakınlaştırmak, biraz daha kardeş etmektir. Kitaptaki farklı denemelerde yazarın çeşitli eserlerine yer vermeye, derine inip alt manalarını, açıkça görülmeyen maksatlarını anlamaya, bütün bunları yalnız uzmanların bildiği, anladığı dilde değil, sade bir okuyucunun anlayacağı şekilde tahlil etmeye çalıştım. Çünkü Anar’ın eserleri hangi mevzuda, hangi üslupta olursa olsun herkesindir, herkes içindir. Eleştirinin asıl amacı herkesin anlayamadığı düğümleri çözmek, görmediği meseleleri aydınlatmaktır. Bütün bunlara ne derece nail olduğumu ise zaman gösterecek elbette.
СКАЧАТЬ