Название: Yaşam Savaşı
Автор: Чарльз Диккенс
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6486-40-9
isbn:
“Ben prensip olarak hayata karşı gelmem.” diye ekledi, ellerini kavuşturup kıkırdayarak. “Hayat dediğin şey aptallıktan başka bir şey değil, hatta daha da beteri. Yok efendim güven, değer ve bencillikten uzak mesleklermiş. Ba, ba, bak sen! Hepsinin ne mal olduğunu gördük. Ama hayatı da hafife almamak gerek. Oynanacak bir oyun var ve bu sahiden de çok ciddi bir oyun! Herkes senin rakibin. Ah! Sahiden de ilginç bir şey değil mi? Jeddler, yapabileceğin tek şey gülmek ama çok da abartmamak. He, he, he! Çok da abartmamalı.” diye tekrarladı Snitchey. Sanki: “Bence sen de böyle yapmalısın!” demek ister gibi başını sallayıp göz kırparak.
“Eee Alfred!” diye bağırdı Doktor. “Buna sen ne diyorsun?”
“Diyorum ki efendim.” dedi Alfred. “Bana kalırsa, bana ve sanıyorum ki kendinize de yapabileceğiniz en büyük iyilik bazen güneşin her gün doğduğu yaşam denilen bu büyük savaştaki, bu ve bunun gibi savaş alanlarını unutmak olur.”
“Gerçekten de onun fikrini değiştiremezsiniz Mr. Alfred.” dedi Snitchey. “O dediğiniz yaşam savaşındaki savaşçılar çok hevesli ve çok da amansızlardır. Çok fazla asma ve kesme, insanların kafasını uçurma, yıkma ve üstünden geçme durumu vardır. Sahiden de fena bir iş bu.”
“Bana kalırsa Mr. Snitchey.” dedi Alfred. “O dediğinde sessiz zaferler ve mücadeleler, büyük fedakârlıklar ve asil kahramanlık gösterileri -bütün komikliği ve tezatlıklarına rağmen- o kadar da imkânsız değil çünkü dünyevi bir amaç ve izleyici olmadan her gün kıyıda köşede, ufak evlerde, erkek ve kadınların kalplerinde yapılıyorlar. Hatta bunların en ufak göstergesi en kalpsiz adamı bile yumuşatabilir, onu inanç ve umutla doldurabilir. İnsanların dörtte ikisi bunu savaşarak, dörtte biri de kanunlar aracılığıyla yapıyor ve bu, cesaret gerektiren bir iş.”
İki kız kardeş de onları merakla dinliyordu.
“İyi, iyi!” dedi Doktor. “Ben bu yaştan sonra artık dostum Snitchey için de olsa, ev hayatı sınavını seneler önce verdiğini söyleyen, o zamandan beri çeşitli kişilerle hayatın tadını çıkaran ve seninle aynı kafa yapısına sahip olan (gerçi o çok daha az makul ve daha inatçı biridir, kadın olduğundan dolayı) ve anlaşamadığımız için nadiren görüştüğümüz evde kalmış kız kardeşim Martha Jeddler için de olsa fikrimden dönmem. Ben bu savaş meydanında doğmuşum. Daha küçük bir çocukken bile aklımda savaş meydanının gerçek tarihi dönüp duruyordu. O zamandan beri de her ne kadar etrafım iyi analar ve benimkiler gibi iyi kız çocuklarıyla dolu olsa da gözüm bu çılgın savaş meydanı dışında bir şey görmedi. Aynı tezatlık her şeyin başını çekiyor. Bir insan böylesine hayret verici uyumsuzluklar karşısında ya güler ya da ağlar. Ben gülmeyi tercih ediyorum.”
Sırasıyla her konuşmacıyı olabildiğince dikkatli ve nemrut bir ifadeyle dinleyen Britain’ın ağzından kaçan kasvetli ses eğer bir gülme isteği olarak adlandırılırsa, onun da aynı fikirde olduğunu söylemek mümkün olabilirdi. Ancak yüzünde ne gülme öncesi ne de gülme sonrası en ufak bir değişim olmuştu. Hatta sesten ürken birkaç misafir kaynağı bulmak umuduyla etrafa bakınsalar da kimseyi göremediler. Şüpheliyi tek keşfeden, görevdeki diğer hizmetli Clemency Newcome olmuştu. O da en sevdiği uzuvları olan dirseklerinden biriyle adamı dürterek neye güldüğünü sordu.
“Sana değil!” dedi Britain.
“O zaman kime?”
“İnsanlığa.” dedi Britain. “Şaka oydu.”
“Bu da efendisi ve avukatlarla vakit geçire geçire iyice şaşırdı!” diye bağırdı Clemency, aklı başına gelsin diye adamı diğer dirseğiyle dürterek. “Tam karşında olduklarını görmüyor musun? Uyarı mı almak istiyorsun?”
“Benim bir şey bildiğim yok.” dedi Britain, ağır gözler ve ifadesiz bir yüzle. “Hiçbir şey umurumda değil. Bir şey anlatmaya çalıştığım yok. Bir şeye inandığım yok. Bir şey istediğim de yok.”
Gene durumunun bu bedbaht özeti ümitsizlik nedeniyle biraz abartılmış olsa da Benjamin Britain -Bazen Büyük Britanya’dan farkı olsun diye Ufak Britain diye anılırdı. Yani sanki biri Eski İngiltere diğeri de Yeni İngiltere gibisinden.– gerçek durumunu aslında kelimelerle anlatılabileceğinden çok daha güzel anlatmıştı. Rahip Bacon için hizmetlisi Miles neyse, Doktor için de o olduğundan ve Doktor’un günbegün değişik kişilere varlığının bir kaza ve saçmalık olduğunu anlatmasını dinlediğinden, bu zavallı hizmetkâr öyle bir iç çatışma ve karmaşaya düşmüştü ki doğruluğun dibi bile onun düşüncelerinin derinliğiyle karşılaştırıldığında yüzeysel kalıyordu. Açık ve net biçimde anladığı tek şey bu tartışmalara Snitchey ile Craggs tarafından sunulan savlar olsa da bunlar da hiçbir zaman meseleyi netleştirmez, yalnızca Doktor’a avantaj sağlar ve haklılığını kanıtlardı. Bu nedenle hukuk bürosu sakinlerini akıl durumunun sebebi olarak görür ve onlara mesafeli davranırdı.
“Ama bu bizim meselemiz değil, Alfred.” dedi Doktor. “Bugün madem benim yandaşım olmayacaksın -kendin dedin- ve âdeta ilkokul ile Londra’daki eğitimlerinin sana sağladığı engin öğrenimlerinin tümünü lütfetmekten geri durduğun için ki zaten benim gibi basit bir köy doktoru buralarda öğrendiklerini anlamlandırma yetisine sahip değildir, bir de buna ek olarak dünyaya açılacaksın. Zavallı babanın yasakları artık geçerli olmadığından git ve kendinin efendisi ol, onun ikinci arzusunu yerine getirerek yabancı tıp okullarında üç sene geçir. Zaten bu zaman bitmeden çok önce bizi unutmuş olursun. Ne üç yılı! Altı ayda unutursun sen bizi!”
“Eğer unutacak olsam ki unutmayacağımı biliyorsunuz, sizinle neden konuşayım!” dedi Alfred gülerek.
“Ben bilmem!” diye cevapladı Doktor. “Sen ne diyorsun Marion?”
Fincanıyla oynayan Marion, kelimelerle söylemese de sanki Alfred’in, yapabilse her şeyi unutmaya hazır olduğunu söylüyor gibiydi. Grace kızarmaya başlayan bu yüzü kendi yanağına yapıştırıp gülümsedi.
“Umarım fazla güvensiz davranmamışımdır.” dedi Doktor. “Ama her ne olursa olsun bugün resmî görevlerimden azat ediliyorum diyebiliriz. Snitchey ve Craggs dostlarımız da bir dolu hesap kitap ve belgeyle fonları sana devretmek (keşke daha fazlası olsaydı ama artık sen büyük adam olup o işi halledersin) ve o tarz işler için buradalar. İşimiz birkaç belge imzalayıp yolumuza bakmak.”
“Biz de kanunlar uyarınca şahit olacağız.” dedi Snitchey, tabağını ileri itip ortağının çıkardığı kâğıtları masaya koyarak. “Bendeniz ve Craggs, fon söz konusu olduğunda Doktor Bey’le ortak olduğumuzdan iki hizmetlinizin de imzaları onaylamasını rica edeceğiz. Okuma yazmanız var mı Mrs. Newcome?”
“Evli değilim efendim.” dedi Clemency.
“Ah, affedersiniz. Bunu tahmin etmeliydim.” diyerek kıkırdadı Snitchey, gözünü bu olağanüstü şahsiyetin üstünde gezdirerek. “Okuma yazmanız var mı?”
“Biraz.” diye cevapladı Clemency.
“Evlilik sözleşmesi, sabah ve akşam gazeteleri ha?” diye yorumda bulundu Avukat, şakayla karışık.
СКАЧАТЬ