Bir Haydut Kuş. Мемдух Шевкет Эсендал
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Haydut Kuş - Мемдух Шевкет Эсендал страница 2

Название: Bir Haydut Kuş

Автор: Мемдух Шевкет Эсендал

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-41-8

isbn:

СКАЧАТЬ da benden korkuyor!

      Yılan pençesinde, havada sallandı. Epeyce büyük bir yılanmış. Bilmem kuş onu taşıyamadığından mı, yoksa tez yemek istediğinden mi, çok uzak gitmedi, tepenin bir yerine kondu. Ben uzaktan bakıyorum.

      Tepenin ötesinde koyunlar varmış, çoban çocukları kuşun ayağında yılanla geldiğini görmüş olacaklar ki kovaladılar. Köpekleri de saldılar. Kuş, yılanı bıraktığı gibi uçup gitti.

      Kuşun uçtuğunu, biraz sonra çocuklarla köpeklerin geldiğini görünce yanlarına gittim. Köpekler, yılanın parçalarını kokluyor, yemek istemiyorlardı. Çocuklar, yılanın karnındaki, yarısı erimiş ufak bir kuş bulup bana gösterdiler. Ben buna hiç şaşmadım. Bir yılan elbette zavallı kuşları bulunca yutar. Ben asıl bu kuşun yılanı avlayıp yediğine şaştım.

      Kuş, gene havada süzülüp daireler çiziyor. Ama şimdi bu haydudu biliyorum. Yılan arıyor! Onun güzel güzel süzüldüğüne bakmayın! Ne hayduttur o! Onu bir yılana saldırırken görünüz…

      Eve dönerken kardeşime anlattım.

      “İyi ya!” dedi. “Bizim tavukları kapacağına kırdan yılan toplasın.”

      Onun bu sözü beni büsbütün kuştan soğuttu. Gözleri aklıma geldi. Yılandan kalır yanı yok! Sonra tavukların bunun pençesine düştüklerini düşündüm. Tavuklara acıdım.

      Akşama babama anlattım.

      “Aç kurt, yılana da salar, taşa da!” dedi.

      Tavuklara acıma bahsine gelince de;

      “Sen tavuklara acıma, bize acı.” dedi. “Biz de onları yemek için besliyoruz. O kaparsa bize kalmaz!..”

1928

      EŞEK

      Topal Durmuş’un oğlu Mustafa tuza gidiyordu, istasyon yanında mola verdi. Eşeğini ağaçların altına bıraktı. Kendi, parmaklığın iç yanına geçti, belini ağaca dayadı, kuşağından ekmeğini çıkardı, sanki burası bir çayırlık, bu demiryolu da bir akarsuymuş gibi bakıp yemeye başladı.

      Üçüncü yolda bir yük treni duruyor. Vagonlar kapalı, makine boş. Demiryolu durağında sanki kimseler yok.

      “Bu demiryolu, bu yana gidersen derenin boyunu alır, iner Kara Hasan toluna. Oradan Eğrikaya’dan Keçiyurdu önünden, dereyi aykırılar, Söğütuşağı yayla evlerinin böğründen yazı boyunu alır, varır o yanki istasyona. Oradan da çıkarsan Beğyeri’nden Ağaların Çiftliği altından, Sazlık Yurdu’ndan, Çömlekçi’den gider Ortahisar’a! Bunun bir ucunu çekmişler Ankara’ya, öbür ucu kimbilir nereye gider! Belki nereye gittiğini de kimse bilmez. Kime sorsan bir doğru karşılık alamazsın. Biri der o yana, biri der bu yana, kulak asma! Bunun doğrusunu yapan bile bilmemiş…

      Bu kara dananın da böyle yavaş durduğuna bakma, bir aldı asıldı mı ardına evleri bağlasan sürükler, götürür. Sonra kendi güdücüsü de istese durduramaz. Onun da kendine göre bir huyu var!”

      Mustafa bunları düşünüp ekmeğini yerken biri geçti, vagonlara doğru gitti. Bir başkası da elinde bir teneke ile vagonların arkasından çıkıp istasyona girdi. Aradan biraz daha geçince makinenin bacasından bir hışıltı duyuldu ve içinde bir adam göründü.

      Biraz daha sonra bir çan çalındı, bir-iki adam tren boyuna gittiler, makine bağırdı, kollarını gerip uzandı, yük vagonları baştan başa sarsılıp gitmeye başladı. Vagonlar titreşerek Mustafa’nın önünden geçti geçti, en son vagon da geçti gitti. Tren makastan çıkıp uzaklaştı, bir uğultusu kaldı. Biraz sonra o da duyulmaz oldu. Demiryolu durağı da yeniden sessizliğe daldı.

      “Bu vagonlardan birini, kaç eşek sürükler.” diye düşünürken, Mustafa kendi eşeğine bakmak istedi. Başını çevirdi, eşek yok! Bir-iki adım yürüdü, oralara bakındı. Sıkıldı. İstasyon arkasına dolaştı, bulamadı. Sıkıldı. Oralarda kimse görünmüyor. Bir avuç yerde eşeğe ne olur! Kimden sormalı? Biri alıp saklamıştır, para ister!

      Şehirde olsa ünletirsin, “Görene beş kuruş, bulana on kuruş.” Kim saklamışsa getirir. Burada ünletecek de kimse yok. İstasyonun dört yanını döndü dolandı, arkadaki sırta çıkıp o yanlara baktı, yok!

      İnandı ki eşeğini alıp sakladılar. Para isteyecekler! Bilet odasına gitti. Açık bir kapının önünde durdu. Epeyce dikildikten sonra içerden başı açık, ceketsiz, gözlüklü bir adam çıktı. Çenesi oynuyordu. Belli ki yemekten kalkmış. Elindeki gazete kâğıdının içine topladığı ekmek ufaklarını silkip Mustafa’ya sordu:

      “Ne istiyorsun?”

      “Kölüğü yitirdim…”

      “Ne kölüğü?”

      “Eşek hani… Eşeği yitirdim de…”

      “Ee?”

      “…”

      “Burada eşek meşek yok, hadi git işine!”

      Çekildi. “Eşek gitti. Üstünde yeni kebe1 de vardı, o da gitti. Eşek gençti. Borcu da yeni ödenmişti.”

      Uzakta, su deposunun yanında bir adam gördü, yaklaştı. Bu adam, bir demir parçası üstünde çivi düzeltiyordu. Mustafa’dan sordu:

      “Ne istedin?”

      “Kölüğü yitirdim.”

      “Neredeydi?”

      “Aha, dee o taşın böğründe!” diye kuyuyu gösterdi.

      “Git ara, burada yok!”

      “Bunlar eşeğin büsbütün üstüne mi yatmak istiyorlar?” diye düşündü. Yerinden de kımıldamadı.

      “Ne dikiliyon, gidip eşeğini arasana!”

      “Nerede arayım?”

      “Bana mı soruyon?”

      “Aradım, yok!”

      “Yoksa, sana eşek bulacak değilim ya!”

      Yalvardı:

      “Eşek buradaydı. Alıp sakladılar.” dedi. “Beş kuruşum var, vereyim.”

      Adam, Mustafa’nın yüzüne baktı.

      “Hadi.” dedi. “Boş yere eğleşme. Git eşeğini ara. Burada kimse eşeğini kapamaz!”

      Bu adamın suratı doğruya benzer ama adam oğluna da inanmak olur mu!

      Baktı ki, bir çıkar yolu yok. Ama istasyonu da hemen bırakıp gidemedi. Orada bir yere oturup bekledi. Ne umdu da bekledi? Hiç!..

      Gözlerini eşeğini bıraktığı yerden ayıramıyordu. Kimseler yok. Burada ev de yok ki gidip sorsun. Adam da yok. Birine danışmak istesen СКАЧАТЬ



<p>1</p>

Kısa kepenek.