Henüz 17 Yaşında. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Henüz 17 Yaşında - Ахмет Мидхат страница 13

Название: Henüz 17 Yaşında

Автор: Ахмет Мидхат

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6486-37-9

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      “Ben bir yabancı adam olduğum hâlde?”

      “Size gerçek söylüyorum ki sizi başka müşteriler gibi saymıyorum; çünkü siz de beni başka müşterilerin bizim gibi kızlara baktıkları gözle görmüyorsunuz.”

      “Kalyopi şu doğru sözleri söylemekten maksadının ne olduğunu şimdi anlamaya başladım; beni bir karı gibi aldatamayacağını anladın da böyle temiz yüreklilik göstererek aldatmak istiyorsun.”

      “Aldatmak değil. Size kendimi öyle beğendirmek istiyorum. Aldatmaktan elime ne fayda girecek? Ben geceliğimi bilirim; ama size kendimi beğendirecek olursam, bir daha geldiğiniz zaman gene beni çıkarırsınız. Mademki buralara karı aramak için gelmiyorsunuz; yalnız bir eğlence içinde beni elverir görürsünüz. Benden daha güzel olanları aramazsınız.”

      “Ama sen de pek güzelsin.”

      “Ben mi?”

      “Gerçekten pek güzelsin ama gece gündüz yorgunluktan solmuş, berbat olmuşsun.”

      Bu söz kızın can evinden bir ah koparıp ağzından, burnundan alevler çıkarırcasına göğüs geçirmesine sebep oldu.

      Ahmet Efendi sordu:

      “Neden ah ettin?”

      “Siz beni bir sene evvel görseydiniz…”

      “Sen bu sanata başlayalı ne kadar zaman oldu?”

      “Dokuz ay.”

      Dokuz ay içinde bir kızın böyle yaşının iki katı yaşlanmış görünecek kadar yıpranamayacağını hatırlayarak Ahmet birdenbire kızın sözüne inanmamak istedi ise de bir de hatırına “Henüz 17 yaşında” sözü gelerek: “Vah biçare, henüz 17 yaşında! Ne zaman kadın oldu, ne zaman meleklere yaraşan o ilk kızlığı mahvoldu; ne zaman buralara düştü? Evet, bu da doğrudur; bu kız daha bir yıllık günahkâr değildir.” dedi.

***

      Bununla beraber hepsinden önce hallolunacak mesele yemek meselesiydi.

      Dün akşam yemek yedikleri lokanta, vaktiyle her zaman devamlı müşterisi oldukları bir yerdi; Ahmet Efendi oraya bir pusula yazarak yemek istedi. Hâlbuki tanımadığı bir yer olsa da yemek getirilebilirmiş; zira Kalyopi’den öğrendi ki gelen müşteriler haber gönderdikçe lokantalar yemek gönderirler ve yine kendi belli fiyatları üzerinden akçesini alırlarmış. Bunu bilmeyen müşterilerse uşağa para vererek yiyecek satın aldıracak oldukları hâlde büyük büyük hırsızlıklara uğrarlarmış.

      Gönderdiği uşak yemeği getirinceye kadar büyük şair Victor Hugo’nun aşkına değil, belki şu pis yerlerde iğrenmeden çok merhamete layık oldukları gene Kalyopi’nin hükmettiği biçarelere şefkat adına, birkaç kadeh içmeye lüzum gördü. Hakiki miktarı elli dirhem1 olmadığı hâlde yüz dirhem sayılarak parası da ev sahibinin ayrı bir kazancı olmak üzere on kuruş olan şişelerden bir tanesi iki kadehle birlikte getirildi.

      Ahmet Efendi Kalyopi’ye dedi ki:

      “Müşterileriniz size çok rakı içirmeyi isterler, öyle değil mi?”

      “Evet.”

      “Sizi keyiflendirip eğlenmek için olmalı; ama siz vücudunuza niçin acımazsınız da o kadar çok içersiniz?”

      “Biz vücudumuza acıyacak olsaydık zati buralara düşmezdik. Biz de müşterilerimize çok içirmek isteriz de onun için kendimiz de çok içeriz.”

      “Müşteri çok içerse ondan ne menfaat çıkar? Geceliği artırmaz ya?”

      “Öyle değil… Beş altı şişe rakı harcanırsa elli altmış kuruş eder. Bizim Dudu müşterilerine çok rakı içiren kızlardan hoşlanır!”

      “Öyle ise, demek oluyor ki sen de bugün hem kendin çok içeceksin hem de bana çok içireceksin. Öyle mi?”

      “Hayır, siz o adamlardan değilsiniz, istediğiniz kadar içersiniz.”

      “Sen de eğer istersen hiç içme! Ben Dudu’yu, başka türlü memnun ederim.”

      “Siz bilirsiniz; içmem, efendim.”

      “Yok, seni içmeye de içmemeye de zorlamak istemiyorum. Canın nasıl isterse öyle yap.”

      “Canım nasıl isterse mi? Hiç benim canımın istediği gibi olur mu? Müşteri ben miyim? Siz nasıl isterseniz öyle..”

      “Hayır, hayır; bugün ben istiyorum ki müşteri sen olasın. Canın nasıl isterse öyle hareket edesin.”

      “Ne kadar iyi adamsınız!”

      Kalyopi bu “Ne kadar iyi adamsınız!” sözünü öyle şaşırmış bir eda ile söylemişti ki sanki dünyada bu kadar iyi adam bulunabileceğine ihtimal dahi verememekte olduğu hâlinden anlaşılmıştı. Bunun için Ahmet Efendi artık kendisi için bir gün bile istediği gibi hareket etmek güç olduğuna inanmış olan bu kızcağızı bari bir gün olsun insanlık hürriyetinden faydalanarak yaşatmak kendisince de; pek büyük bir zevk olacağını hükmetti, dedi ki:

      “Kalyopi, senden bir şey rica edeceğim.”

      “Ne isterseniz, efendim, söyleyiniz.”

      “Bugün şu saatten yarın bu vakte kadar buradasınız; değil mi?”

      “Öyle söylediniz.”

      “Bu zaman içinde beni istediğin gibi eğlendirmek ister misin?”

      “Başka ne isterim?”

      “Öyleyse, yarın bu zamana kadar kendini büsbütün serbest bileceksin. Sana gerçekten âşık olan bir koca yanında bulunuyorsun. Her nazını çekmek onun için bir şereftir. Seni her türlü sevindirmek isterim; anladın mı? Yarın bu vakte kadar nasıl yaşamak istersen öyle yaşayacaksın. Ben de işte bununla eğlenip zevk alacağım.”

      “Ah, kocacığım!”

      “Gene kocacığım dedin!”

      “Siz öyle emretmediniz mi ya? Daha şimdi söylemediniz mi ki yarın bu vakte kadar…”

      “Evet, evet, söyledim. Yarın bu vakte kadar bana kocacığım demelisin; amma gene niçin ah ettin? Söylediğim sözü beğenmedin mi? Teklifimi kabul etmedin mi?”

      “Nasıl kabul etmez mişim? Sevinerek ve teşekkür ederek kabul ederim; amma ben de sizden bir şey dileyeceğim.”

      “Söyle; zati her ne istersen söyle, demedim mi?”

      “Tamam. Siz de yarın bu vakte kadar günahkâr kızlar için günahkârlık üzerinde hiçbir söz söylemeyeceksiniz; bana hiçbir şey sormayacaksınız. Bizim, acınacak kızlar mı, yoksa iğrenilecek kızlar mı olduğumuzu hiç yüzümüze vurmayacaksınız; zevkinizde, safanızda olacaksınız.”

      “Pekiyi. СКАЧАТЬ



<p>1</p>

Dirhem: 160 gram.