Название: Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar
Автор: Ахмет Мидхат
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-75-4
isbn:
Dönüş esnasında Cuzella özellikle yolu sapıtıp rahibeler cemiyetgâhına kadar öğretmenini götürdü. Orada birbirine veda ile beraber Marie yüreğini geniş tutması hakkında öğrencisine birçok talimat verdikten sonra Cuzella evine dönmek için arabacısına emrederek hareket etti.
Altıncı Bölüm
Cuzella gezmekten döndüğü zaman babası Alfons’u konakta buldu. Gezmekten gelenlerin büyüklere görünmesi âdet olduğu üzere doğruca babasının odasına girmişti. Alfons’u o günkü neşesi kaybolmuş, yüzü asık, biraz da kızgın bir hâlde buldu.
Bu hâle sebep kendisi olduğunu, Cuzella’nın keşfetmesi lüzumu hatıra gelebilir. Ancak kız böyle lüzumu uzak gördüğünden durumu babasından öğrenmek için acele etti.
Cuzella: “Sizin bugünkü neşenizi göremiyorum babacığım.”
Alfons: (kasılarak) “Sende bu hâl varken beni kahredeceğine şüphe mi edersin?”
Cuzella: (hayretle) “Bu nasıl bir lakırtı?”
Alfons: “Bugün Sinyor Pavlos’a ettiğin muamele neydi?”
Cuzella: “Daha nasıl saygı gösterebilirdim ya?”
Alfons: “Yok, yok, burada, bu odada geçen olaylar…”
Cuzella: “İyi ya, burada ben ona hiçbir şey yapmadım.”
Alfons: “Maşallah! Pavlos gibi bir adam senin huzurunda diz üzerine gelsin, sana binlerce taler kıymetli bir nişan arz etsin, özellikle de kendi saadetini senden, senin mürüvvetinden beklesin, sonra sen kolundan tutup kaldırarak hareketlerinle ricasını kabul etmiş ol da nihayet nişanı yine reddederek herifi tahkir et!”
Cuzella: “Ben onun ricasını ne vakit kabul ettim?”
Alfons: “Ya diz üzerine çöken bir adamın kolundan tutup kaldırmak ne demektir?”
Cuzella: “Ne bileyim ben, şimdiye kadar beş on kişi bana rükû etti mi ki bu merasimleri bileyim?”
Alfons: “Maşallah! Her şeyi herkesten ziyade bil de bunu bilme öyle mi? Mutlaka herifi tahkir için yaptın.”
Cuzella: “Vallahi babacığım, bu hâl aklıma bile gelmedi.”
Alfons: “O kadar fena muamelede bulundun ki en bayağı, en terbiyesiz bir kız bile bu muameleyi yapmaz.”
Cuzella: “Vallahi bu âdeti bilmiyordum diyorum.”
Alfons: “Pekâlâ, eğer bilmiyordun ise özür dilemeli.”
Cuzella: “Nasıl dilemeli ki?”
Alfons: “Elbette Sinyor Pavlos buraya bir daha gelecek. Kusurunun affını rica etmeli.”
Cuzella: “O hâlde teklifini kabul etmiş olurum.”
Alfons: “Vay, kabul etmeyecek miydin? Kızım, sen beni fena adamların hâlini almaya mecbur mu edeceksin? Ben senin baban değil miyim? İşte sana bu evliliği teklif değil, emrediyorum. Emrimi kabul etmezsen benim elimden neler gelir bilir misin?”
Cuzella: (korku dolu bir saygıyla) “Bilirim efendim.”
Alfons: “Bilirsen inat etmemelisin.”
Cuzella: “Henüz çocuk olduğumu arz ediyorum.”
Alfons: “Biz de bu özrünü kabul ediyoruz. Şimdi şu nişanı kabul et, bir nişan da biz verelim. Düğün için istediğin kadar zamanın var. Tuhaf be, hem hanımın saadetini arzu ederek çalışalım hem de nazını çekelim! İşte kuzum, ettiğin terbiyesizliğin, belki edepsizliğin özrü böyle olur. Bakalım yarın değil, öbür gün mü gelir, ne vakit gelirse herifin ricasını kabul et.”
Alfons şu son lakırtılarını ziyadece bir kızgınlıkla söyleyip bitirmiş idiyse de kız kendi son cevabını verdikten sonra fevkalade üzüntülü bir tavır ile çıkıp gitmiş olduğundan durup dinlememişti. Lakin babasının dik sedaları kendisini takip ederek her hâlde kulağına erişti.
Artık bu mesele ve konuşmalar üzerine Cuzella’nın ne kadar büyük bir üzüntüye girmiş olduğunu burada ayrıntılarıyla anlatmak gerekmez. Hatta biraz sonra yemek hazır olup da hizmetçisi Angelino kendisini yemeğe davete geldiği zaman kızı ağlamış ve gözleri kızarmış bulmuştu. Cuzella yemek davetine tabii gitmedi. Babası ise tekrar tekrar haber gönderip kızın gelmediğini görünce kalktı, bizzat kendisi dahi geldiyse de kız “Allah Allah, kocaya zorla vermek gibi yemeği de zorla boğazıma tıkayacak değilsiniz ya? İşte, canım istemiyor!” diye şiddetle reddederek sofraya gitmedi.
Şimdi siz sorarsınız ki pederinin bu dereceye kadar zorlaması üzerine Cuzella, Pavlos’la evlenmeye razı oldu mu, olmadı mı?
Fakat bakalım Cuzella bunu kendisi dahi biliyor mu? Hatırına bir anda bin şey geldikten sonra hemen yüz bin başka şey gelip onları mahvediyordu.
Eline bir kitap aldı, eğlenemedi. Başkasını aldı, daha başkasını aldı. Hasılı, kütüphanesini bütünüyle elden geçirdi, eğlenemedi. Müzesinin içinde eline almadık şey bırakmadı. Yine iç sıkıntısından çatlayarak gitarını alıp çalmak ve biraz da şarkı çağırmak dahi hatırına geldiyse de babasıyla bu kadar çatışmadan sonra çalıp çağırmak uyamayacağı düşüncesi mâni oldu.
Bir aralık Keşke bu gece Marie’yi burada alıkoymuş olaydım! diye öğretmeninin bu hâlde yanında bulunmasını arzu etti. Derken Belki o da babamın zorlamasını görürdü de beni kabule mecbur etmek için bin hikmetten dem vururdu! diye yine pişman oldu.
Biçare kız bunun gibi bir hâl içinde birkaç saat azap çekti, kaldı. Güneşin batışından üç saat sonra belki gözlerime uyku girer diye yatağına girdiyse de uyku denilen şey dimağın istirahatiyle hasıl olacağı cihetle, böyle bin şey ile meşgul olan biçare kızın gözlerine uyku dahi gelmedi. Öteye beriye dönerek, yuvarlanarak ve birbirine aykırı ve farklı hayalleri zihninde bir araya getirerek bir buçuk iki saat kadar vakit daha geçirdi.
Konak içinde herkes yatmış, artık ses seda kesilmişti. Dolayısıyla bir hanede herkes uykudayken uyanık bulunan kimseye arız olan dehşet Cuzella’ya dahi arız olmaya başladı. Lakin bu dehşet kendisi için zararlı değil, bilakis faydalı oldu. Zira bu dehşetli hâl içinde insan hayaller ile uğraşamayacağı cihetle Cuzella dahi zihnini biraz boşaltabildi.
Üç çeyrek kadar dahi böyle bambaşka bir hâl içinde kaldı. Derken fevkalade bir vaka vuku buldu ki kızın her düşünce ve hayalini defe sebep oldu.
Kendisi üst katta yatmakta bulunduğu cihetle tam penceresinin yanında ve hanenin yüksekliğine nispetle iki kat yüksek bulunan bir ağacın dallarında, rüzgârın tahrikinden fazla bir hareket işitti.
Zaten dehşet içinde idi dedik ya! Bu hâl dehşetini bir kat daha arttırdı. Karşı tarafta hafif hafif yanmakta bulunan kandili söndürmeye lüzum gördü. Ona da cesaret edemedi. Bununla beraber böyle kalkıp bakmak ve kandili söndürmek СКАЧАТЬ