Aşk Politikası. Burhan Cahit Morkaya
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aşk Politikası - Burhan Cahit Morkaya страница 3

Название: Aşk Politikası

Автор: Burhan Cahit Morkaya

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-26-6

isbn:

СКАЧАТЬ bu neticeyi daha tabii görüyordu. Aynı histe, aynı fikirde olanlar birbirlerine tattıracak değişik zevk ve değişik arzudan mahrumdurlar. Ve kız erkek iki genç arasında kavga ile devam eden münakaşalar, daha heyecanlı sulh ve muhabbet arzularıyla nihayet bulur.

      Ve şimdi Necati mektebini bitirmiş, serbest bir gençti. Yalnız bu vaziyeti idare edebilmek için Aysel’i de hazırlamak lazımdı.

      Calibe Hanım buna karar verdiği zaman, yetişmiş oğlunu tam erkeklik çağına erişmiş görmekten gelen bir sevinçle göğüs geçirdi. Ve hemen işe başlamış olmak için hazırlandı. İki kırk vapuru ile Haydarpaşa’ya geçti. Erenköy’e gitti.

      Caddebostan sahilinde geniş bir bahçe içindeki köşke gittiği zaman ilk defa Aysel’i gördü. Genç kız boya takımını yanına yerleştirmiş, besleme kızın portresini yapıyordu; Calibe Hanım artık zihninde bir hakikat gibi yerleşen düşünceleri içinde onu o kadar benimsemişti ki; genç kızı, kendisi görmeden bir müddet durup uzaktan seyretti.

      Aysel, geniş dallı bir çınar gölgesinde, elinde paleti dikkatle çalışıyordu. Başında bir beyaz bere, arkasında kurşuni bir iş gömleği vardı.

      “Gözlerini oynatma!” diyordu. “Beş dakika böyle dur, sonra ne istersen vap!”

      Calibe Hanım’ı gören, genç kızın sevgili köpeği Aşil oldu. Keskin bir havlama ile Aysel’in etekleri arasından fırladı. Genç kız süratle başını çevirdi.

      “Aşil, Aşil! Aman yenge kımıldama sakın!”

      Ve bu sert kurt köpeğinin arkasından koştu. Aşil, gelenin yabancı olmadığını anlayınca yumuşadı. Kuyruğunu salladı. Bahçeye, ısırılmayacak bir dost gelmesinden memnun kalmamış gibi homurdanıyordu.

      Aysel, bu ücra köyde yalnızlıktan o kadar sıkılıyordu ki, köşke gelen herhangi bir misafir, gurbetten gelmiş bir hasretli gibi onu sevindiriyordu.

      Calibe Hanım’ı bir çılgın gibi kucakladı. Yüzünü, gözünü öptü. Bir dakikada bin bir kelimeyi birbirine katarak içeriye sürükledi.

      Genç kız, bugün bir kuş gibi neşeli, bir çiçek kadar sevimli idi. Annesiyle yengesinin konuşmasına meydan vermeden söylüyor, gülüyor, bir bahisten bir bahse atlıyordu.

      Calibe Hanım, müstakbel gelinini bu defa tam alıcı gözü ile tetkik ediyor, onu Necati’nin karısı olarak tahayyül ediyor, oğlunun, bu temiz ve zeki kızla mesut olacağına aklı yatıyordu.

      Erenköy’de, bu çamlar içine gömülmüş sakin köşkte, Aysel nadide bir çiçek gibi yetişiyordu. Genç kız, bu tenha ve eğlencesiz köyde, kendisine hoş ve faydalı meşguliyetler bulmuştu. Yatak odasının yanındaki büyük daireyi kütüphane ve atölye hâline koymuştu. İç içe geçilir bu iki odanın biri, oldukça zengin bir kütüphane idi. Ötekini, iki pencere arasını açtırarak, divan camekânlı bir resim atölyesi yapmıştı.

      Yazın bütün vaktini bahçede geçiren Aysel, kış gelince bu odadan çıkmazdı.

      Calibe Hanım, gittikçe daha tedbirli, daha muntazam olmaya başlayan genç kızı, bu ziyaretinde biraz daha ilerlemiş buldu.

      Necati’nin de bu yıl Galatasaray’ı bitirdiğinden, yakında çalışmaya başlayacağından bahsetti. Ve nihayet onları, Cuma günü Şişli’ye yemeğe davet etti.

      “Babası Necati’nin çocukluktan çıkması şerefine bir şenlik yapmak istiyor. Siz de gelin ki, o da memnun olsun.” dedi.

      Aysel ve annesi daveti teşekkürle kabul ettiler. Calibe Hanım, bu ziyafetten asıl gayenin ne olduğunu çıtlamak istedi. Yutkundu, dudaklarını ısırdı, fakat genç kızın yanında birdenbire açılmaya cesaret edemedi. Ağabeyi burada olsaydı evvela onunla anlaşabilirdi. Fakat Kâğıt ve Kalem İnhisarı Müdürü olan Nedim Bey, bir buçuk aydan beri Anadolu’da teftişte idi. Aysel’in üzerinde babasının tesiri, annesinden fazla idi. Artık ilk münasebeti ziyafet günü hazırlamak, sonra asıl kararı Nedim Bey’in dönüşüne bırakmaktan başka çare yoktu.

      Aysel, yengesini istasyona kadar getirdi. Calibe Hanım yüreği sükûn ve sevinç içinde geri döndü.

      O akşam sofrada, karı koca yine yalnız kalmışlardı. Necati görünürlerde yoktu. Kemal Bey söylenmeye başladı.

      “Bak Hanım, oğlunu çek, çevir; böyle vakti, saati belirsiz adama kimse iş vermez. Şimdiye kadar mektebi vardı, şusu vardı, busu vardı, ses çıkarmıyorduk. Fakat artık adam olmak zamanı geldi, geçti bile. Tavuk kümesini, tilki yuvasını bilir. Gece yarılarına kadar sokaklarda işi ne… Gezmesi eğlentisi kâfi.. Şöyle aklı başında adam olacaksa ne âlâ, niyeti yoksa o başka…”

      Ve hiddetli hiddetli lokmalarını kopararak sordu:

      “Samatya’ya, kiracıya gitti mi acaba?”

      Calibe Hanım ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Fakat Kemal Bey’in, oğullarının münasebetsizliğine ait bütün kabahati kendisine yükletişi: “Oğlunu çek çevir!” diye kestirip atışı, onu kızdırmıştı. Onun için kocasının sualini işitmemiş gibi:

      “Necati benim oğlumsa, senin komşun değil ya!” dedi. “Babası değil misin? Lazımsa sende çalış… Cahil, tecrübesiz çocuk, o yaşta delikanlı kuru nasihatla yola gelir mi? Biz onu o kadar serbest büyüttük ki. Şimdi birdenbire avucumuzun içine almamıza imkân yoktur. Fakat her yaşta, herkesin zayıf bir tarafı vardır. Onu da ıslah etmek için en iyi çare evlendirmektir.”

      Ve birdenbire yüzü gülerek, bir müjde verir gibi ilave etti.

      “Ben bugün Erenköy’e gittim.”

      Bahsin ortasında, birdenbire karışan bu haber Kemal Bey’e asıl meseleyi bir hamlede izah etti. O da gülümsedi:

      “Ya!” dedi. “Ne haber?”

      “Daha bir şey yok tabii… Onları cuma günü yemeğe çağırdım; evvela şöyle bir zemini hazırlayalım. Ağabeyim teftişten gelince işe başlarız.”

      “Bakalım Aysel bizim serseriyi beğeniyor mu? Kendi kendimize gelin güvey olmayalım.”

      Bu nokta Calibe Hanım’ın annelik gururuna dokunmuştu. Hiddetle:

      “Neden beğenmeyecekmiş!” dedi. “Necati’nin ne kusuru var? Böyle zamanda öylesine, çöpsüz üzüm derler. Bir evin bir oğlu. Hem de tam şimdiki kızların istediği gibi delikanlı.”

      Kemal Bey ağır ağır başını salladı.

      “Daha ilave edecek sıfatlar da var. Haylaz, tembel, küstah.”

      “Onların hepsi gençlik, tecrübesizlik. Bir işe girsin, bir evlensin bak, Necati ne ciddi adam olacak.”

      “İnşallah!”

      Karı koca, birbirlerini teselli ederek neşeli yemeklerini bitirdiler. O akşam Necati gece yarısına doğru eve geldiği zaman, babası çoktan yatmıştı.

      Calibe Hanım, merak ve hiddetle ona kapıyı açtı. Delikanlı adam akıllı СКАЧАТЬ