Yavuz Sultan Selim’den Halife Abdülmecit’e Yedi İklimin Sultanları Osmanlı Halifeleri. Hasan Yılmaz
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yavuz Sultan Selim’den Halife Abdülmecit’e Yedi İklimin Sultanları Osmanlı Halifeleri - Hasan Yılmaz страница 20

Название: Yavuz Sultan Selim’den Halife Abdülmecit’e Yedi İklimin Sultanları Osmanlı Halifeleri

Автор: Hasan Yılmaz

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-523-5

isbn:

СКАЧАТЬ Hastalığından Çok Çekti

      Kanuni, hükümdarlığının son on yılında, gut hastalığı olarak da bilinen nikris hastalığından çok sıkıntı çekti. Bazı tarihçiler, Kanuni’nin bu hastalığı nedeniyle Hürrem Sultan’a daha çok bağlandığını ileri sürmüşlerdir. Hatta 29 Eylül 1555’te Kara Ahmet Paşa’yı idam ettirerek yerine tekrar Rüstem Paşa’yı getirmesinde de Hürrem Sultan’a duyduğu bağlılığın etkisi olduğu ileri sürülmüştür. Böylece devlet işlerinde yine Hürrem Sultan, Mihrimah Sultan ve Rüstem Paşa ekibi öne çıkmıştır.

      Süleymaniye Camii 1557’de Tamamlandı

      Kanuni’ye hükümdarlık onurunu yaşatan en önemli çalışmalardan biri de Süleymaniye Camii’nin açılışı oldu. İnşaatı altı yıl süren Süleymaniye Camii 7 Haziran 1557’de ibadete açıldı. Açılışta Şah Tahmasb’ın elçisi de hediyeleriyle hazır bulundu.

      Açılıştan iki ay sonra Kanuni tekrar Edirne’ye döndü. Ancak Hürrem Sultan’ın yakalandığı şiddetli hastalık nedeniyle 1558 yılı Şubat ayında tekrar İstanbul’a geldi. Hürrem Sultan, Nisan ayının ortalarında hayatını kaybetti. Kendisi için büyük bir dayanak olan Hürrem Sultan’ın vefatı, Kanuni’de büyük bir kedere yol açtı. Bu arada oğulları Beyazıt ve Selim arasındaki hükümdarlık mücadelesi de Kanuni’yi devletin geleceğiyle ilgili endişeye sevk etti. Bu nedenle çıkmayı planladığı Macaristan seferini erteledi.

      Toplumsal Kriz Baş Gösterdi

      Devlet dışarıda zaferler kazanırken içerideki sorunlar da giderek birikti. 1550’li yıllardan itibaren artan sosyal ve ekonomik sorunlar, uzun vadede ortaya çıkacak sosyal krizin de ilk belirtileri oldu. Ayrıca padişahın uzun saltanatı giderek hem halk hem de devlet kademeleri arasında tekdüzelikten kaynaklanan, içten içe alevlenen ancak henüz parlamayan bir bıkkınlığa yol açmıştı. Yeni bir başlangıç beklentisinin kamuoyu üzerinde etkili olduğu, Şehzade Mustafa’nın idamından sonra meydana gelen Düzmece Mustafa hadisesinde kendini göstermişti. Öte yandan tasavvufi çevrelerde de merkeze karşı muhalefet arttı. Bu dönemde yazılan bir risalede toplumun bozuk yapısına, adaletsizlik, rüşvet ve zayıflamış dinî inanca vurgu yapılır. Birgivî’nin benzer görüşleri padişahın çevresini ve sarayı etkilemiş görünmektedir. Nitekim daha katı bir Sünni anlayışın temsilcisi olarak kendini görmekte olan padişah da bu karışık yıllarda sert bir dinî anlayışın takipçisi oldu. Etrafındaki eğlence takımını dağıttı, çalgıları parçalattı, altın ve gümüş tabakları ortadan kaldırdı, genel olarak şarap üretme ve içme yasağı getirdi. Beş vakit namazın cemaatle kılınması için 1546’da yayımladığı ferman da bu konuda takındığı tutumu anlamakta belirleyicidir.

      Şehzade Bayezid, İran’a Kaçmak Zorunda Kaldı

      Kanuni, kendinden sonra Selim veya Bayezid’in hükümdarlığı konusunda tarafsız kalmayı tercih etti. Hatta onlara eşit mesafede olduğunu göstermek için kendilerini bulundukları yerden daha iç bölgelere yolladı. Selim Konya’nın, Bayezid Amasya’nın yolunu tuttu. Bu durum aslında gizli bir tercihin de habercisiydi. Bayezid, Kütahya’dan Amasya’ya uzaklaştırılmasını kabullenmedi, bunu kendi yerine ağabeyinin tercih edilmesine yordu. Padişah, meselenin halli için Bayezid’e dördüncü vezir Pertev Paşa’yı yolladıysa da şehzade nasihat dinleyecek durumda değildi. Oğlundan çok ağır ve tehdit dolu bir mektup alan padişah giderek Selim’e temayül etti. Ona gönderdiği üçüncü vezir Sokollu Mehmet Paşa’nın söylediklerine yumuşak başlılıkla itaat eden Şehzade Selim babasının takdirini kazandı. Bayezid durumun tamamen kendi aleyhine döndüğünü anlayınca “yevmlü” denilen tüfekli asker toplamaya başladı. Selim de babasının direktifleri doğrultusunda askerî hazırlıklarını sürdürüyordu. İki kardeşin 30 Mayıs 1559 yılında Konya ovasında yaptıkları savaş Bayezid’in aleyhine sonuçlandı. Savaşı kaybeden Bayezid Amasya’ya çekildi.

      Kanuni, oğlunu cezalandırmak amacıyla ordusuyla üzerine yürümek için 5 Haziran 1559’da Üsküdar’a geçtiğinde durumu haber alan Bayezid, İran’a kaçtı. Bunun üzerine Kanuni, tekrar saraya döndü. Ancak Şah Tahmasb’dan önemli tavizler vererek oğlunun iadesini istedi. Tahmasb, yüklü miktarda para ve Kars Kalesi karşılığında Bayezid’i iade etti. Şehzade 23 Temmuz 1562’de oğullarıyla birlikte idam edildi, cenazeler Sivas’a getirilip defnedildi.

      Temel Hobisi Avcılıktı

      Kanuni Sultan Süleyman, 1560’tan itibaren yaşlılığı ve hastalığının etkisiyle daha sakin bir hayatı tercih etti. Bayezid’i idam ettirdikten sonra İstanbul’da daha çok vakit geçirmeye başladı. Gününün çoğunu avda geçiriyordu. Av düşkünlüğü ata binemeyecek duruma gelinceye kadar sürdü. Hatta 21 Ağustos 1563’te çıktığı bir av sırasında, yakalandığı sağanak yağmur şiddetli sel meydana getirince Yeşilköy yakınlarındaki İskender Çelebi Bahçesi’nde sel sularına kapılmış ve ölümden son anda kurtarılmıştı. Geçirdiği bu tehlike sonrasında da İstanbul’daki su kemerlerini tamir ettirdi.

      Çağının diğer hükümdarları gibi avlanma vesilesiyle ihtişamını halka göstererek bunu bir meşruiyet aracı hâline getirmiştir. Gerek bu vesileyle gerekse uzun seferleri dolayısıyla imparatorluğunun çeşitli bölgelerini tanıdı. Doğuda ve batıda pek çok yeri gördü, şehir ve kasabaları dolaştı. Bu bakımdan o, imparatorluğunu bizzat gezerek tanımış son Osmanlı padişahı oldu.

      Bu arada Rüstem Paşa’nın 1561 yılında vefatından sonra Kanuni’nin yanında sadece çok sevdiği kızı Mihrimah Sultan kalmıştı ve onun sözüne büyük önem verir olmuştu. Kanuni’yi İstanbul’daki sakin hayatından çekip alan ise 1565’te uğranılan Malta bozgunu oldu. Bu bozgun Osmanlı’nın batıdaki imajında büyük tahribata yol açtı. Kanuni Sultan Süleyman bunun kötü izlerini gidermek, ayrıca tebaaya hâlâ iktidarın ve gücün kendi elinde bulunduğunu göstermek istedi. Zira halk Selim ile Bayezid’in iktidar mücadelesinden ve Malta kuşatmasından olumsuz etkilenmişti. Bu olumsuzluğu sufi çevrelerin söylentileri de besledi. Kanuni, devletin geleceği adına tehlikeli bulduğu bu söylentiyi boşa çıkartmak için, Sokollu Mehmet Paşa ile bir savaş planı yaptı. Hedef Zigetvar ve Eğri kaleleri idi.

      1 Mayıs 1566’da İstanbul’dan yola çıkan ordu, Haziran’ın sonlarında Belgrat’a ulaşabildi. Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Erdel Kralı Yanoş Sigismond’u Belgrat’ta kabul etti. Ardından ordusuyla Zigetvar’a hareket ederek kuşatma emrini verdi. Kuşatma sırasında Kanuni’nin otağı da şehrin kuzeyinde yüksekçe bir yere kuruldu. Bu sırada Kanuni’nin hastalığı şiddetini artırdı. Kuşatma devam ederken 6-7 Eylül 1566 gecesi hayata gözlerini yumdu. Ölümü askerden gizlendi. Sıcaktan kokmaması için iç organları çıkarılıp cesedi tahtın altına geçici olarak defnedildi.

      Kale fethedildikten sonra da Kanuni’nin vefatı gizlendi. İstanbul’a dönmek için yola çıkıldığında cesedi 42 gündür gömülü kaldığı topraktan gizlice çıkartılarak taht arabasına konuldu ve yolculuk esnasında padişah yaşıyormuş gibi davranıldı. Nihayet daha önce kendisine haber gönderilen yeni padişah II. Selim’in Belgrat’a gelişi üzerine vefat haberi resmen ilan edildi. İstanbul’a ulaşıldığında cenaze merasimi üçüncü defa 23 Kasım’da Süleymaniye Camii’nde yapıldı, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin kıldırdığı cenaze namazının ardından cami yanındaki türbesine defnedildi.

      Конец СКАЧАТЬ