Savaşin Armağani . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaşin Armağani - Морган Райс страница 5

СКАЧАТЬ ona direndiği halde duvarın daha da içine ilerledi. Kumun başını, gözlerini ve suratını tırmaladığını hissediyor, paramparça olacağını düşünüyordu.

      Yine de durmadı.

      Tam adamlarının haklı çıktığını, bu duvarın ardında hiçbir şey olmadığını hepsinin orada öleceğini düşünürken, aniden kum duvarının diğer tarafında gün ışığına çıktığını görünce rahatladı. Tenini tırmalayan kumlar, o yoğun ses dinmişti ve etrafında berrak bir gökyüzüyle açık bir alandan başka bir şey yoktu. Hayatında bu tür bir manzarayı gördüğüne hiç o kadar sevinmemişti.

      Adamları etrafından onun gibi üstleri başları sıyrıklar ve kanlar içinde zertalarıyla birlikte duvardan çıktılar ve hepsi hayatta olduğu halde daha ziyade ölü gibi gözüküyorlardı.

      Komutan yukarıya ve ileriye bakarken, hayretler verici bir manzarayı gördü ve kalbi çılgınlar gibi atmaya başladı. Manzaraya bakarken nefes bile alamadı. Ama kalbi ağır ağır ama gördüğü şeyden emin bir biçimde ani bir zafer ve galibiyet sevinciyle doldu. Görkemli tepeler göklere kadar yükseliyor ve bir halka oluşturuyordu. Orası tek bir yer olabilirdi:

      Yamaç.

      Yamaç ufukta göklere yükselmiş, muhteşem, engin bir manzara oluşturuyor ve her iki yanlarına gözlerinin alabildiğince uzanıyordu. En tepesinde, güneşin altında ışıldayan parlak zırhlarıyla vardiya gezen binlerce asker görünce şaşırdı.

      Bulmuştu. Sadece kendisi orayı bulabilmişti.

      Adamları yanında aniden durduğunda, komutan onların da şaşkınlıkla ve hayretle, ağızları açık kalmış halde oraya baktıklarını gördü. Adamların hepsi de aynı şeyi düşünüyordu: o an tarihe yazılacaktı. Hepsi kahraman olacak ve İmparatorluk halk öykülerinde nesillerce anlatılacaklardı.

      Komutan suratında kocaman bir gülümsemeyle dönüp adamlarına baktı. Askerler artık ona saygıyla bakıyorlardı. Sonra, zertasına binip geri çevirdi ve kum duvarından tekrar geçmeye hazırlandı… İmparatorluk karargâhına varana dek durmayacak ve şahsen Yediler Şövalyeleri’ne bu keşfini anlatacaktı. Günler içinde İmparatorluğun tüm güçlerinin oraya gelebileceğini ve bir m

      Milyon askerin orayı talan etmeye hazır olacağını biliyordu. O kum duvarını aşacaklar, Yamaca tırmanacaklar ve o şövalyelerle savaşıp İmparatorluğun sona kalan tek özgür diyarını da ele geçireceklerdi.

      “Askerler, vakit geldi,” diye seslendi. “İsimlerinizin sonsuzluğa yazılmasına hazırlanın.”

      ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

      Kendrick, Brandt, Atme, Koldo ve Ludvig Büyük Hiçlik’te ilerliyor, çölde sökmek üzere olan şafağın yükselen iki güneşine doğru gidiyordu. Bütün gece olduğu gibi, yürüyerek ilerliyorlardı ve genç Kaden’ı kurtarmaya kararlıydılar. Ciddiyetle yürürken sessiz bir ritim tutturmuşlardı. Hepsinin elleri silahlarındaydı ve Kum Yürüyücüleri’nin yerdeki izlerini takip ediyorlardı. Yüzlerce ayak izi onları bu ıssız toprakların derinliklerine doğru götürüyordu.

      Kendrick yol acaba hiç bitecek mi diye merak etti. Kendisini bir daha ayak basmamaya yemin ettiği Hiçlik’te aynı durumda bulduğuna inanamıyordu… Özellikle de yayan ilerlediğine, atları ve erzakları ve geri dönmek için yanlarında hiçbir şey olmadığına inanamıyordu. Yamacın diğer şövalyelerinin atlarla onlar için geri döneceklerine güveniyorlardı… Dönmezlerse kendilerine geri dönüşü olmayan bir göreve bilet almışlar demekti.

      Ama Kendrick yiğitliğin böyle bir şey olduğunu biliyordu. Kocaman bir yüreği olan geç ve iyi bir savaşçı olan Kaden asaletle nöbet tutmuş, bunu yaparken kendisini kanıtlamak için cesaretle tek başına çöle girmişti ve o vahşi yaratıklar tarafından kaçırılmıştı. Koldo ve Ludvig onu kurtarma şansları ne kadar az olsa da küçük kardeşlerine sırtlarını dönemezlerdi… Kendrick, Brandt ve Atme de hiçbirini yalnız bırakamazlardı; görev ve şeref hissi onları bunu yapmamaya zorluyordu. Yamacın bu muhteşem şövalyeleri onları en ihtiyaç duydukları zamanda misafirperverlikle ve iyi niyetle karşılamışlardı. Bedeli her en olursa olsun, bu iyiliğin karşılığını vermenin vakti gelmişti. Ölüm ona vız geliyordu, ama şeref her şey demekti.

      “Bana Kaden’dan söz et,” dedi Kendrick Koldo’ya. Sessizliğin yarattığı monotonluğu kırmak istemişti.

      Koldo derin sessizlikte irkilip başını kaldırdı ve iç çekti.

      Karşılaşabileceğin en iyi savaşçılardan biridir. Kalbi her zaman yaşından büyük olmuştur. Daha bir çocukken bile bir erkek olmayı, eli kılıç tutamazken bile kılıç kullanmayı istiyordu.”

      Başını salladı.

      “Çok uzaklaştıysa ve bir devriye tarafından ele geçirilen ilk kişi olduysa hiç şaşırmam. Hiçbir şeyden korkmaz… Özellikle de mesele başkalarını korumaksa.”

      Ludvig lafa karıştı.

      “Aramızdan birisi alınacak olsa, küçük kardeşimiz gönüllü olacak ilk kişidir. En gencimizdir ve en iyi yönlerimizi temsil eder.”

      Kendrick Kaden’la yaptığı konuşmalardan bu kadarını zaten tahmin ediyordu. Genç yaşına rağmen içindeki o muhteşem savaşçı ruhunu fark etmişti. Kendrick her zamanki gibi yaşın bir savaşçı olmakla bir ilgisi olmadığını biliyordu; savaşçı ruhu birisinde ya vardı, ya da yoktu. Ruh yalan söyleyemezdi.

      Uzunca bir süre yürümeye devam ettiler; Brandt hafifçe öksürene dek tepeye yükselen güneşlerinden altında yine konuşmadan yürüdüler.

      “Ya bu Kum Yürüyücüleri nedir?” diye sordu Koldo’ya.

      Koldo yürürlerken ona baktı.

      “Vahşi bir grup gezgin,” dedi. “İnsandan ziyade hayvan gibilerdir. Kum Duvarı’nın çevresini korurlar ve devriye gezerler.”

      “Yağmacıdırlar,” dedi Ludvig araya girerek. “Kurbanlarını çölün ta derinliklerine getirdiklerini söylenir.”

      “Nereye?” dedi Atme.

      Koldo ve Ludvig sıkıntıyla bakıştılar.

      “Her nerede toplanıyorlarsa oraya… Bir ayin yapıp onları paramparça ettikleri yere.”

      Kendrick Kaden’ı ve onu bekleyen sonu düşününce tüylerinin ürperdiğini hissetti.

      “O halde, kaybedecek vakit yok,” dedi. “Koşalım mı?”

      Herkes çölün ne kadar büyük olduğunu ve ne kadar çok koşmaları gerektiğini bildiğinden birbirine baktı. Özellikle de yükselen ısıda ve üstlerindeki zırhlarla koşmaları çok zor olacaktı. Hepsi bu gaddar topraklarda hızlı gitmenin ne kadar riskli olduğunun farkındaydı.

      Ama tereddüt etmediler; hep birlikte koşmaya başladılar. Hiçliğe doğru koşarlarken, suratlarından СКАЧАТЬ