Kraliçelerin Yönetimi . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kraliçelerin Yönetimi - Морган Райс страница 15

СКАЧАТЬ yanında erkek kardeşleri Kendrick ve Godfrey ve Sandara, Aberthol, Brandt ve Atme ile birlikte, arkasında yüzlerce insan olduğu halde, kendilerini kabul eden bu köyün içinden yürüdü. Onlara köy muhtarı Bokbu yol gösteriyor ve Gwen onun köyünü gezerken minnettarlık içinde Bokbu’nun yanında yürüyordu. Onun halkı kendilerini köye kabul etmiş, sığınacak güvenli bir yer sağlamıştı. Köy muhtarı bunu halkından bazılarının arzusu hilafına, kendini tehlikeye atarak yapmıştı. O hepsini kurtarmış, onları ölüler diyarından tutup geri çekmişti. Gwen aksi halde ne yapmış olacaklarını bilmiyordu. Muhtemelen hepsi denizde ölmüş olacaklardı.

      Gwen aynı zamanda Sandara’ya minnettarlık duyuyordu, halkına karşı onlara kefil olmuş ve onları buraya getirme akıllığını göstermişti. Gwen etrafa bakındı, köylüler etraflarına üşüşürken gördüğü manzarayı aklına kaydediyordu. Kendilerinin gelişlerini ilgi çekici nesnelere bakar gibi izliyorlardı. Gwen kendisini sergilenmekte olan bir hayvan gibi hissetti. Gwen bütün o ufak, tuhaf, model gibi kil evleri gözden geçirdi ve gururlu bir halk, onları izleyen yumuşak gözleri olan savaşçı bir halk gördü. Açıkça, onlar şimdiye kadar hiç Gwen ve halkı gibi bir şey görmemişlerdi. Meraklı olmalarına rağmen, aynı zamanda ihtiyatlıydılar. Gwen onları suçlayacak durumda değildi. Kölelikle geçen bir ömür onları ihtiyatlı olmaya sevk etmişti.

      Gwen her tarafta kamp ateşleri yakıldığına dikkat ederek bunun nedenini merak etti.

      “Niçin bütün bu ateşler yakılıyor?” diye sordu.

      “Siz hayırlı bir günde geldiniz,” dedi Bokbu. “Bu bizim ölüler festivalimiz. Bizim için kutsal bir gece, Güneşin bir döngüsünde ancak bir kez geliyor. Ölülerin tanrılarını onurlandırmak için ateşler yakarız ve bu gece tanrıların bizi ziyaret ettikleri ve bize olacakları anlattıkları söylenir.”

      “Aynı zamanda kurtarıcımızın da bu gün geleceği söylenir,” diye bir ses konuşmaya katıldı.

      Gwendolyn o tarafa bakınca daha yaşlı bir adam gördü, belki yetmişlerinde, uzun boylu ve zayıftı ve resmi bir havası vardı. Uzun, sarı bir asa ile yanlarında yürüyor ve sarı bir cübbe giyiyordu.

      “Size Kalo’yu takdim edebilir miyim?” dedi Bokbu. “Bizim kâhinimiz.”

      Gwen başıyla selamladı ve o da aynı şekilde karşılık verdi, ifadesiz bir yüzle.

      “Güzel bir köyünüz var,” dedi Gwendolyn. “Burada aile sevgisini görebiliyorum.”

      Muhtar gülümsedi.

      “Bir kraliçe için gençsiniz, ama akıllı ve zarifsiniz. Denizin öte tarafında sizin için söyledikleri doğru. Sizin ve halkınızın burada, bu köyde bizimle kalabilmenizi dilerdim; ama anladığınızdan eminim, sizi İmparatorluğun meraklı gözlerinden saklamamız gerekir. Yine de, yakınlarda kalacaksınız; orası sizin eviniz olacak.”

      Gwendolyn onun bakışlarını izledi ve yukarı baktığında uzakta deliklerle dolu bir havuz gördü.

      “Mağaralar,” dedi. “Orada güvende olacaksınız. İmparatorluk sizi orada aramayacaktır; ateşlerinizi yakabilir, kendi yemeğinizi pişirebilir, iyileşip toparlanabilirsiniz..”

      “Ya sonra?” diye sordu onlara katılan Kendrick. Bokbu ona doğru baktı, ama karşılık veremeden aniden olduğu yerde durdu; zira elinde bir mızrak tutan uzun boylu, kaslı bir köylü, yanında bir düzine kaslı adamla birlikte karşısına çıkmıştı. Bu, gemideki gelişini protesto eden adamdı ve hiç mutlu görünmüyordu.

      Adam “Yabancıları buraya alarak bütün halkımızı tehlikeye atıyorsun,” dedi kasvetli bir ifadeyle. “Onları geldikleri yere geri göndermen gerekir. Burada sahile vuran her ırkı kabul etmek bizim işimiz değil.”

      Bokbu onunla yüz yüze dururken kafasını salladı.

      “Babalarınız sizinle utanç duyardı,” dedi. “Misafirperverlik kuralları herkes için geçerlidir.”

      Adam “Peki, misafirperverlik bir kölenin görevi midir?” diye çıkıştı. “Bunu biz kendimiz bile bulamazken?”

      “Bize nasıl muamele edildiğinin bizim başkalarına nasıl muamele ettiğimizle bir ilgisi yok,” diye karşılık verdi muhtar. “Ve bize ihtiyaç duyanları geri çevirmeyeceğiz.”

      Köylü bu lâfları küçümseyerek, Gwendolyn, Kendrick, ve diğerlerine dik dik baktı, sonra tekrar muhtara döndü.

      “Onları burada istemiyoruz,” dedi, azarlayarak. “Mağaralar buradan yeterince uzakta değil ve burada bulundukları her gün, ölüme biraz daha yaklaşıyoruz.”

      “Ve eğer adalet içinde yaşanmazsa, ucuna yapıştığınız bu hayat ne işe yarar?” diye sordu muhtar.

      Adam uzun bir süre ona tepesinden dik dik baktı, en sonunda dönüp öfkeyle orasını terk etti. Adamları da peşinden gittiler.

      Gwendolyn onların gidişini izledi, ne olacağını merak ederek.

      “Ona aldırmayın,” dedi muhtar, yürümeye devam ederken. Gwen ve diğerleri de onun peşine takıldılar.

      “Size yük olmak istemiyorum,” dedi Gwendolyn. “biz ayrılabiliriz.”

      Muhtar kafasını salladı.

      “Ayrılmayacaksınız,” dedi. “Dinlenip hazır oluncaya kadar. Eğer tercih ederseniz, İmparatorlukta gidebileceğiniz başka yerler var. Aynı şekilde iyi gizlenmiş yerler. Ama bunlar buradan çok uzaklarda ve ulaşılması tehlikeli ve sizler toparlanıp karar vermeli ve burada bizimle kalmalısınız. Bunun üzerinde ısrar ediyorum. Nitekim sadece bu gece için, bize katılmanızı, köydeki eğlencelerime katılmanızı diliyorum. Neredeyse gece çöküyor; İmparatorluk sizi görmeyecektir ve bu bizim için önemli bir gün. Sizleri misafirimiz olarak ağırlamaktan onur duyacağım.”

      Gwendolyn akşamın çökmekte olduğunu fark etti, bütün kamp ateşlerinin yakılmakta olduğunu, köylülerin en iyi kıyafetlerini giymiş, toplanmakta olduklarını gördü; yumuşak ve sürekli bir davul sesinin yavaşça yükselmeye başladığını, sonra okunan şarkıları duydu. Etrafta koşuşan, şekere benzeyen yiyecekleri avuçlayan çocukları gördü. İçleri bir tür sıvıyla dolu Hindistan cevizlerini dağıtan adamları gördü ve ateşlerin üzerinde kızaran büyük hayvanlardan gelen havadaki et kokusunu aldı.

      Halkının dinlenip kendine gelme ve mağaraların izolasyonuna inmeden iyi bir yemek yeme fırsatı bulması fikri Gwen’in hoşuna gitmişti.

      Muhtara döndü.

      “Buna memnun olurum,” dedi. “Buna çok memnun olurum.”

*

      Sandara tekrar evine dönmüş olmaktan aşırı duygulanmış vaziyette Kendrick’in yanında yürüyordu. Evinde olmaktan, kendi halkıyla birlikte tanıdığı topraklar üzerinde bulunmaktan mutluydu, ancak yine de kendisini aynı zamanda bir kez daha kısıtlanmış, bir köle gibi hissediyordu. Burada olmak niçin buradan ayrıldığına, niçin İmparatorluğun hizmetine girmek ve onlarla bir iyileştirici olarak denişleri aşmak için gönüllü olduğuna ilişkin hatıraları geri getirmişti. En azından bu kendisini bu СКАЧАТЬ