Çeliğin Hükümdarlığı . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çeliğin Hükümdarlığı - Морган Райс страница 5

СКАЧАТЬ gösterdi.

      Savaş sertleşti ve askerler teke tek savaşmaya başladılar; ufak birlikleri McCloudlar’ın yön değiştirmesine ve savunmaya geçmesine neden oldu. Tüm yeni Lejyon askerleri karmaşaya katıldı, korkusuzca savaşa atlarını sürdü ve McCloudlarla çatışmaya başladı. Elden gözünün ucuyla delikanlıların nasıl savaştığını gördü ve hiç tereddüt etmediklerini fark edince gururlandı. Hepsi savaşa girmiş, gerçek erkekler gibi savaşıyordu; sayıları yüzlere karşı bir olduğu halde, bu durum hiçbirinin umurunda değildi. McCloudlar sağa sola düşüyor, onlara gafil avlanıyorlardı.

      Ama savaşın hızı çok geçmeden yön değiştirdi, çünkü McCloud askerlerine destek geldi ve Lejyon askerleri profesyonel askerlerle karşı karşıya kaldılar. Lejyon’daki askerlerin bazıları yaralanmaya başladılar. Merek ve Ario birer kılıç darbesi aldılar, ama atlarından düşmemeyi başarıp savaşmaya ve rakiplerini düşürmeye devam ettiler. Derken, üstlerine ucu sivri toplu zincirler indi ve atlarından düştüler. Merek’in yanında atının sırtında olan O’Connor yayıyla birkaç ok fırlattı ve etraflarındaki askerleri yere indirdi… Ama yan tarafına bir kalkan darbesi alınca, o da atından düştü. Etrafı tamamıyla sarılmış olan Elden en sonunda düşman askerlerinin şaşkınlığını yitirmesiyle kaburgalarına feci bir çekiç, kolunun ön tarafına da bir kılıç yarası aldı. Arkasını döndü ve adamları atlarından düşürdü… Ama bunu yaparken, dört asker daha belirdi. Yerde olan Conven can havliyle savaşıyor, baltasını çılgınlar gibi atlara ve saldıran adamlara savuruyordu… En sonunda, arkasına bir çekiç darbesi aldı ve yüz üstü çamurlara düşüt.

      Akın akın McCloud destek birlikleri geldi ve onlarla savaşmak için kapıları bıraktı. Elden adamlarının giderek azaldığını gördü ve çok geçmeden hepsinin işinin biteceğini anladı. Ama bunu umursamadı. Kraliyet Sarayı saldırı altındaydı ve onu, orada birlikte savaşmaktan gurur duyduğu Lejyon askerlerini korumak için hayatını feda edebilirdi. Bu askerlerin delikanlı veya yetişkin erkekler olması da artık önemli değildi… Hepsi yanı başında kanlarını akıtıyorlardı ve o gün hayatta kalsalar da kalmasalar da hepsi kardeşti.

*

      Kendrick dörtnala kaç dağına ilerliyor, her biri hiç olmadığı kadar büyük bir hızla ufuktaki siyah dumanlara hızla atlarını süren bin Gümüş askerine doğru gidiyordu. Kendrick atında ilerlerken kendisini azarladı, keşke kapıları savunmasız bırakmasaydı diye düşündü. Öyle bir günde, özellikle de Gwen’in hükümdarlığı altında yatışmış olduğunu düşündüğü McCloudlar’dan bir saldırıyı geleceğini hiç ummamıştı. Şehrini istila ettikleri ve o kutsal günü bir avantaj olarak kullandıkları için hepsine bunun bedelini ödetecekti.

      Etrafındaki bütün kardeşleri saldırının bir parçasıydı; bin kişilik güçlü bu birlik Gümüş’ün tüm öfkesini içinde taşıyor, kutsal haçlarından vazgeçmiş bir halde McCloudlara Gümüş’ün neler yapabileceğini göstermeye, onlara bu saldırının bedelini sonsuza dek ödetmeye kararlı bir biçimde ilerliyordu. Kendrick işi bitene dek, tek bir McCloud’ın bile hayatta kalmayacağına yemin etti. Highlands’in onlara ait tarafı bir daha asla başkaldıramayacaktı.

      Kendrick oraya yaklaşırken ileriye baktı ve yeni Lejyon askerlerinin cesurca savaştığını, Elden, O’Connor ve Conven’ın son derece kalabalık düşman askerlerine, McCloudlara karşı yılmadan savaştıklarını gördü. Kalbine bir gurur hissi doldu. Ama gördüğü kadarıyla, hepsi ölmek üzereydi.

      Kendrick bağırdı ve adamlarına liderlik ederken atını daha da sert dehledi; askerlerin hepsi son bir azimle öne atıldı. Eline uzun bir mızrak aldı ve yeteri kadar yaklaşınca bunu fırlattı; McCloud generallerinden biri son anda dönüp mızrağın havada süzüldüğünü gördü ve mızrak zırhını delecek kadar sert bir biçimde kalbine saplandı.

      Kendrick’in arkasındaki bin şövalyeden muazzam bir çığlık yükseldi: Gümüş artık oradaydı.

      McCloudlar döndüler ve onları gördüler; ilk kez, bakışlarında gerçek bir korku ifadesi belirdi. Bin tane parıldayan Gümüş şövalyesi kusursuz bir birliktelikle atlarında ilerliyor, silahlarını çekmiş azılı katiller olarak bir fırtına gibi dağdan aşağı inerken bakışlarında zerre kadar tereddüt hissedilmiyordu. McCloudlar onlarla yüzleşmek için o yöne döndüler, ama tedirgin olmuşlardı.

      Gümüş askerleri onlara, ana şehirlerine Kendrick’in liderliğinde vardı. Kendrick baltasını çekip ustalıkla savurdu ve birkaç askeri yaralayıp atlarından düşürdü; sonra diğer eliyle kılıcını çekti, kalabalığa girdi ve birkaç askerin zırhının savunmasız yerlerine kılıcını sapladı.

      Gümüşler yaptıkları en iyi şeyi yapıp bir yıkım dalgası gibi düşman askerlerinin arasına daldı; hiçbiri savaşın tam orta yerine girene dek kendisini tamamıyla rahat hissetmiyordu. Bir Gümüş askeri için evinde olmak bu demekti. Etraflarındaki bütün McCloud askerlerini kılıçtan geçirip yaraladılar; düşmanlar onlara kıyasla amatör gibi kalmıştı ve çığlıkları giderek artarken her yönde yere yıkılıyorlardı.

      Kimse fazlasıyla hızlı, usta, güçlü ve tekniklerinde uzman olan, tek bir ünite olarak yürümeye başladıklarından beri eğitimini aldıkları gibi savaşan gümüş askerlerini durduramıyordu. Hızları ve becerileri bu çok iyi eğitilmiş şövalyelerin yanında sıradan askerler gibi kalan McCloudları dehşete düşürmüştü. Elden, Conven, O’Connor ve destek birliği tarafından kurtarılan geriye kalan Lejyon askerleri tekrar ayağa kalktı; yaralı oldukları halde kalkıp savaşa katıldılar ve Gümüş’ün daha da hız kazanmasına katkıda bulundular.

      Birkaç dakika içinde, yüzlerce McCloud yerde ölü yatıyordu ve geriye kalanlar da büyük bir paniğe kapılmıştı. Teker teker dönüp kaçmaya başladılar; McCloudlar şehir kapılarından dışarı akın ettiler ve Kraliyet Sarayı’ndan kaçmaya çalıştılar.

      Kendrick kaçmalarına izin vermemeye kararlıydı. Peşinde adamlarıyla şehir kapılarına koştu ve kaçanların yolunu tıkadığından emin oldu. Bir huni etkisi oluştu ve McCloudlar şehir kapıların sıkışık bölümüne vardıklarında katledildiler… Bunlar hışımla içeri akın ettikleri şehir kapılarıydı.

      Kendrick iki kılıçla birden sağındaki ve solundaki askerleri öldürürken, çok geçmeden bütün McCloudlar’ın öleceğini biliyordu. Kraliyet Sarayı yine onlara ait olacaktı. Hayatını toprakları için tehlikeye atarken, hayatta olmanın anlamının bu olduğunu biliyordu.

      ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

      Luanda uçsuz bucaksız Kanyon’u adım adım yürüyerek aşarken, elleri titriyordu. Attığı her adımla birlikte, hayatının sona ermeye yaklaştığını, bir dünyadan ayrılıp diğerine girmek üzere olduğunu hissediyordu. Ama diğer tarafa varmasına adımlar kalmışken, bu dünyada son adımlarını attığını hissediyordu.

      Sadece birkaç adım ardında Romulus ve milyon askerden oluşan İmparatorluk ordusu vardı. Tepede bu dünyaya ait olmayan seslerle cıyaklayan düzinelerce ejderha vardı; bunlar Luanda’nın o güne dek gördüğü en vahşi yaratıklardı ve kanatlarını Kalkan olan o görünmez duvara vuruyorlardı. Luanda birkaç adım daha atıp Halka’dan ayrıldığında, Kalkan’ın sonsuza dek çökeceğini biliyordu.

      Onu bekleyen kadere, Romulus’la gaddar adamlarının elinde kesin bir biçimde gerçekleşeceğini СКАЧАТЬ