Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BEYAZ ELDIVEN SARI ZARF
Автор: Celil Oker
Издательство: Автор
isbn: 9789752126442
isbn:
Öne doğru eğildim bu kez. Eşikse eşik, dedim içimden.
“Tetiği kim çekecek?” diye sordum. “Esas tetiği. Sizi bu hayattan ayıracak kurşunların barutunu patlatacak tetiği. Bulmamı benden istemeyecekmişsiniz gibi bir his var içimde.”
Adamın tombul yanaklarını kocaman bir gülümseme iki yana doğru genişletti. Görüşmenin gidişatından hoşnut bir gülümsemeydi bu. Kimi işverenlerin işe alma mülakatında yemekten bir çatal almadan tuz dökmeyen bir yönetici adayına karşı duydukları türden bir hoşnutluk. Cevabı hazırdı. Allah kahretsin hazırdı.
Yemeğe çağırır gibi olağan bir ses tonuyla cevap verdi.
“Tetikçiler hazır,” dedi.
Devam etsin diye bekledim. Yapacak başka bir şeyim yoktu.
“Tetiği oğullarım çekecek,” dedi. “Aynı anda. İkisi birden.”
Elimi sigara paketine götürdüm. Çektim sonra. Adam yüzüme bakıyordu.
“Epeyce tuhaf oldu bu,” dedim.
“Yoo,” dedi adam. “Sizin uzmanlığınıza bunun için ihtiyacım oldu zaten.”
“Oğullarınız sizi öldürecek ve bunun açığa çıkmamasını sağlamamı istiyorsunuz. Bu beni bir cinayete tam ortak yapar. Farkında mısınız?”
Adam hafifçe güldü.
“İşinizi iyi yaparsanız hiçbir tehlikesi yok. Ben ölmüş olacağım. Oğlanlar zaten susmak zorunda. Siz de vicdan meselesi yapıp anlatmazsanız kimsenin haberi olmaz. Sizi kendi uzmanlığınız kurtaracak.”
“Razılar mı buna?” dedim.
“Razı ettim,” dedi.
“Nasıl?” dedim.
“Bizim işimizde duygusallığa yer yok,” dedi adam. “Aynen size izah ettiğim gibi izah ettim. Hem böyle bir şey aralarındaki kardeşlik bağını daha da güçlendirir. Benden sonra işi tek yürek gibi yürütürler.”
“Neden kendi kendinizi öldürüp basitçe halletmiyorsunuz şu işi?” dedim kırk yıllık bir arkadaşıma sorar gibi.
Allah kahretsin, onun da cevabı hazırdı.
“Yaptığım işin niteliği intihar etmeme izin vermiyor,” dedi. “Çocuklarım işi devam ettirecekler. İntiharım iş yaptığım çevrelerde onları zor durumda bırakacak bir zayıflık duygusu saçar ortaya. Kendimi öldüremem. Öldürülmeliyim ben.”
Karşılık vermedim. Başımı sanki bir şey düşünüyormuş gibi salladım. Düşünmüyordum oysa. Sindiriyordum.
“Ne diyorsunuz?” dedi üstüne düşen her şeyi yapmış birinin kendine güvenen tavrıyla.
Elimi sigara paketine götürdüm. Sigarayı bırakmak ölümcül kalp ve akciğer hastalıkları riskini azaltır yazan yüzünü ters çevirdim. Şimdi yukarı bakan yüzünde Sigara içmek öldürür yazıyordu. Biraz daha düşünmem lazımdı galiba. Hızlı düşünmem.
Adam ayağa kalktı. Anlamış gibiydi.
“Hemen geliyorum,” dedi.
Arkasından baktım. Sondaki “t” harfi düşmüş tuvalet tabelasının altındaki kapıya doğru ilerledi. Hemen düşüp ölecekmiş gibi yürümüyordu. Sigara içilmesini yasaklayan panonun altında oturan adamlardan biri, mekâna her nasılsa düşmüş bu cebi dolu yabancıya, şu herife on dört yaşında bir kız mı yoksa oğlan mı teklif etsem daha uygun olur acaba, diye düşünür gibi göz attı.
Ben kendime döndüm.
Kırık dökük kariyeri boyunca insanların hayatını değiştirmemeyi temel marifetleri arasında görmeye çalışan birisi olarak bu işi kabul etmek mümkün görünmüyordu benim için. Olası tehlikelerini saymıyordum bile. Başarma ihtimalinin küçüklüğünü hele hiç. Evet, paraya ihtiyacım her zaman vardı ama zengin bir adam olmayı düşlememiştim hayatım boyunca. Yapmayı bildiğim bir işi yapıyordum. Yasaların dışına bazen az çıkıyordum bazen çıkmıyordum. Bazen iyi yapıyordum işimi bazen kötü. Başarsam da başaramasam da kendi kendime esnek çizgilerle çizdiğim sınırlar vardı. Bu teklif zorlasam bile o sınırların içine sığabilecek bir iş gibi gözükmedi gözüme. Gündüz neyse de gece uyurken kâbus görmeyi sevmezdim.
Sinema vakti çoktan geçmişti ama eve gidip Nat Geo Wild’da hayvanların birbirini yemesini seyredebilirdim.
Adam hoparlörden gelen dayanılmaz müziğe parmaklarımla tempo tutmaya daha henüz başlamışken geri döndü. Rahatlamış bir hali vardı. Ellerini kuruladığı beyaz mendili özenle katlayıp ceketinin cebine yerleştirdi. Yerine oturdu. Gözlerini gözlerime dikti.
Sigara paketi iki elinde de orak taşıyan bir Azrail gibi duruyordu masada.
Sormasını beklememeye karar verdim.
“Yanılmışım,” dedim.
“Hangi konuda?” diye sordu
“Önemli olan oturmaktır demiştim. Yanılmışım. Galiba kalkmak zorundayım.”
“İşi kabul etmiyorsunuz yani?” dedi.
Başımı salladım.
“Benim için bile fazla sert,” diye karşılık verdim.
İntiharına cinayet süsü verdirmek isteyen adam dudaklarını büzdü. Yakın zamanda bir erkek kuaförü makası değdiği belli olan kaşlarını çattı. Formika kaplamanın üzerindeki lekelerde kahve falındakilere benzeyen işaretler arıyormuş gibi masada gözlerini gezdirdi.
“Bu kötü oldu,” dedi. “Çok kötü.”
Ses tonunda küçük toplantımıza verdiğimiz aranın öncesinde taşımadığı bir gerginlik vardı şimdi. Gerginlikten çok bastırdığı bir kötülüğün açığa çıkması gibi. Biraz korkutucu. İtiraf ediyorum.
“Avansınızı iade edeceğim elbette,” dedim.
“Avans umurumda değil,” dedi. “Ben başka şeye üzülüyorum.”
Söylesin diye bekledim.
“Bu dünyadan,” diye devam etti. “Akıllı bir özel dedektif eksilecek diye üzülüyorum.”
Gelişme
Müzik bir an silindi kulaklarımdan. Hiç ama hiçbir şey duymaz oldum. Sonra geri geldi olanca sinir bozuculuğuyla. Belki biraz da yükselmişti. Yutkundum galiba.
“Bu ben oluyorum anladığım kadarıyla,” dedim. Sesim iyiydi.
“Evet,” dedi.
Başını СКАЧАТЬ