Название: Mendil Altında
Автор: Мемдух Шевкет Эсендал
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-76-0
isbn:
Kahve içinde, mahalle delikanlılarından ikisi, Bostancıların Nedim ile Tarakçıların Raşit, otuz yıldır şu karşıki köşede kömürcülük eden ve yazdan kayıklardan kömürü ucuz alıp kışın köyün yoksullarına taşı ile tozu ile pahalı satacağım, para kazanacağım diye uğraşıp topladığı beş-on parayı da veresiye kaptırarak bir boğaz tokluğuna çalışmış olan Arapkirli Hasan’ı, hiç kâğıt oyunu oynamazken birkaç aydır altmışaltıya10 alıştırmışlar, sıra ile yenip duruyorlar, üstelik:
“Git, kömürlere iki teneke su daha at! Bu parti de gitti… Sen artık bizim arpalığımız oldun! Tayıncı oldun…” diye kızdırıyorlardı.
Suyolcu’nun Aziz derler birisi, iki evinden birini her yıl olduğu gibi kiraya vermiş; kiracısı da hastalanmış, iki aydır yatıyor, kirayı da veremiyormuş. Aziz’in de geçineceği kıt. Hasta adamı da evden çıkarıp atmak olmaz, ne yapacağını şaşırmış, kalmış. Gelmiş, Şevki Bey’e dert yanıyor. Şevki Bey ne yapsın? Bir yandan Aziz’i dinliyor, arada başkalarına da laf yetiştiriyor. O sırada, Romanya posta gemilerinden biri, karşı kıyıdan sularda süzülüp limana iniyordu. Şevki Bey onu görünce tavla seyredenlerden birine seslendi:
“Arif!” dedi. “Seninki geçiyor.”
Arif, Tophane arpa ambarı kantar kâtibi. Otuz yaşlarında bir adam. Köyde, Saatçı’nın Arif diye tanınır, bu Romanya gemilerinin gönüllüsüdür. Bunları övmeye başladı mı başkalarına söz sırası bırakmaz. Başını kaldırıp gemiye baktı. Başkaları da baktılar. Belki de beğendiler. Gemi güzel.
Orada, Şevki Bey’in yanında oturan Kayserili Hacı Bey, bu bakışları ve beğenişleri çekemedi, kıskandı.
Bu adam, eskiden alay kâtibi imiş. Şimdi hazır yiyicidir. Dükkânlarının, fırınlarının geliri ile geçinir. Biraz da faizcilik eder. Bu son yıllar içinde köyde açılan İtilaf11 şubesine de reis olmuştu. Romanya gemilerini kıskanır, şunun için ki o Hidiv Şirketi gemilerini seviyor, bunu da orada oturanların hepsi bilirler. Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber, susup oturamazdı. Şevki Bey’e dedi ki:
“İşittiniz mi? Bu gemileri satıyorlarmış!”
“Yaaa! Niçin?”
“Satıyorlarmış işte…”
Gözleri tavlada olan Arif, bu sözleri bekliyormuş gibi hemen karşıladı:
“Yok, sokağa atıyorlarmış.” dedi. “Hacı Bey gene Hidiv gemilerini anlatacak!”
“Anlatsam ne olur? Sen her gün bunları anlatıyorsun ya!”
“Anlatıyorum ama bu benim merakım. Bak, kime istersen sor. Ben küçükten beri gemici sayılırım. Limana gelen bir gemiyi kaçırmam. Hangisini istersen sor. Sana bacasını, biçimini, boyasını söyleyeyim.”
“O, biçimle bacayla değil, oğlum!”
“Ya ne ile?”
“Yapı ile yapı! İngiliz yapısı üzerine yapı var mı?”
“Onlar bir günmüş, Hacı Bey. İngilizlerin pabuçları çoktan dama atıldı. Şimdi Ruslar bile gemi yapıyorlar ki kız gibi.”
“Bunları Ruslar mı yapmış?”
“Ben ne bileyim, kim yapmış!”
“Gördün mü, bilmiyorsun işte…”
“Neyi bilmiyorum?”
“Romenler yapmadı ya sen ona bak!”
“Ya Romenler yaptı ise?..”
Arif, Şevki Bey’e dönerek:
“Şevki Bey.” dedi. “Dinin aşkına! Sen Romenlerin gemi yaptıklarını işittin mi?”
“İşitmedim, Arif.”
“Gördün mü? Kime istersen soralım. Heriflerin mavna12 olsun yaptıklarını gören varsa ne istersen veririm.”
“Ben, bir şey istemem. Bildiğimi de bilirim. İngiliz gemisi üstüne gemi olmaz. Bu limanda Osmaniye gibi bir gemi daha bulamazsın.”
Arif, yerinden kalkıp bakındı. Sanki birini aradı. Setin kıyısında bir kız çocuğa bir çıkın13 verip “Dökme.” diye tembih eden bir adamı gördü.
“Hakkı!” diye seslendi.
Öteki:
“Ne var?”
“Gel buraya!”
Bu Hakkı, bir aralık Mısırlıların birinin yanında çalışmış, bir kere de Mısır’a kadar gitmişti. Arif, ondan sordu:
“Söylesene.” dedi. “Mısır’dan gelirken nasıldı?”
“Nasıldı?”
“Sen söylemiyor muydun? ‘Romanya bizi geçti.’ demedin mi? Hangi gemi idi, bindiğiniz gemi? Hidiviye’nin hangi gemisi?”
“Ben ne bileyim, bir gemi idi.”
“Ulan, adam mısın sen?”
Şevki Bey söze karıştı:
“Bilse ne olacaktı?” dedi.
“Hiç, Hacı Bey Osmaniye deyip duruyordu da eğer bunların bindiği Osmaniye ise görsün gemisini diyecektim. Romanya, çiğneyip geçiyor.”
Hacı Bey:
“Geçsin.” dedi. “Sen Osmaniye’yi, yarış eder mi sanıyorsun?”
“Etmez mi?”
“Etmez ya! Ne bir saat ileri ne bir saat geri! Hint postasını getiriyor, oğlum. Trene yetişecek. Sen Hint postası nedir, bilir misin? Hint teli nedir, bilir misin? Hüsnü Paşa bir kere, Hint telinden Atebe’ye bir telgraf yazacak oldu da kıyametler koptu.”
“Hint postasını getirmek iş mi? Hangi gemiye versen getirir.”
“Getirirdi, bekle… Onu Osmaniye getirir. On sekiz ocağı var. Sekiz ocakla kalkar, hava oldu mu, bir ocak; hava oldu mu, bir ocak daha. Saatinde geliyor.”
“Kırk ocağı olsa para etmez. Hiçbir gemisi Recel’e, Karol’a çıkışamaz. Gel bir gün bizim ambara, sana göstereyim. Bak kalkışına! İskele tornayt,14 sancak tornistan15 dedi mi, sular karışır. Gemiyi görürsün Üsküdar açığında. İzer, izer kavakları tuttu mu, filispit!16 Bir daha göremezsin.”
“Sen СКАЧАТЬ
10
Altmışaltı: Altmış altı sayı almakla kazanılan bir tür iskambil oyunu.
11
İtilaf: Hürriyet ve İtilaf Fırkası.
12
Mevna: Büyük, üç köşe yelkenli yük gemisi.
13
Çıkın: Bir beze sarılarak düğümlenmiş küçük bohça.
14
Tornayt: Teknenin ileriye doğru hareket etmesi.
15
Tornistan: Teknenin geriye doğru hareket etmesi.
16
Filispit: Tam yol, tam hız kumandası.