Savaş ve Barış II. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış II. Cilt - Лев Толстой страница 30

Название: Savaş ve Barış II. Cilt

Автор: Лев Толстой

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-38-8

isbn:

СКАЧАТЬ Prens’e şaşkın şaşkın baktı Desalles. Niemen’in yerini unutan Prenses Mariya da babasının söylediklerinin doğruluğundan şüphelenmiyordu.

      Kendisine daha dün olmuş gibi gelen 1807 Seferi’ni düşündüğü belli olan İhtiyar Prens, “Karlar eriyince hepsi Polonya bataklıklarında boğulurlar.” dedi. “Boğulduklarını görmezler tabii. Bennigsen’in Polonya’ya daha erken girmesi gerekirdi. O zaman durum kökten değişirdi…”

      “Ama Prens…” diye çekingenlikle karşı çıktı Desalles. “Mektupta Vitebsk’ten söz ediliyor…”

      Prens, hoşnutsuzluğu yüzünden belli olarak “Ha, mektupta mı? Evet, evet…” dedi. (Yüzünde derin bir üzüntü belirmiş ve bir süre susmuştu.) “Evet, Fransızların bilmem hangi ırmakta bozguna uğradıklarını yazıyor.”

      Desalles, gözlerini yere indirdi.

      “Prens bu konuda bir şey söylemiyor…” dedi kibarca.

      “Yazmıyor mu? Ben mi uyduruyorum yani!”

      Uzun bir süre sustular. İhtiyar Prens ansızın başını kaldırarak ve yapı planını göstererek “Evet, evet… Mihail İvaniç, söyle bakalım, bunda ne gibi değişiklikler yapmak istiyorsun?” dedi.

      Mihail İvanoviç, plana yaklaştı; Prens onunla plan konusunda konuşmaya başladı ve sonra Prenses Mariya ile Desalles’e öfkeyle bakarak odasına geçti.

      Prenses Mariya, Desalles’in babasına çevrilmiş bakışlarındaki sıkıntılı ve şaşkın anlamı fark etmişti. Susması da dikkatini çekmiş ve özellikle babasının, oğlundan gelen mektubu salon masasında unutmasına çok şaşmıştı. Ama bundan konuşmaktan, Desalles’e susmasının nedenini sormaktan korkuyordu. Bunları düşünmek bile korku veriyordu kalbine.

      Prens’in gönderdiği Mihail İvaniç, Prens Andrey’in misafir odasında unutulan mektubunu almak için Prenses Mariya’nın yanına geldi. Prenses mektubu verdi. Pek yakışık almamasına rağmen babasının ne yaptığını Mihail İvaniç’e sordu.

      “Çok meşgul…” dedi Mihail İvaniç saygılı ama alaycı bir gülümsemeyle.

      Bu tebessüm, Prenses Mariya’nın sapsarı kesilmesine yetmişti. İvaniç konuşmaya devam etti:

      “Yeni yapı üzerinde çok duruyorlar. Biraz okudular.” Sonra sesini alçalttı: “Şimdi de masanın başındalar, herhâlde vasiyetnameleriyle uğraşacaklar.”

      Son zamanlarda, İhtiyar Prens’in en fazla sevdiği işlerden biri de ölümünden sonra bırakacağı ve “vasiyetnamem” dediği belgelerin hazırlanmasıydı.

      “Alpatiç, Smolensk’e gönderiliyor mu?” diye sordu Prenses Mariya.

      “Evet, efendim! Prens’in emirleri için çoktandır bekliyor.”

      III

      Mihail, mektubu alıp geri döndüğünde Prens gözlüklerini takmış; abajur mumların altında, kapağı açık yazı masasının başında gösterişli bir havayla oturmuş; biraz uzağında tuttuğu ve ölümünden sonra İmparator’a verilecek olan kâğıtlarını (Bunlara “değinmeler” diyordu.) okuyordu.

      Mihail İvaniç içeri girdiği zaman, bunları yazdığı zamanları hatırlamanın etkisiyle gözleri dolmuştu. Getirilen mektubu aldı, cebine koydu. Kâğıtlarını yerleştirdi ve çoktandır bekleyen Alpatiç’i çağırttı.

      Smolensk’te alacağı şeyler, Prens’in elindeki küçük bir kâğıtta yazılıydı. Prens, kapının yanında bekleyen Alpatiç’in önünde gezinerek emirler vermeye başladı:

      “Önce mektup kâğıdı, anladın mı? Sekiz deste, işte şu örneğe uygun olacak, mutlaka, kenarları yaldızlı… Mihail İvaniç’in listesine göre de vernik ve mühür mumu alınacak…” Odada gezinip unutmaması için aldığı notlara baktı. “Sonra da mektubumu Vali’ye kendi elinle vereceksin.”

      Yeni yapı için Kont’un düşündüğü çeşitten sürgüler mutlak alınmalıydı. Sonra, vasiyetnamenin konacağı ciltli dosyayı da ısmarlamak gerekiyordu.

      Alpatiç’e emir vermesi iki saat kadar sürdü. Prens hâlâ bırakmıyordu adamcağızı. Oturdu, düşünceye daldı, gözleri kapandı, uyukladı. Alpatiç hafifçe kımıldadı olduğu yerde.

      “Hadi, git git! Bir şey olursa çağırtırım seni…” dedi Prens.

      Alpatiç çıktıktan sonra Prens yeniden yazıhanesine, yazı masasına şöyle bir göz attı; elini kâğıtların üzerinde gezdirdi ve kapağı kapattı. Vali’ye mektup yazmak için masanın başına geçti.

      Mektubu hazır edip ayağa kalktığı zaman, vakit hayli geç olmuştu. Uyumak istiyordu ama en kötü düşüncelere yatakta daldığını ve uyuyamadığını biliyordu. Tihon’a seslendi, yatağı bu gece nereye sereceğini göstermek için onunla birlikte odaları dolaştı. Her köşeyi iyice gözden geçirerek dolaşıyordu.

      Bir türlü yer beğenemiyordu, uyumaya alışık olduğu yazı odasındaki divan hepsinden kötüydü. Üzerinde yatarken korkunç şeyler düşünmüş olmalıydı, ürküyordu bu divandan. Yer beğenemiyordu; en iyisi, yine de dinlenme odasında piyanonun arkasındaki köşeydi; hiç uyumamıştı orada.

      Tihon, sofracıbaşı ile birlikte yatağı getirdi ve yerleştirmeye başladılar.

      Prens, “Öyle olmaz!” diye bağırdı. Ve karyolayı köşeden uzaklaştırdı ama sonra yeniden ileri dayattırdı. “Neyse bitti bu iş de. Şimdi dinlenebilirim…” dedi.

      Ardından elbiselerini çıkarması için Tihon’a emir verdi.

      Kaftanını ve pantolonunu çıkarmak için çaba harcayarak yüzünü buruşturuyor, gözlerini kırpıştırıyordu. Sonra bütün ağırlığıyla çöktü karyolaya; sararmış, kupkuru bacaklarına bakarak küçümsercesine düşüncelere dalmıştı sanki. Ama aslında düşünmüyordu, bacaklarını kaldırıp yatağa yerleştirmesi için harcaması gereken çaba karşısında duraklamıştı. Of, ne güç iş! Of, şu acı çabuk dinse de beni bıraksanız! diye düşündü. Dudaklarını kısıp yirmi bininci defa aynı çabayı gösterdi ve yattı. Ama altındaki yatak, düzgün hareketlerle ve sanki soluyormuş gibi kıpırdanarak sallanmaya başladı. Hemen her gece böyle olurdu. Kapamış olduğu gözlerini açtı yeniden.

      “Rahatlık yok ki! Tanrı’nın cezaları!” diye öfkeyle birilerine homurdandı. “Evet, önemli bir şey daha vardı; gece yatakta düşünürüm diye bırakmıştım. Sürgüler miydi? Hayır, söyledim bunu. Salonda bir şey olmuştu galiba. Prenses Mariya bir şey saçmalamıştı. Desal-les denen budala bir şey söylüyordu. Cebimde bir şey vardı, hatırlayamıyorum.”

      Tihon’a seslendi:

      “Tişka, yemekte ne konuşulmuştu?”

      “Prens Mihail’den…”

      “Sus bakayım!” diyerek elini masaya vurdu Prens. “Evet biliyorum, Prens Andrey’in mektubu. Prenses Mariya okudu onu. СКАЧАТЬ