Название: Dünyanın Mihveri Kadın mı Para mı?
Автор: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-89-1
isbn:
Polis efendi dışarıdan bir hamal çağırttı. Bavulu verdi. Mağazadan çıktılar.
5
Onlar çıktıktan sonra Ömer Efendi’yi bir düşünce alır. Zihni karışır, kendi işiyle uğraşamayacak bir sinir hâline tutulur. Bir ahlaksızın yüzünden durup dururken başına gelen bu hâl ne? Acaba Edip Münir altın bileziği çalmış mıdır? Polise karşı onu bu hırsızlıktan temize çıkarmaya uğraştığına şimdi pişman oluyordu.
Bilezik bavuldan çıkarsa kendisine hırsız yatakçısı gözüyle mi bakılacak?
Edip Münir çok parasız görünüyordu. Elinde böyle çalınmış bir bilezik bulunsaydı, onu satar, paraları cebe atar, dilenircesine üsteleyerek para istemezdi.
Gerçekte bu hırsızlık olmuşsa bileziği bavula kilitlemek veyahut cebinde taşımak ihtimallerinden hangisi doğru olabilir?
Ömer Efendi bu ihtimallerden yana ve bu ihtimallerin karşısında kafasını işlete işlete yorgun düştü. Bu hâlle aradan üç gün geçti. Ne Edip Münir’den bir işaret ne polisten bir haber…
Günler geçtikçe olayın büründüğü gizlilik derinleşerek tehlike büyüyor gibi oluyordu. Ömer Efendi böyle can sıkıcı, rahatsız edici bir ruh hâli içinde bulunurken dördüncü günü mağaza komşusu Osman Efendi elinde bir gazete ile Ömer Efendi’nin cam odasından içeriye girerek yüzüne dikkatli bir bakışla:
“Selamünaleyküm komşum.”
“Ve aleykümselam efendim.”
“Haberin var mı?”
“Hayır.”
“Seni gazeteye basmışlar.”
Birdenbire Ömer Efendi’ye hafif bir titreme gelir. Dili dolaşarak sorar:
“Neden?”
“Şenlik Pansiyonu’ndan aşırılan bir bavul ve ayrıca bir altın bilezik, elmas yüzük ve benzeri şeylerin çalınışından ötürü…”
Ömer Efendi’nin ilk önce kızaran benzi şimdi sararır ve şu birkaç sözü kekeler:
“Benim böyle çalınmalarda ne ilişiğim olabilir?”
“Herkes de buna şaşıyor ya… Gazeteyi okuyayım da dinle.”
Ömer Efendi’nin gözleri kararır. Kulaklarına bir uğultu dolar. Osman Efendi gazeteyi okumaya başlar:
“Sirkeci taraflarında Şenlik adıyla tanınan bir otel vardır. Buranın pansiyonerlerinden açıkgöz bir genç üç yüz liralık bir takıntıdan sonra Madam İlya’nın altın bileziği ile elmas yüzük ve küpelerini bavuluna yerleştirerek fennin en son araştırmalarında önemli bir konu olan ‘Görünmez Adam’ sırrına ermiştir.
Zabıtanın geceli gündüzlü araştırmaları sonunda nihayet yatak bulunmuş fakat av, yine havalanmıştır. Edip Münir adına karşılık veren bu usta dolandırıcı, vurgunlarını Asmaaltı tüccarlarından amcası Hacı(!) Ömer Efendi yanına taşır ve amca yeğen aralarında bu ele geçirilen şeyleri paylaşırlarmış.
Çalınmış malların saklandığı bavul zabıtaca elde edilmiştir. Açıldığı zaman içinden neler çıkacağı çok merak olunuyor. O semtte mal çaldırmış olanlar hep kilidin içinde anahtarın çevrileceği günü bekliyorlar. Görünmez adamın da nihayet saydamlıktan yoğunluğa döneceği şüphesizdir.”
Bu satırlar okunurken Ömer Efendi’nin büyük bir şaşkınlıkla gözleri büyür. Ağzı bir karış açılır.
Osman Efendi: “Ne oluyorsun komşum? Bu ne hayret? Küçük dilini yutacaksın.”
Ömer Efendi: “Küçük dilimi değil, büyüğünü de yutmuş olsam şaşılmaz. Sade bir olayı büyüterek, iftiralar atarak bu biçime sok!”
“Acele etme, zabıtanın da bunda hiçbir suçu yoktur. Zabıta da bu habercilerden onların kötülüklerine uğrayanlar kadar yangındır. Zabıta, günün olaylarını asla heyecana düşürmeyecek en sade şekilde verir. Fakat bu raportörler kendi edebî fantaziye güçlerince büyütmelerle, şişirmelerle olayı süslerler. Uydurma katkılarla birtakım masumları ne acıklı durumlara düşürürler. Ve bunlar da onların hiç umurunda değildir. Onlar en acıklı olayların dokunuşları arasından kendi yazarlık kişiliklerini içten gülen bir kalemle seçtirmeye uğraşırlar.”
“Ben verdiğim ifadede Edip Münir’le aramızda akrabalık olmadığını söylemiştim. Nasıl oluyor da beni ona amca yapıyorlar? Yine Edip Münir’in pansiyonunda olan bir buçuk aylık borcu, otuz kırk liralık bir şeydir. Bu miktarı üç yüz liraya ne hakla yükseltiyorlar? Buraya gelen Dimitri Efendi’nin sözlerinden anlaşıldığına göre Madam İlya’nın altın bileziği kaybolmuştur. Buna elmas yüzükler, küpeler, daha bilmem neler ekleniyor! Bu ahlaksız oğlan ilk defa olarak buraya, içinde ne olduğunu bilmediğim bir kilitli bavul bıraktı. Çarçabuk mağazamı ona hırsız yatağı yaptılar. Çalınmış eşyayı aramızda paylaştığımızı söylüyorlar. Ve sonra pansiyon semtinde kaç zamandır çalınan şeylerin açılacak bavuldan çıkacağı bekleşiliyormuş. Bu kadarı fazladır. Çok fazladır! Bu yalanları akla uygun bir ölçüye vurarak söylemeyi de gereksiz görüyorlar, şişirilmiş, büyütülmüş yalanlar resmî makamlarca ortaya çıkarıldığı gün ne diyecekler?”
“Hiç!”
“Böyle resmî yalanlamalar oluyor.”
“Hem de çok oluyor.”
“Biz kimsenin yüzünün kızardığını görmüyoruz ki…”
“Ne de cezalandırılğını…”
Gazetenin bu yazısı Ömer Efendi’nin başından aşağı kaynar bir su gibi döküldü. Beynini sızlatıyor, şimdi bütün İstanbul halkı onu hırsız yatağı olarak tanıyordu. Özellikle zabıta olayları meraklılarının aralarında şöyle konuştuklarını duyar gibi oluyor:
“Yahu, bu Asmaaltı tüccarından bu uğursuzluk, bu alçaklık umulur mu?”
“Özellikle ‘hacı’ lakabını taşıyan bir adamdan…”
“Hacıdan, hocadan kork artık.”
“Günden güne kriz artıyor. Hacı olmakla zamanın etkisinden kendini kurtarmak kabil mi? İşi bozulmuş. Zavallı adam da ticaretini bu şekle sokmak zorunda kalmış olmalı.”
“Gel de bu hacıdan alışveriş et…”
“Bedava verse artık kimse mağazasına yanaşmaz.”
Ömer Efendi, bu korkunç konuşmayı kulağının dibinde edilir gibi işitiyor, kendini mahvolmuş, çaresiz СКАЧАТЬ