Название: Gümüş Patenler
Автор: Mary Mapes Dodge
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-45-7
isbn:
“Henüz ölmemiş de olabilir.” dedi Hans yatıştırıcı bir sesle. “Her an haberini alabiliriz.”
“Ah, çocuğum!” dedi annesi, sesinin tonu değişmişti.“Buraya hangi hırsız gelir ki? Çok şükür evimiz her zaman temiz ve düzenliydi fakat hiçbir zaman gösterişli olmadı. İleride ihtiyacımız olur diye babanızla elimize geçeni hep biriktirdik. ‘Damlaya damlaya göl olur.’ dedik. Öyle de oldu, büyük taşkın zamanında Heernocht civarında gösterdiği hizmetten dolayı yüklü bir miktar da ödemişlerdi babanıza. Her hafta elimizde fazladan bir gulden, kimi zaman da daha fazlası kalırdı çünkü bazen babanız fazla mesai yapar, karşılığında dolgun bir ödeme alırdı. Her cumartesi gecesi kenara birkaç şey koyardık, tabii sen ateşlendiğinde ve Gretel doğduğunda koymamıştık. Zamanla kesemiz o kadar doldu ki eski, uzun konçlu bir çorabı yamayıp kese yaptım da paraları onda biriktirmeye devam ettik. Şimdi dönüp bakınca, güzel zamanlarımız birkaç hafta daha sürseydi birikimimiz çorabın topuğunu geçerdi. Elin tez, bir de işinde maharetliysen pek iyi kazanıyordun o zamanlar. Çorap bakırla, gümüşle neredeyse dolmuştu, hatta altınla. Kulaklarını iyi aç da dinle, Gretel. ‘Yoksulluktan giymiyorum eski kıyafetlerimi.’ derdim babana gülerek. Böyle böyle çorap doldu da doldu. O kadar doldu ki bazı geceler uykumdan uyanır, parmak uçlarımda kalkar gider ay ışığı altında keseyi yoklardım. Sonra da diz çöker, ileride çocuklarım iyi eğitim alabilecek ve belki de babaları yaşı ilerleyince işi bırakıp dinlenebilecek diye Tanrı’ya şükrederdim. Bazen yemek masasında oturmuşken yeni bir baca yaptırmaktan ya da inek için kışlık ahır yapmaktan bahsederdik ama kocamın bunlardan daha iyi planları vardı gelecek için. ‘Para parayı çeker.’ derdi. ‘Yakında istediklerimizi yapacağız, çok yakında.’ Sonra da ben bulaşıkları yıkarken beraber şarkılar söylerdik. Dalgasız denizde dümen kolay tutarmış; sabahtan akşama kadar hiçbir şey sıkamazdı canımı. Her hafta babanız çorabı alır, elindeki paraları içine döker, biz beraber yerine kaldırırken de beni öpüp neşeyle gülerdi. Hadi artık, Hans! Sen şaşkın şaşkın ağzını açmış otururken gün bitti neredeyse!” diye ekledi Madam Brinker sert bir ifadeyle, oğluyla fazla rahat konuştuğunu fark edince yüzü kızarmıştı. “Yola düşme vaktin geldi de geçiyor artık.”
Hans oturmuş, gözlerini bir an olsun ayırmadan annesine bakıyordu. Ayağa kalktı ve neredeyse fısıldar bir sesle sordu:
“Hiç denedin mi, anne?”
Annesi anlamıştı.
“Evet, çocuğum, hem de sık sık. Ama baban sadece gülüyor ve öyle tuhaf bir ifadeyle bana bakıyor ki daha fazla soru sormamam gerektiğini anlıyorum. Geçen kış siz ateşler içinde yanarken ekmeğimiz neredeyse bitmişti, çalışıp beş kuruş bile kazanamıyordum, başımı çevirdiğim anda ölürsünüz korkusuyla! İşte o zaman denedim! Saçlarını okşayıp kedi gibi yumuşak bir sesle, ‘Para nerede, kim aldı?’ diye sordum. Bir daha mı, tövbeler olsun! Kol yenimden tutup kanım donana kadar homurdandı kulağıma. Gretel’in benzi kardan beyaza dönüp sen de yatağında kendinden geçince kendimi kaybettim sonunda, acı acı bağırdım ona. Sanki sesimi duyabilecekmiş gibi. ‘Raff, paramız nerede? Bir şey biliyor musun, Raff? Hani kesedeki ve çoraptaki para, büyük sandıktaki?’ Duvara konuşuyordum sanki duvara…”
Annesinin sesi pek tuhaf çıkmaya başlamıştı, gözleri alev alev yanıyordu. Öyle ki Hans yeni bir endişeye kapılıp elini annesinin omzuna koydu.
“Gel, anne.” dedi oğlan.“Unutalım bu parayı. Ben artık büyüdüm, gücüm kuvvetim de yerinde. Gretel ise çevik ve azimli. Yakında durumumuz yine düzelir. Dinle beni anne, dünyanın bütün gümüşleri bir yana. Sen yeter ki mutlu ol, bu bize yeter, değil mi, Gretel?”
“Annemiz de biliyor.” dedi Gretel, ağlamaklı bir sesle burnunu çekerek.
VI
GÜNEŞ IŞINLARI
Madam Brinker, çocuklarının duygusallığıyla irkilmişti, ne denli sevgi dolu ve yürekten olduklarının ispatıyla mest olmuştu elbette.
Görkemli evlerde oturan güzel hanımlar, kendilerini sarıp sarmalayan şaşaadan memnun hâlde, genellikle tatlı tatlı gülümserler; fakat Tanrı’nın gözünde, mütevazı kulübedeki üstü başı dökülen oğlanla kızın yüzüne neşe ile ışıldayan gülümsemeden daha hoş karşılandığından şüphe duyarım. Bir an sonra bencil davrandığını hissetti Madam Brinker. Kızarıp bozarırken gözlerini sildi telaşla, ardından yalnızca bir annenin gösterebileceği şefkatle baktı yavrularına.
“Sizi gidi bilmişler! Biz sohbet ederken Aziz Nicholas Günü arifesi geldi de çattı! İpin parmaklarımı kesmesine şaşmamalı! Gel, Gretel, al şu parayı. Hans pazar yerinden paten alırken sen de kek alırsın.”
“Ben seninle evde kalayım, anne.” dedi Gretel, yaşlarla dolan gözleri tavanda. “Hans alır bana kek.”
“Nasıl arzu edersen, yavrum. Hans, bekle biraz. Şu şişle üç tur daha dönünce başparmak da bitecek, bugüne kadar böyle çorap örülmedi! Heireen Gracht’te19 çorapçıya satarsın. İyi pazarlık edersen üç çeyreklik eder, kıtlık zamanındayız, sanırım dört kek alırsın. Hiç olmazsa Aziz Nicholas Günü bir ziyafet çekeriz.” dedi ipliği sertçe çekiştirirken.
Gretel ellerini çırptı. “Ne güzel olur! Annie Bouman, bu gece büyük evlerdekilerin şahane zaman geçireceklerini anlatmıştı. Bak, biz de eğleneceğiz. Hans’ın yeni patenleri olacak, kekimiz bile olacak! Aman ha parçalanmasınlar yolda! İyi paketle, Hans, ceketinin içine koyarken çok dikkat et.”
“Elbette!” diye aksi aksi cevapladı, görevin önemiyle kıvanç duyuyordu.
“Anneciğim!” diye haykırdı Gretel neşeyle. “Birazdan babamla ilgileniyor olacaksın, şimdi de bir tek örgüyle uğraşıyorsun. Saint Nicholas’tan bahsetsene bize.”
Hans kasketini asıp dinlemeye hazırlanınca kahkahaya boğuldu Madam Brinker. “Saçmalamayın, çocuklar.” dedi. “Daha önce çok anlattım bunu.”
“Bir daha anlat! Ne olur, bir daha anlat!” annelerinin geçen yaş gününde ağabeyinin yaptığı fevkalade ahşap oturağın üzerine attı kendisini Gretel. Hikâyeyi dinlemeye can atmasına karşın çocuksu görünmek istemeyen Hans, patenlerini şömineye doğru bir ileri iki geri aheste aheste sallayarak dikiliyordu hiç umursamazmış gibi.
“Pekâlâ, yavrum, dinleyin o zaman; fakat gün ışığını boşuna harcamamalıyız hiçbir zaman. Yumağı al eline, Gretel, ben konuşurken sarmaya devam edersin. Kulaklarınızı açın, ama eliniz de boş durmasın. Baştan söyleyelim, Aziz Nicholas, aziz kelimesinin tanımıymış. Denizcilerin yolu açık olsun diye gözlerini hep açık tutarmış, elbette en çok küçük çocukları korur kollarmış. Bir zamanlar, dünyamızda yaşarken Asyalı bir tüccar, üç oğlunu Atina denen büyük bir şehre göndermiş ilim öğrensinler diye.”
“Atina, СКАЧАТЬ
19
Amsterdam’da bir semt.