Название: Bir Delikanlının Hikâyesi
Автор: Гюстав Флобер
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-41-9
isbn:
Duyduğu zevkin tadını çıkarmak için Frédéric ağır ağır giyindi, hatta Montmartre Bulvarı’na yürüyerek gitti. Biraz sonra mermer levhanın üstünde sevgili adı tekrar göreceğini düşünerek gülümsüyordu. Gözlerini kaldırdı; ne camekân kalmış ne levha kalmış ne bir şey!
Choiseul Sokağı’na seğirtti. Bay ve Bayan Arnoux o evde oturmuyorlarmış. Kapıcının odasında bir komşu kadın duruyordu. Frédéric bekledi, nihayet kapıcı göründü, eski kapıcı değildi bu. Adreslerini hiç bilmiyormuş.
Frédéric bir kahveye girdi, yemeğini yerken bir yandan da ticaret almanağını karıştırdı. Almanakta üç yüz tane Arnoux olduğu hâlde Jacques Arnoux yoktu! Acaba nerede oturuyorlardı? Herhâlde Pellerin bilirdi. Onun da Poissonière dış mahallesindeki atölyesine kadar uzandı. Ne çıngırak ne tokmak olduğundan kapıyı birkaç kere güm güm diye yumrukladı. Hiç ses yok.
Sonra, Hussonnet aklına geldi. Ama bu adamı nerede bulmalı? Bir seferinde, ona metresinin evine, Fleurus Sokağı’na kadar yoldaşlık etmişti. Fleurus Sokağı’na varınca kızın adını bilmediğinin farkına vardı.
Polis müdürlüğüne başvurdu Merdivenden merdivene, odadan odaya dolaştı durdu. Danışma bürosu kapanmıştı. Yarın bir daha uğramasını söylediler.
Sonra, Arnoux’yu bilen, tanıyan var mı diye her gördüğü tablo tacirinin dükkânına girdi, çıktı. Bay Arnoux artık ticaretle uğraşmıyormuş.
Nihayet umutsuz, yorgunluktan bitkin, hasta bir hâlde oteline dönüp geldi, yattı. Yorganın altına girdiği sırada, aklına gelen bir düşünce ile sevincinden sıçradı:
“Regimbart! Ne sersem şeyim! Niye bunu akıl etmedim?”
Ertesi gün, daha saat yedide Notre-Dame-des-Victoires Sokağı’ndaki bir içkicinin dükkânına damladı; burada beyaz şarap içmek Regimbart’ın âdetiydi. Dükkân daha açılmamıştı. Etrafta yarım saat kadar şöyle bir gezindi, yine geldi. Regimbart çıkmış. Frédéric sokağa daldı. Hatta uzaktan Regimbart’ın şapkasını görür gibi oldu; bir cenaze arabası, yas arabaları araya girdi. Kalabalık dağılınca da hayalet gözden kaybolmuştu.
Bereket versin, Vatandaş’ın her gün tam saat on birde Gaillon Meydanı’ndaki küçük bir aşçı dükkânında yemek yediğini hatırladı. O saate kadar sabretmek gerekiyordu. Vakit geçirmek için Borsa ile Madeleine, Madeleine’le Gymnase arasında uzun zaman başıboş dolaşıp durduktan sonra Frédéric tam saat on birde, Regimbart’ı bulacağı güveniyle Gaillon Meydanı’ndaki lokantadan içeri girdi.
Aşçı tersleyen bir eda ile “Böyle birisini tanımıyorum!” dedi.
Frédéric ısrar etmişti. Adam, kalın, kocaman kaşlarını kaldırıp esrarlı esrarlı başını sallayarak “Tanımıyorum dedim ya bayım!” diye karşılık verdi.
Ama son görüşmelerinde, Vatandaş kendisine Alexandre Kahvesinin lafını etmişti. Frédéric yumurtalı bir çöreği tıkındı, bir arabaya atlayıp arabacıya Sainte-Geneviève’in yukarı taraflarında Alexandre’ın Kahvesi diye bir kahve bilip bilmediğini sordu. Arabacı onu Francs-Bourgeois-Saint-Michel Sokağı’nda bu adı taşıyan bir kahveye götürdü, Frédéric daha, “Bay Regimbart, lütfen…” diye sorar sormaz kahveci son derece nazik bir gülümseme ile “Henüz yüzünü görmedik.” diye karşılık verdi, bir yandan da bangoda duran karısına zeki bir bakışla baktı.
Hemen saate göz atarak ekledi:
“Ama neredeyse gelir, on dakika sürmez, en çok bir çeyrek. Celestin, çabuk gazeteleri… Bay ne içmek isterler?”
Hiçbir şey içmeye ihtiyacı olmadığı hâlde Frédéric bir kadeh rom yuvarladı, ardından bir kadeh kirş, onun ardından bir kadeh kurasao, sonra soğuk, sıcak çeşitli groglar içti. O günkü Siècle gazetesini baştan aşağı okudu, bir daha okudu. Charivari’nin karikatürünü kâğıdının cinsine kadar inceledi; sonunda ilanları bile ezberlemişti. Ara sıra kaldırımda ayak sesi duysa “Hah, o!” diyor, camlarda adamın birinin şekli yandan görünüyor, ama hep geçip gidiyordu!
Can sıkıntısından kurtulmak düşüncesiyle Frédéric yer değiştiriyordu. Gidip ta dipte bir yere oturdu; sonra sağ tarafa, daha sonra da sol tarafa… Tahta kanepede kollarını iki yana uzatıp durmuştu. Ama arkalığın kadifesine usul usul basan bir kedi tepsinin üstündeki şerbet lekelerini yalamak için birden sıçrayarak onu korkutmuştu. Dört yaşında, çekilmez bir yumurcak olan evin çocuğu ise bangonun basamaklarında bir kaynana zırıltısı ile oynuyordu. Benzi uçuk, çürük dişli, ufak tefek bir kadın olan annesi manasız manasız gülümsüyordu. Bu Regimbart da nerede kaldı canım? Frédéric sonsuz bir sıkıntı içinde onu bekliyordu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Benbenlik: Kendini beğenme, övme, kibir. (e.n.)
2
Mubassır: Okullarda öğrencilerin durumu ile ilgilenen ve düzeni sağlamakla görevli kimse. (e.n.)
3
Pus: İnç. (e.n.)
4
Koltuk meyhanesi: İşlek semtlerde, yol üzerinde bulunan, az mezeyle ayaküstü içki içilen ucuz meyhane. (e.n.)
5
Burada yazar, “prendre” sözünün “almak” (kadını almak) ve “içmek” manaları üzerinde Türkçeye çevrilmesi güç bir kelime oyunu yapıyor. (ç.n.)
6
Negerek: СКАЧАТЬ