Çocuk Kalbi. Edmondo De Amicis
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çocuk Kalbi - Edmondo De Amicis страница 8

Название: Çocuk Kalbi

Автор: Edmondo De Amicis

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-99850-9-1

isbn:

СКАЧАТЬ dünyadan nefret eder gibi görünüyordu. Sefalet ve fena muamele kendisini âdeta bir vahşi hâline koymuştu. Bununla beraber ısrar etmek sayesinde üç yolcu bedbaht çocuğun dilini çözmekte başarılı oldular. Yarı İspanyolca yarı İtalyanca birkaç sözle başına gelenleri anlattı. İtalyan olmayan bu üç yolcu zavallı çocuğun sefaletini anlamışlar, biraz acıdıkları, biraz da vakit geçirmek istedikleri için onu söyletmek üzere para vermeyi eğlence saymışlardı.

      Bu esnada ikinci mevki salona bir kaç kadın giriyor ve üç yolcu, şüphesiz, madamlara gösteriş yapmak için küçük Padu’luya tekrar para veriyorlar. “Al şunu, şunu da al.” diye paraları masanın üzerine atıyorlardı.

      Çocuk paraları cebine koyarak kaba köylü şivesiyle fakat mütebessim ve samimi nazarlar ile usulca teşekkür ediyordu. Sonra yatağına girerek perdesini çekti ve ne yapacağını düşünerek hareketsiz kaldı.

      İki seneden beri doyacak kadar bir şey yemediği için bu parayla evvelâ karnını doyurmağı düşünüyordu. Üzerindeki elbise parça parça döküldüğü için Cenova’ya çıktığı zaman ilk işi düzgünce bir elbise almak olacaktı. İyi kabul edilmek için eli boş gitmektense ebeveynine birkaç para götürmeyi de ümit ediyordu. Bu para hakikaten onun için bir küçük hazine idi.

      Yatağında perdenin arkasında bütün bunları düşünerek kendini daha az acınmaya şayan buluyordu.

      Bu esnada o üç yolcu salonun ortasındaki masanın etrafında içiyorlar, seyahatlerinden, gezdikleri memleketlerden bahsediyorlardı. Bir aralık İtalya’dan bahsetmeye başladılar. Birisi otellerden, diğeri demir yollarından şikâyet etti ve gittikçe kızışarak İtalyan olan herkesin fena olduğuna kadar vardılar. Birincisi Japonların memleketinde seyahati tercih edeceğini, ikincisi İtalya’da hilekâr ve haydut insanlardan başka kimseye tesadüf etmediğini söylüyor. Üçüncüsü de memurların hiç okuma bilmediğini ilave ediyordu. Birincisi bunlar cahil bir millettir, derken ikincisi “Berbat!” diye yardım ediyordu. Üçüncüsü de “Hırsız!” diye bağıracaktı fakat tam bu esnada, herif sözünü bitirmeden sarı ve beyaz madenlerden mürekkep bir para yağmuru masanın, döşemenin üzerinde sıçrayarak bu adamların üstlerine döküldü, Üç yolcu bunun nereden geldiğini anlamak için hiddetle kalktıkları vakit bu defa metelik dolusuna tutuldular.

      “Alınız. Paranız sizin olsun!” Küçük Padu’lu yatağının perdesini açmış bağırıyordu, “Vatanımı tahkir edenlerin sadakasını kabul etmem!”

      Kasım

      OCAK SÜPÜRÜCÜ

1 Pazartesi

      Küçük Padu’lunun hikâyesini isteyen hemşirem Silviya’nın muallimesine vermek için dün akşam bizim Baretti Dairesinin yanında bulunan kızlar kısmına gittim. Burada yedi yüz kız var. Oraya vâsıl olduğum zaman kız talebeler kasımın ilk günlerindeki tatilden dolayı memnun olarak çıkmaya başlamışlardı.

      Mektebin karşısında, sokağın diğer tarafında kolunu duvara, başını da koluna dayamış bir küçük ocak süpürücü duruyordu. Çuvalı, süpürgeleri ve kazıp temizlemeye özgü aletiyle simsiyahtı ve göğsü çatlıyormuş gibi hıçkırarak ağlıyordu.

      İkinci sınıftan iki yahut üç genç kız ilerleyerek niçin ağladığını soruyorlar, küçük ocakçı cevap vermiyor ve ağlamakta devam ediyordu.

      Kızlar,“Söyle bakalım! neyin var, niye ağlıyorsun?” diye tekrar ediyorlardı.

      Kolunu ayırarak pek sevimli olan simasını gösterdi ve otuz onluk karşılığında birkaç ocak temizlediğini fakat dikkatsizlikle delik bir cebine koyarak düşürdüğünü anlattı.

      Zavallıcık dövülmekten korkarak ustasının yanına parasız dönemiyordu. Şimdi alnını kolunun üzerine dayayarak üzgün bir adam vaziyetiyle daha çok ağlamaya başladı.

      Küçük kızlar ciddiyetle birbirlerine baktılar. Diğerleri de, küçük, büyük, fakir, amele kızları ve zengin matmazeller, kalın kartonları kollarının altında olarak gelip toplanıyorlardı. İçlerinden biri, şapkasının üstünde mavi bir tüy bulunan büyükçe bir kız “Benim iki onluktan fazla param yok fakat aramızda toplarız.” diyerek cebinden iki metelik çıkardı. Kırmızılar giyinen diğer biri “Benim de iki onluğum var!” dedi. “Aramızda pekâlâ otuz onluk bulabiliriz.”

      Şimdi “Ameli, Luis, Anna! Bir onluk, kimde onluk var?” diye seslenmeye başladılar.

      Bazılarının defter veya çiçek almak için paracıkları vardı fakat acele ile getirip veriyorlardı. En küçüklerden bazıları da santimler getiriyorlardı. Mavi tüylü kız parayı topluyor ve yüksek sesle sayıyordu.

      “Sekiz, on, on beş, fakat daha lâzım!”

      Muallim yardımcısına benzeyen bir büyük genç kız geldi ve on metelik verdi. Bütün kız talebeler onu tebrik ettiler. Henüz beş metelik eksikti.

      “İşte dördüncü sınıftakiler geliyor, onlarda para vardır.” diye bir küçük bağırdı.

      Dördüncü sınıf talebesi geldi ve onluklar taşmaya başladı. Dalgalanan saçları, berrak tüyleri, ipek kurdeleleriyle türlü türlü renkte giyinmiş bu kızcağızların ortasında bu küçük siyah adamcığı görmek pek hoştu.

      Otuz metelik tamam olduktan sonra yine ufaklıklar yağıyordu. Paraları olmayan küçükler, büyüklerin arasından sıyrılarak onlar da bir şey vermiş olmak için küçük çiçek demetleri götürüyorlardı.

      Birdenbire kapıcı “Müdire Hanım!” diye bağırarak koştu.

      Kızlar bir serçe sürüsünün uçuşması gibi ayrı yollara doğru kaçıştılar. Küçük ocakçı gözlerini silerek sokakta yalnız kaldı. Elleri onluklarla dolu olmakla beraber ceplerinde ceketinin iliklerinden kasketine varıncaya kadar her yerinde birçok küçük çiçek demetleri vardı!

      Böyle zengin ve çiçekli olarak kendini bir kral gibi bahtiyar buluyordu. Fazla iyilik zarar vermez.

      DOSTUM GARRON

4 Cuma

      Tatilimiz iki günden ibaret olmakla beraber Garron’u pek çok zamandan beri görmediğimi zannediyorum. Artık onu tanıyor ve seviyorum. Bütün arkadaşlarım da aynı muhabbeti hissediyorlar.

      Yaramazlar tabii müstesna, çünkü Garron onların fena hareketlerine mâni olur. Bir büyük çocuk bir küçüğe takıldığı veya fena muamele ettiği zaman küçük Garron’u çağırır ve saldırgan rahat durmaya mecbur olur.

      Garron’un babası, şimendiferde makinecidir.

      İki sene hasta olduğu için mektebe devama geç başladı. Bugün sınıfın en büyüğü ve en kuvvetlisidir. Tek eliyle bir sırayı kaldırıyor… Böyle olmakla beraber o pek iyidir.

      Çakı, kurşun kalem, lastik, kâğıt, her ne istenirse iyi kalp ile size geçici olarak verir veya hediye eder.

      Ders esnasında hiç konuşmaz ve hiçbir gürültü yapmaz. Kendisi için pek dar gelen sırasının üzerinde daima sakin geniş sırtı ve omuzlarının arasından СКАЧАТЬ