Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой страница 4

Название: Savaş ve Barış I. Cilt

Автор: Лев Толстой

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-50-1

isbn:

СКАЧАТЬ bağlıysa o kadar az özgür olduğunu görmemek, imkânsızdır.

      Bizi benzerlerimize bağlayan en güçlü, en yıkılmaz, en ağır ve en sürekli bağ; kudret ve iktidar denilen şeydir ve kudret, gerçek anlamında ele alındığında başkasına olan en büyük bağımlılığımızın dile gelişinden başka bir şey değildir.

      Çalışmam boyunca haklı ya da haksız olarak bu hakikate iyice inandım. Ve bundan ötürü 1805, 1807 ve özellikle bu alın yazısı yasasının kendisini çok belirgin bir şekilde gösterdiği 1812 olaylarını canlandırırken5 bu olayları yönettiklerine inanan ama bunlarda bütün öteki katılanlardan daha az bir özgür insani etkinlikte bulunan kimselerin yaptıklarına ve davranışlarına önem vermedim.

      Onların etkinliklerine, benim inancıma göre tarihi yöneten alın yazısı yasasının ve özgür hareketler yaptıktan sonra insanı, bu hareketlerin özgür olduğuna ikna etme amacı güden bir yığın akıl yürütme tasarlamaya götüren ruh bilimsel yasanın örnekleri olmaları bakımından ilgi duydum.

KONT LEV TOLSTOY

      BİRİNCİ BÖLÜM

      I

      “Eh bien, mon Prince Gènes et Lucques ne sont plus que des apanages, des kasaba de la famille Buonaparte. Non, je vous préviens que si vous ne me dites pas que nous avons la guerre, si vous vous permettez encore de pallier toutes les infamies, toutes les atrocités de cet Antéchrist -ma parole, j’y crois- je ne vous connais plus, vous n’êtes plus mon ami, vous n’êtes plus benim sadık hizmetkârım, comme vous dites. Pekâlâ pekâlâ, hoş geldiniz. Je vois que je vous fais peur, oturun ve anlatın bakalım.”6

      İmparatoriçe Mariya Feodorovna’nın en tanınmış nedimelerinden ve sırdaşlarından Anna Pavlovna Şerer; 1805 Temmuz’unda tertiplediği gece toplantısına ilk gelen davetli olan, en nüfuzlu devlet memurlarından Prens Vasili’yi işte bu sözlerle karşılamaktaydı. Birkaç gündür öksürüyordu Anna Pavlovna; demesine göre, grip olmuştu (O zamanlar pek ender kullanılan, yeni bir sözcüktü grip.) ve o sabah, kırmızı giysili bir uşakla herkese yolladığı pusulalarda şu ifade yer almaktaydı:

      Si vous n’avez rien de mieux à faire, monsieur le Comte (ya da mon Prince) et si la perspective de passer la soirée chez une pauvre malade ne vous effraie pas trop, je serais charmée de vous voix chez moi entre sept et dix heures. Annette Scherer. 7

      Böyle karşılanmaktan hiç mi hiç etkilenmeksizin cevap verdi prens:

      “Dieu, quelle virulente sortie!”8

      Bir dizi büyük nişanla süslü saray üniforması vardı üzerinde, üniformayı çorap ve iskarpinler tamamlıyordu, ablak yüzünde duru bir ifade dalgalanıyordu.

      Atalarımızın sadece konuşmak için değil, bazen de düşünmek için kullandıkları Fransızcayı özenli ve biraz da özentili bir tarzda konuşuyordu. Saçlarını yüksek sosyetede ve sarayda ağartmış ileri gelen insanlara özgü, koruyucu ve yumuşak perdelerle örülüydü sesi. Kokulu ve parıl parıl parlayan kel kafasını gözler önüne seren bir hareketle eğilip nedimenin elini öptükten sonra, bir divana rahatça yerleşti.

      “Avant tout, ditesmoi comment vous allez, chère amie.”9

      Yine aynı şekilde söylemişti bunları. Tonunda, nezaket ve sevginin altından yükselip belirginlik kazanan bir kayıtsızlık ve hatta alaycılık vardı.

      “Ne olur, içimi rahatlatın…” diye devam etti.

      “Manen acı çeken bir insan nasıl iyi olabilir? Böyle bir zamanda duygulu olup da rahat olabilen kimse kaldı mı?” diye cevap verdi Anna Pavlovna. “Bütün gece kalacaksınız umarım?”

      “İngiliz Büyükelçisi’nin toplantısını unuttunuz galiba. Günlerden çarşamba bugün. Orada bulunmam gerek. Kızım gelip alacak beni…”

      “O toplantı ertelendi sanıyordum. Je vous avoue que toutes ces fêtes et tous ces feux d’artifices commencent à devenir insipides.”10

      “Bu arzunuzdan haberli olsalar toplantıyı ertelerlerdi şüphesiz.” diye karşılık verdi Prens. Kurulu saat gibi, kendisi de inanmaksızın laf olsun diye söylemişti bunları.

      “Ne me tourmentez pas. Eh bien, qu’aton décidé par rapport à la dépèche de Novosiltzoff? Vous savez tout.”11

      Prens, canının sıkıldığını belli ederek soğuk bir şekilde cevap verdi:

      “Ne desem ki? Qu’aton décidé? On a décidé que Buonaparte a brûlé ses vaisseaux, et je crois que nous sommes en train de brûler les nôtres.”12

      Ta ne vakittir ezbere bildiği bir rolü okuyan bir oyuncu gibi uyuşuk ve ilgisiz bir sesle konuşuyordu hep Prens Vasili. Buna karşılık Anna Pavlovna Şerer’se kırkına merdiven dayamış olmasına rağmen canlı mı canlı ve coşku doluydu.

      Coşkunluk, bir çeşit toplumsal işlevi hâline gelmişti onun; öyle ki katiyen coşkunluk gerektirmeyen durumlarda bile, sırf kendisini tanıyanların beklentisini boşa çıkarmamak için kendisini coşkunluk gösterisine girişmek zorunda hissederdi. Yüzünde sürekli dalgalanan ihtiyatlı gülümseyiş ise -solgun görünüşüne her ne kadar uymasa da- tıpkı şımarık çocuklar gibi bu sevimli kusurunun daima bilincinde olduğunu ortaya koymaktaydı. Gelgelelim bu kusurunu düzeltmek niyetinde de değildi, ayrıca bunu zorunlu görmüyordu; kaldı ki düzeltmek istese de düzeltemezdi zaten.

      Siyaset hakkındaki tartışma ilerledikçe Anna Pavlovna iyiden iyiye aşka gelip coşuyordu.:

      “Hayır! Avusturya’dan söz açmayın bana lütfen! Belki de ben bu işlerden hiçbir şey anlamıyorum ama bildiğim bir şey varsa o da Avusturya’nın savaşı hiçbir zaman istememiş olduğu ve şu anda da istemediğidir. Bize düpedüz ihanet ediyor Avusturya ve Avrupa’yı Rusya kurtaracaktır, Rusya kurtarmalıdır. Tek başına! Velinimetimiz, kutsal görevini gayet iyi biliyor ve bu görevi eksiksiz şekilde yerine getirecektir. İşte benim yürekten inandığım biricik şey, bu! Bizim gönlü yüce, eşsiz İmparatorumuza şimdi dünyanın en soylu rolünü oynamak düşüyor ve Efendimiz öylesine erdemli, öylesine hak hukuk bilen bir insandır ki Tanrı onu yalnız bırakmayacak ve işini kolaylaştıracaktır. Hiç şüpheniz olmasın; Efendimiz, bugün bu alçak katilin kişiliğinde bir kat daha korkunçlaşan devrim ejderhasını ezecektir! Doğruyu kurtaracak olan sadece bizleriz, bunu iyi belleyin. Kime güvenebiliriz, sorarım size?.. İngiltere, o bezirgân zihniyetiyle İmparator Aleksandr’ın ruh asaletini anlamayacaktır ve anlayamaz da. Bakın, Malta’yı boşaltmayı reddetti! Bekleyip görmek istiyor, hep bir art niyet arıyor hareketlerimizde. Ne cevap verdiler Novosiltzof’a? Koca bir hiç! Kendi adına en ufak bir şey bile istemeyen, istediği bütün her şeyi dünyanın iyiliği için isteyen İmparator’umuzun feragatini anlamadılar, anlayamazlar da. Peki ya ne vadettiler? Yine kocaman bir hiç! Vadeder gibi göründüklerini de yerine getirmeyecekler, СКАЧАТЬ



<p>5</p>

1812 olayları üzerine yazmış olan herkesin, bu olaylarda çok özel ve alın yazısına benzer bir şey gördüklerini belirtmek gerekir. (y.n.)

<p>6</p>

“Eveeet, Prensim, Cenova ve Lucques, Buonaparte ailesinin birer hasından, birer yurtluğundan başka bir şey değiller artık. Yooo, sizi hemen uyarayım ki bana savaşa gireceğimizi söylemediniz ve bu deccalin -inanın, ne söylediğimi biliyorum ve inanarak söylüyorum- bütün alçaklıklarını, bütün iğrenç canavarlıklarını örtbas etmekte diretecek olduğunuz takdirde sizi defterden silerim; benim dostum, kendi deyişinizle, sadık hizmetkârım olmazsınız artık. Pekâlâ pekâlâ, hoş geldiniz. Sizi korkuttum herhâlde, oturun ve anlatın bakalım.”

<p>7</p>

Sayın Kont hazretleri (ya da Prensim), yapacak daha iyi bir şeyiniz yoksa ve geceyi zavallı bir hasta kadının evinde geçirmek ihtimali sizi pek fazla korkutmuyorsa saat yedi ile on arasında aramızda bulunmanız beni mutlu kılacaktır. Annette Şerer.

<p>8</p>

“Aman Tanrı’m, bu ne şiddet!”

<p>9</p>

“Her şeyden önce sağlığınız nasıl onu söyleyin bana, sevgili dostum.”

<p>10</p>

“İtiraf edeyim ki bütün bu toplantı ve eğlenceler gittikçe tatsızlaşmaya başladı.”

<p>11</p>

“Üzmeyin beni, ne olur. Ne diyecektim? Eveeeet! Novosiltzof’un telgrafı konusunda nasıl bir karar alındı kuzum? Siz her şeyi bilirsiniz.”

<p>12</p>

“Nasıl bir karar?.. Bonapart’ın bütün gemilerini yakmış olduğu kararına varıldı ve öyle sanıyorum ki biz de şu anda kendi gemilerimizi yakmaktayız.”