Название: Avonleali Anne
Автор: Люси Мод Монтгомери
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-891-5
isbn:
“Tabii bana konuşma fırsatı verirse…” diye düşündü üzgün bir şekilde, yolu ayıran çitlerden atlayıp tarlalardan geçerek yolu kısalttığı o rüya gibi ağustos akşamının altın ışıklarında. “İdama götürülen insanların nasıl hissettiklerini şu anda çok iyi anlayabiliyorum.”
BÖLÜM 3
BAY HARRISON’IN EVİNDE
Bay Harrison’ın evi, sık bir ladin korusunun karşısında, alçak saçaklı, kireç badanalı eski usul bir yapıydı.
Bay Harrison, sarmaşıkların gölgelediği verandasında oturmuş, üzerinde gömleği akşam piposunun keyfini çıkarıyordu. Yoldan kimin geldiğini anladığı anda derhâl ayağa kalkıp evine fırladı ve kapıyı kapattı. Bunun sebebi rahatsız edici bir şaşkınlık hissiydi. Bir önceki günün öfke patlamasının getirdiği mahcubiyetin de hatırı sayılır bir katkısı vardı bu hareketinde. Fakat bu durum Anne’in kalbindeki geri kalan cesaret kırıntısını da süpürmüştü.
“Şu anda çok öfkeliyse acaba yaptığımı öğrenince neye dönüşecek?” diye perişan hâlde düşünüyordu Anne, kapıya vurduğu sırada.
Kapıyı açan Bay Harrison’ın yüzünde ürkek bir gülümseme vardı. Yumuşak ama dostane, bir miktar da gerginlik barındıran bir ses tonu ile genç kızı içeri davet etti. Piposunu kenara koyup ceketini giydi. Sonra aşırı tozlu bir koltuğa oturmaya davet etti genç kızı. Bu kabul yeterince nazik olabilirdi. Tabii kafesinin parmaklıkları arasından altın gözleriyle haince bakan ispiyoncu papağan olmasaydı… Anne oturur oturmaz Zencefil şöyle bağırdı:
“Aman aman, bu kızıl kafalı süprüntü buraya neden geliyor acaba?”
Bay Harrison’ın mı yoksa Anne’in mi yüzünün daha çok kızardığını kestirmek güçtü.
“Sen o papağana aldırma.” dedi Bay Harrison, Zencefil’e öfke dolu bir bakış atarken. “Hep saçma sapan şeyler söyler. Onu denizci olan kardeşimden almıştım. Denizciler de pek münasip dille konuşmazlar. Papağanlar da çok taklitçi kuşlardır.”
“Öyledir herhâlde.” dedi zavallı Anne. Neden oraya gittiğini hatırlamış, gücenikliğini bastırmıştı. Eğer bir adamın Jersey ineğini bilgisi ve rızası olmadan düşüncesizce satıvermişseniz papağanının tatsız şeyler söylemesine aldırmamanız gerekir. Neyse, “kızıl kafalı süprüntü” normal zamanlarda olduğundan daha uysaldı.
“Size bir şey itiraf etmeye geldim Bay Harrison.” dedi kararlılıkla. “Şey… Jersey ineği ile ilgili.”
“Aman aman!” diye haykırdı Bay Harrison gergince. “Gene mi daldı tarlama? Neyse boşver, önemli değil. Fark etmez zaten, hiç sorun değil. Dün fazla aceleci davrandım. Tarlaya girdiyse de sorun değil.”
“Ah, keşke öyle olsaydı!” diye iç çekti Anne. “Ama on kat daha kötüsü oldu. Ben…”
“Aman aman, buğday tarlama mı girdi yani?”
“Hayır, hayır… Buğdaya değil. Ama…”
“O zaman lahana tarlama girdi demek ki! Benim panayır için yetiştirdiğim lahana tarlama daldı.”
“Lahanalar da değil Bay Harrison. Size her şeyi anlatacağım. Bunun için geldim zaten. Ama lütfen sözümü kesmeyin. Siz sözümü kesince geriliyorum. Müsaade edin ne olduğunu anlatayım ve bitirinceye kadar bir şey söylemeyin… Sonra çok şey söyleyeceğinizden şüphem yok.” diyerek sözlerini tamamladı. Son cümleyi sadece aklından geçirmişti.
“Tek kelime daha etmeyeceğim.” diyen Bay Harrison dediğini yaptı. Ancak Zencefil’i bağlayan herhangi bir sözleşme hükmü yoktu ve pat pat konuşmaya devam etti. Aralıklı olarak “kızıl kafalı süprüntü” demeye devam etti. Ta ki Anne delirir gibi oluncaya dek.
“Dün Jersey ineğimi ağılımıza kapatmıştım. Bu sabah Carmody’e gittim. Döndüğümdeyse yulaf tarlanızda bir Jersey ineği gördüm. Diana ile birlikte onu oradan kovalayarak çıkardık. Ne kadar zorlandığımızı tahmin bile edemezsiniz. Sırılsıklam olmuştum, yorgun ve sinirliydim. Tam o sırada Bay Shearer geldi ve ineği almayı teklif etti. Orada öylece yirmi dolara sattım ineği. Yanlış yaptım. Tabii ki beklemeli ve Marilla’ya danışmalıydım. Ancak düşünmeden iş yapmak gibi kötü bir huyum var. Beni tanıyan herkes bunu söyleyecektir size. Bay Shearer derhâl ineği aldı ve akşamüstü treniyle yolladı.”
“Kızıl kafalı süprüntü!” dedi Zencefil, derin bir küçümseme içeren bir tonda.
O sırada Bay Harrison, papağan dışında herhangi bir kuşu dehşete düşürecek bir yüz ifadesiyle ayağa kalktı ve Zencefil’in kafesini yan odaya koyup kapıyı kapattı. Zencefil, çığlık atıp küfretti ve namının hakkını verdi. Ancak yalnız bırakıldığını anladığı anda somurtkan bir sükûnete gömüldü.
“Kusuruma bakma ve devam et.” dedi tekrar oturan Bay Harrison. “Denizci kardeşim bu kuşa hiç terbiye vermemiş.”
“Eve gittim ve çaydan sonra süt ağılına uğradım. Bay Harrison…” Anne öne doğru eğildi, bilindik çocukça hareketiyle ellerini birleştirip Bay Harrison’ın mahcup yüzüne gri gözleriyle yalvarırcasına baktı. “İneğimin hâlâ ağılda kapalı olduğunu gördüm. Bay Shearer’a sattığım sizin ineğinizdi.”
“Aman aman!” diye haykırdı Bay Harrison. Bu beklenmedik netice karşısında müthiş şaşırmıştı. “Ne kadar da sıra dışı bir şey!”
“Kendimin ve başkalarının başını belaya sokmam kesinlikle sıra dışı bir şey değil.” dedi Anne üzülerek. “Bununla tanınırım. Bu yaşımda bunu aşmış olmam gerekirdi. Gelecek mart on yedi olacağım. Ama galiba değişmemişim. Beni affedeceğinizi ümit etmek büyük bir temenni olur muydu Bay Harrison? İneğinizi geri almak için artık çok geç maalesef. Ama parası burada. Ya da isterseniz benim ineğimi alabilirsiniz. Kendisi iyi bir inektir. Olanlardan dolayı ne kadar üzüldüğümü anlatamam.”
“Hay aksi!” dedi Bay Harrison çabucak. “Tek kelime daha etmeyin bayan. Eğer bir anlamı olmayacaksa. Bir anlamı ya da sonucu olmayacaksa. Bazen kazalar olur. Ben kendim de bazen çok aceleci oluyorum bayan, çok aceleci hem de. Ama düşündüğümü söylemeden edemiyorum ve insanlar beni böyle kabul etmeliler. Eğer o inek lahanalarımın arasına girmiş olsaydı… Neyse boş ver, girmedi ve sorun yok. Sanırım bunun karşılığında sizin ineğinizi almak isterim. Madem ondan kurtulmak istiyorsunuz.”
“Çok teşekkür ederim Bay Harrison. Kızmadığınıza sevindim. Bundan korkuyordum çünkü.”
“Dün СКАЧАТЬ