Bu kadar şıpsevdi olan bir gencin uzun boylu hanım gibi ilk defa vapurda gördüğü kadına o kadar ehemmiyet vererek takip etmesini tuhaf mı karşılıyorsunuz?
Bu hâl asıl şıpsevdilerde bulunur. Onlar sair adamların aylarca müddet zarfında elde edemeyecekleri bir irtibatı bir anda elde ederek emellerine nail olmak hususunda her gayreti göze aldırırlar. Fakat bıkıp usanmaları dahi yine bu kadar hızlı olur.
Behçet Bey evli değildir. Zaten şık ve centilmen olmak için evli bulunmamak zaruri değil ise de pek hoş da karşılanmaz. Kendisi bayağı muteber bir familyadandır. Pederi vefat etmiştir. Vefatı sair babalar gibi oğluna borç bırakarak değil; emlak ve geliri üzerinden ayda kırk, elli lira kadar gelir bırakarak vefat etmiştir. Bir validesi vardır ki oğlu ile beraber görenler anası değil; kız kardeşi zannederler. Zira kadıncağız, merhum zevcine on üç yaşında iken varmış on beş yaşında Behçet’i doğurmuş olduğundan şimdi kırk bir, kırk iki yaşlarında varsa da kendi güzelliğini muhafazaya muvaffak olduğu cihetle otuz beş yaşında kadar bile görünmez.
Bunların İstanbul’da Aksaray civarlarında güzel bir hanesi olduğu gibi Boğaziçi’ndeki … köyünde dahi küçük ve fakat gayet güzel bir de yalıları vardır.
Validesinden başka Behçet’in bir de halası varsa da o kadın evli ve evi ayrı olduğundan Behçet Bey, kendi evinde veyahut mevsim hasebiyle yalnız bir validesiyle ikamet eder. Evinde kalabalık bulunmasını ne kendisi ve ne de validesi sevmediğinden hem hizmetçilik hem de vekilharçlık hizmetini görmek için bir Vanlı Ermeni, bir erkek aşçı ve haremde iki cariyeden başka bir de Petraki isminde bir Rum vardır ki konakta bulundukları zaman seyislik ve ispirlik5 hizmetlerini birlikte görür ve yalıda bulundukları zaman dahi kayıkçılık işlerini yapar.
İşte Kazancılar Yokuşu’na kadar uzun boylu hanımı takip eden Behçet Bey böyle bir Behçet Bey’dir.
Necati’ye gelince:
Bu zatın hakikaten hususi hâlleri incelenmeye değer şeylerdendir.
Kendisi otuz beş yaşından ziyade ve kırk yaşından noksan bir adamdır. Boyu kısa ve vücudu epeyce şişman olduğundan boyu bosu, endamı ile hiç de dikkat çeken birisi değildir. Ancak koyu kumral sakalı yüzüne epeyce yakışması ve siyah gözlerinin parıl parıl parlamasıyla bu adamda büyük bir zekâ bulunduğuna delalet eder.
Burnu epeyce hürmetli ve ağzı bayağı büyük olduğundan bunları güzel bir ağız ve güzel bir burun olmak üzere tavsiyeye imkân yoktur.
Kendisi ne zengin ve ne de fakirdir. Maliye Nezaretinde yedi sekiz yüz kuruşluk bir memuriyette bulunuyor ise de yirmi seneden beri oraya hizmet ettiği hâlde ancak maaşı bu dereceye varabilmiştir. Bundan sonrası için de maaşının artabileceğine dair bir ümidi yoktur. Şu kadar var ki Hoca Paşa taraflarında bir kâgir evi kirada olduğu gibi Galata’da dahi iki dükkânı bulunduğundan bunların da bin kuruşa yakın kiralarıyla Necati Efendi kanaatle, mesutça yaşayabiliyor.
Bu zat bir muntazam tahsil görmemiştir. Ancak her şeyi merak etmiştir. Bu hâlde bulunan adamların ömürleri müddetince ilimle uğraşacakları malumdur. Dolayısıyla Necati Efendi hâla hangi caminin, hangi medresenin dersinin övüldüğünü görürse devama başlar. Hangi muallimin tabii ilimler konusunda pek mahirce izahlar verdiğini işitirse onunla hemen tanışıp görüşür. Matematik ilmine merakı hasebiyle mesela Vidinli Tevfik Paşa Hazretleri derecesinde bu ilmini geliştirmek için gayret sarf eder. Yine astronomi ilmindeki merakı hasebiyle müneccim Mösyö Kumbari’ye varıncaya kadar her tarafa başvurur. Ehli tasavvuf ile bulunursa mükemmel bir derviş kesilir. İlim erbabı ile bulunursa kendisinden daha istekli olmaz. Felsefi ilim erbabı ile bulunduğu zaman fevkalade filozof görünür. Her şeyi merak eder, her merakı arkasında aylarca senelerce dolaşıp bir dereceye kadar arzularına nail de olur.
Kendisinden daha âlim bir adam görürse ona talebe olmayı bir şan sayar. Kendisinden daha cahil bir adam bulunduğu zaman ise muallimlik mertebesine varır.
Ettiği bahislerden daima istifade olunur. Öyle cahiller gibi saçmalamaz.
Necati Efendi’nin hâlinde bulunan bir adamın ahlakının fena olması düşünülemez. Böyle adamlara bazı kimseler “kalender” tabir ederler ise de bu tabir Necati Efendi için caiz olamaz. Necati Efendi işret etmez. Tütün bile içmez. Bu dahi tıbbi ve fizyolojik olarak okuduğu kitaplardan, onların insana ne gibi zararlar verdiğini bildiği için nefret edip uzak durur.
Hatta evli dahi değildir. Sebebinin ne olduğunu izah edelim mi? Yunan filozoflarından bilmem hangisi demiş ki: “İnsan gençken evlenirse pek acele etmiş olur. Yaşını geçtikten sonra evlenirse o hâlde dahi vakit geçmiş olur.”
Şimdi Necati Efendi böyle hikmetli ve felsefi bir cümle işitir de onu halledinceye kadar evliliğe nasıl karar verebilir? İşte otuz beş yaşını geçtiği hâlde henüz bu hikmeti halledememiş. İhtimal ki yakın vakitte evlilik zamanının geçmiş olduğunu hakikaten görür de meseleyi katiyen halleder yani bir daha hiç evlenmemeye karar verir.
Bu adam asla yalan söylemez. Filozof geçinen bir adam için yalan söylemeye tenezzül etmek mümkün olur mu?
İnsanlara hiçbir fenalık dahi düşünmez. Bu da filozofluk şanındandır. Ancak kendi felsefi fikirlerine ters gelen şeylere o kadar hiddetle ve şiddetle karşı çıkar ki işte o zaman bütün dünyayı yıkıp altüst etmiş olsa yine hiddetini yenemez.
Necati Efendi evli değildir ama epeyce kalabalık bir aileye bakmaktadır. Kendisinden üç yaş küçük bir kız kardeşi ve onun bir kocası ve üç çocuğu. Eniştesinin hâl ve vakti dahi yerinde olmadığından ev işlerini özellikle kendi üzerine almıştır. Eniştesi kazanabildiği para ile karısının, çocuklarının yalnız üstlerine başlarına bakabilir. Bir de yaşlı ve kötürüm teyzesi vardır ki Necati Efendi ona dahi validesi nazarıyla bakar. Bunlardan başka kendisinin ahiret evladı edindiği bir kız vardır. Fakat bu kızı terbiye için kendi fikirlerine o kadar bağlamıştır ki kız dahi yirmi iki yaşına geldiği hâlde evlilik için henüz erken mi yoksa vakit mi geçmiş olduğunu hâla kararlaştıramamıştı. Bu konuda dahi babasının vereceği kararı beklemekteydi.
Necati Efendi’nin, Behçet Bey ile dost olmasına sebep, Behçet’in gayet serbest bir adam olması ve fikirlerini hiçbir kimseden gizlemeyerek sözünü daima açık söylemesidir. Necati zaten devamlı Boğaziçi’nde ve Behçet’in oturduğu … köyünde oturuyordu. Sabah akşam vapurlar ile köye gidip gelirlerken yolda sohbet ederlerdi. Fikirlerinin bu suretle ifade edilmesi, bu iki adam arasında bir dostluk oluşturmuştu. Bu dostluk, öyle birbirinin hususi işlerine karışacak derecesinde sıkı sıkı bir şey değildi.
Zaten birisi yirmi altı yirmi yedi ve diğeri otuz yedi otuz sekiz yaşlarında olan ve birisi şık ve centilmen ve diğeri filozof bulunan iki adamın o kadar sıkı fıkı dost olmaları mümkün olabilir mi?
Meğerki hikâyemiz gibi bir vaka bunlar arasındaki münasebete bir kat daha kuvvet vere!
ALTINCI BÖLÜM
TAHKİKAT
Pazar akşamını yani pazartesi gecesini Bağlarbaşı’nda СКАЧАТЬ
5
At arabası sürücüsü.