Kadife Yapraklar. Mehmet Özer Kazancı
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kadife Yapraklar - Mehmet Özer Kazancı страница 2

Название: Kadife Yapraklar

Автор: Mehmet Özer Kazancı

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-60-7

isbn:

СКАЧАТЬ noktasından elbette caiz değildir”.

      5- Dilimiz zamanla öyle bir muğlâk ve karışık hale geldi ki, insanlarımız artık kendi dillerini anlamıyorlardı. Yazı dili ile konuşma dili arasında büyük bir uçurum oluştu. Oysa “lisan-ı tekellüm ile lisan-ı kitabet birbirinden farlı değildir”.

      6- Muhatabın anlayamadığı bir edebiyatın dilinde eksiklik vardır, kusur vardır. Çünkü “söylemek ve yazmaktan maksat, bir fikri başkalarına anlatmaktır. O zaman niçin herkesin anlayacağı surette” yazmayalım. Dilimiz geçmişte bu “illet ile malûldü” . Bunu ilaç edenler başka bir hastalığa düşürdüler dilimizi. İngilizce, Fransızca, Almanca gibi batı dillerinden yabancı sözcükler almaya başladılar. Dilimizin yeni derdi bu.

      7- Yabancı dillerden yeni terim, yeni deyiş ve deyimler adına aldığımız sözcüklerin yerine, kendi dilimizden bunları türetmeye çalışmalıyız. Olanaksızsa, dilimize “tev’em/ ikiz” diller olan Arapçadan, Farsçadan yararlanabiliriz. Değil yalnız dil, hiçbir şey kendiliğinden hâsıl olmamıştır.

      8- Özet olarak: “lisanımızın tekâmülünü, istikbâl-i edebimizin te’minini istiyorsak…. Bu meseleye, bu meseleye-i lisanîyeye bir sai’-yi ciddi ve hakiki ile tevessül ve teşebbüs etmeliyiz”.

      Fethi Safvet’in yazısı gibi, Ahmet Medeni’nin imzasıyla yayımlanan bu yazıda da dilin sadeleştirilmesi konusunda gereken adımların bir an önce atılmasına doğru bir çağrı vardır. Dil o kadar anlaşılmaz bir duruma gelmiştir ki, artık okurlar yazarların ürünlerini izlemekte zorlanmaktadırlar. Edebiyatta kullanılan dil, günlük konuşmada kullanılan dilden fazlaca farklı olmamalıdır. Yabancı sözcük ve terkiplerden arındırılmalıdır. Ancak batıya yaklaşım sonucu dile sızmaya başlayan deyim ve deyişlere de dikkat edilmelidir. Onlar da zamanla dilimizi zedeleyebilir. Bu sorunu çözmek için sözcük üretimine gidilebilir. Bu konuda Arapça ve Farsçadan yararlanmak, dilimizi batı dillerinin sömürgeciliğinde çiğnenmeye bırakmaktan daha doğrudur. Arapça ile Farsça, dilimizin ikizleri gibidir. Beraber yaşamışlar, gelişmişler. Birbirlerine yabancı sayılamazlar.

      İki yazı da aynı amaç ile kaleme alınmıştır. Ancak Fethi Safvet’in yazısı dil bakımından daha sade, daha yalındır. Çok daha kolay anlaşılır bir niteliğe sahiptir. Sanki yazısını kaleme alırken, ileri sürdüğü düşüncelerin doğrultusunda hareket etmeyi yeğlemiştir. Sözcüklerden öz Türkçe olanlarını seçmiş, cümlelerden en kolay anlaşılır olanlarını kullanmaya özen göstermiştir. Bu konuda büyük bir dereceye kadar başarılı olmuştur. Oysa Ahmet Medeni’nin yazısında Osmanlı Türkçesinin etkisi, diğer yazılarında olduğu gibi, bütün ağdalığıyla, ağırlığıyla devam etmektedir. Bu yüzden yazısında ileri sürdüğü sadeleşme tezi, bir iddianın ötesine geçmemiştir. Sözde, havada kalmıştır. Bunu, daha sonradan gerek Maarif dergisi gerekse de diğer gazete ve dergilerimizde yayımladığı şiir ve yazılarından da öğreniyoruz8.

      Ya Fethi Safvet söylediklerinin ne kadar arkasında durmuştur, uygulamaya çalışmıştır?

      Fethi Safvet aslında bu yazıdan sonra elini eteğini edebiyat dünyasından çekmiştir. Değil dil konusunda, edebiyatla ilgili hiçbir konunun peşinde olmamıştır. Havadis gazetesinde katkısı olmuş mu olmamış mı, bu gazetenin tüm koleksiyonları elimizde bulunmadığı için- bilmiyoruz. Fakat Maarif dergisinden sonra çıkan yayın organlarımızın hiçbirinde adına rastlamıyoruz9. Maarif dergisinde de yayımlamış olduğu yazılarının sayısı dört yazıyı geçmemektedir10. Edebiyattan böyle erken uzaklaşmasının nedenlerini kesin olarak bilmemekle birlikte, birinci dünya savaşının başlamasıyla askere alınması, bu nedenlerden biri olarak düşünülebilir. Uzun bir süre memleketken uzak cephelerde savaşmıştır. Savaş sırasında tutsak düşmüştür. Serbest bırakılınca İstanbul’a yerleşmiş ve burada hayatının yönü, yordamı değişmiştir. Resim ve heykeltıraş sanatlarına kendini vermiştir.

      Demek istediğim, dili sadeleştirme amacıyla yazılan bu yazılardan beklenen sonuçlar elde edilmemiştir, edebiyat ortamını fazlaca etkilememiştir. O tarihlerde, hatta daha sonra çıkan dergi ve gazetelerimizde kullanılan kapalı, yapmacık, yapay, zor anlaşılır dil, olduğu gibi yolunu alıp yürümüştür. Ancak bu yazılar, edebiyat tarihimizde birer farklı metin olarak yerlerini almışlardır.

      Aslında Türk edebiyatında sadeleştirme hareketi çok erken başlamıştır. Şinasi’nin “umum halkın kolaylıkla anlayabileceği” bir edebiyat dili peşinde olması, Ziya Paşa’nın edebiyatı “ ‘avam beyninde/ arasında” araması, Ali Suavi’nin bilinçli olarak sade bir dil kullanması, Mütercim Asım’ın, Şemsettin Sami’nin dil ile ilgili çalışmaları, Mehmet Emin Yurdakul’un “Türkçe Şiirler” adlı eseri etrafında yapılan tartışmalarla başlamıştır11. Ancak ikinci meşrutiyetten sonra gerçek kıvamını bulmuştur. Selanik’te çıkarılan Genç Kalemler12 dergisinin etrafında toplanan yazarlar, bu konuyu ciddiyetle benimsemiş, ele almış ve ilk doğru temellerini atmışlardır. Bunların Başında Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem gelir. Ömer Seyfettin›in dergide dizi halinde yayımladığı “Yeni Lisan” başlıklı yazılarının birincisi13, dilde sadeleşme hareketinin bildirgesi sayıldığı gibi, milli edebiyat akımının ilkelerini beraberinde getiren bir yazı niteliğinde olduğu şeklinde de değerlendirilmektedir14.

      O yazının, dili sadeleştirme konusunda içerdiği temel ilkeleri, Türk araştırıcıları şu şekilde özetlemektedirler:

      1- Arapça ve Farsça gramer kurallarının kullanılmaması, bu kurallarla yapılan terkiplerin kaldırılması,

      2- Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçede söylendikleri gibi yazılması,

      3- Başka Türk Lehçelerinden kelimeler alınmaması,

      4- İstanbul konuşması esas alınarak yeni bir yazı dilinin meydana getirilmesi.

      5- Dil ve edebiyatın doğu-batı taklitçiliğinden kurtarılması,

      Başlangıçta kimi edebiyatçılar tarafından tepki ile karşılanan ve sert tartışmalara yol açan bu ilkeler, daha sonra herkes tarafından kabul edilmiştir. Çünkü arkasında duranlar olmuştur. Doğruluğunu, verdikleri ürünlerle saptayanlar olmuştur. Yazı, Genç Kalemler dergisinden ya tümüyle ya da önemli bölümlerinden alıntılar yapılarak bazı basın organlarında tekrardan yayımlanmıştır15. Daha önemlisi, dili sadeleştirme konusunda hangi yöntemlere başvurulması gerektiği birer birer öne sürülmüş, anlatılmış ve açıklanmıştır. Yani yalnız dilin yaşadığı sıkıntıların nedenlerini ileri sürmekle yetinilmemiştir. Bu nedenlerin önüne geçilmesinin metotları da söz konusu edilmiştir. Yukarıdaki ilkeleri yeniden incelediğimizde, tek bunları görmekteyiz. Oysa asıl yazı, on altı yan başlıkla birkaç sütunda yayımlanmış uzun bir yazıdır16. “Türkçe Muvazenesini kaybetmiştir” kaygısından yola çıkarak, Türkçeye dengesini kazandırmak amacıyla yazılmış ve günümüz Türkçesinin СКАЧАТЬ



<p>8</p>

Bu konuda Ata Terzibaşı şunları söylemektedir: Ahmet Medeni “dilde sadeleşmeyi savunmakla birlikte bunu da – şiirde olduğu gibi- pek başaramamıştır”. Bkz: Kerkük Şiirleri, kitap 2, sayfa 228.

<p>9</p>

Ata Terzibaşı Kerkük Matbuat Tarihi kitabında Fethi Safvet’in adını ne Havadis gazetesi ne de vefat ettiği tarihine kadar çıkan diğer gazete ve dergilerde katkısı olan yazarlar arasında göstermemiştir.

<p>10</p>

Bunlar sırasıyla 2. , 3. , 4. Ve 5. sayılarda (Bir Mektup), (Yazmak Sanatı), (lisana Dair – 1) ve (Lisana Dair- 2) başlıklarıyla yayımlanmışlardır. İlk iki yazının yeni harflerle metni için bkz: Ata Terzibaşı ve Suphi Saatçi’nin adı geçen eserlerine. Bu araştırmada söz konusu ettiğimiz (lisana Dair) yazılarını araştırmanın sonuna aktarmış bulunuyoruz.

<p>11</p>

İslam Ansiklopedisi (1996) Genç Kalemler maddesi, cilt 14, sayfa 21-23. Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul.

<p>12</p>

Genç Kalemler dergisi, 8 sayı çıkan “Hüsün ve Şiir” dergisinin uzantısıdır. Adı 9. sayıdan itibaren “Genç Kalemler” olarak değiştirilmesiyle yayın hayatına 1911’de bailamıştır. Dört cilt halinde toplam 33 sayı çıkan dergi, Balkan Savaşı sırasında, Selanik bçlgesinin Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasıyla Kasım 1912’de yayın hayatına son vermiştir.

<p>13</p>

Bu birinci yazı derginin 2. cilt, Nisan 1912 tarihinde yayımlanmıştır.

<p>14</p>

Ahmet Bozdoğan (2007) birinci Yeni Lisan Makalesini Milli Edebiyat Akımının Bildirgesi Olarak Okumak. C. Ü. İlahiyat Fakültesi dergisi. X1/2, sayfa 251- 266.

<p>15</p>

Nazım H. Polat (2020) Yeni Lisan”da Divan Edebiyat Eleştirisi. Türk Dili. Yıl 69, sayı 821, sayfa 18- 29

<p>16</p>

Yazının tam metnine: internet arama sistemleri yoluyla (Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” birinci makalesi) adresiyle ulaşabilirsiniz.