Название: Arasat Meydanı
Автор: Smagul Elubay
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-36-7
isbn:
Ocak başları tertemizdi. Sofralar seriliydi. Sofralar, Kalaşnikov’un hiç görmediği bauırsak9, süzülmüş yoğurttan yapılan tuzlu ve kurutulmuş yiyecek, peynir, darıdan yapılmış tatlılarla dolup taşıyordu.
– Bana bir yoksulun evini gösterir misiniz? Dedi Kalaşnikov.
– Demin girdiğiniz ev, yoksul bir kimsenin eviydi, diye yanıtladı Şarip. Girmiş oldukları Bulış’ın eviydi.
– Ne kadar hayvanı vardır onun?
– Eyvah, o zavallının hiçbir şeyi yoktur, çok fakirdir. 20– 30 koyunuyla keçisi, yavrularıyla birlikte 3 devesi ve bir tek atı vardır.
– Beyin kaç hayvanı vardır?
– Ha, Beyimizin hayvanları epey azalmış durumdadır. Zamanında çok zengin idi. Et olsun diye hükümete verdi. Sattı, kesti, verdi, yani yok etti, bitirdi hepsini.
– Kalanı ne kadar?
– İki yüz kadar koyunuyla kırk elli atı, on kadar devesi kalmıştır sadece.
Kalaşnikov bütün bunları dinlerken, karşısına çıkan genç kızlarla gelinlerin giysileriyle oturup kalkmalarını dikkatle izlemekteydi.
Fahreddin, konuklarına beyaz evin kapısını kendi elleriyle açarak içeri buyur etti. Dışarıda ise polis Boğabay kaldı.
Evin başköşesine geçerek yerleşen Kalaşnikov, âdeta bir müzeye girmiş gibi çok şaşırır. Daha önce girdiği evlerle evlerindeki zenginlikler, şu Beyin evindeki güzellik ve zarafetin yanında dilenci barakası gibiydi. Bu evin sadece dolup taşan mal mülkle değil, yüksek bir zevkle döşendiği fark edilmekteydi. “Böyle ıssız yerlere kurulmuş nasıl bir saltanattı bu?”. Üstelik “Gittiğin bölge Kazak bozkırının en geri kalmış bölgesidir. Sovyet idaresinin gelişemeyerek, canlanamadığı ters bir bölgedir. Oralarda her şeyi sıfırdan başlamak lazımdır” diye, Kazak bölge komite sekreteri Filipp İsayeviç Goloşekin’in, yolcu ederken hatırlattıkları gelmişti aklına.
Sırga Hanım, sakince hareket ederek, kendi elleriyle büyük kara deri kaptan nefis kokulu sarı kımız ikram etti. Evin ortasındaki yuvarlak yer masasının üzerine birkaç kap dolusu kımız getirildi. Fahreddin, iki şişe çekuşke10 çıkarıp ortaya koydu. Misafirler yepyeni, kocaman İran halısının üzerine genişçe serilerek yavaş yavaş kımızlarını yudumladılar.
– Çudesno!11 Diye kafasını sallıyordu Kalaşnikov. İlk defa kımız içiyordu.
– Fahreddin Bey’in evinde her şey var, mal mülk de var, yemek de çok, o kadın azmış, bu neden acaba? Diye, sual sordu bir kâse kımız içince rahatlayıp terlemeye başlayan Kalaşnikov şakaya vurarak. Apanas onun dediklerini Kazakçaya çevirdi. Konuklara hizmet ederek, kâseleri uzatmaya çalışan Şarip dayanamayarak bastırdı kahkahayı.
– İşte, deminden beri “Örnek Bey”, bu Beyi övdüğümüzün sebebi bu ya. Onunla da kalmıyor? Diye sohbete karışan Şarip, diğerlerine ağız açtırmıyordu. Onunla da kalmıyor, efendim, bu Bey kapısındaki uşağına kendi kızını vererek bu bayram sonrası düğün yapmaya hazırlanıyor. Bu da yetmiyormuş gibi, başlık almadan veriyor kızını. İşte, bu bey, böyle adaletli adamdır.
– Gerçekten de sizin öz kızınız mı? Derken, dikkatle bakakaldı Kalaşnikov.
Fahreddin, dolan gözlerini aşağı çevirerek.
– Evet, öz kızım… Tek kızım…
Şaşırarak kafasını sallayan Kalaşnikov.
– İlginç. Dedi.
Kapı önünde sessizce yemek hazırlamakta olan açık tenli Sırga Hanım, fokurdayarak kaynayan semaverin sağ yanına yanaşarak nazikçe dizlerinin üzerine çöktü. Yeni gelmiş gelin gibi bir dizinin üzerine oturarak çay sandığından yepyeni Rus porselenlerini çıkararak, Çin ipek bezleriyle silip, sofra kenarına yumurta dizer gibi dikkatle dizerek yerleştiriyordu. Bir süre sonra, sofra başındakilere güzel çiçek desenli kâselere doldurulan hoş kokulu Hint çayı sunmuştu.
Açıkgöz başmisafir bütün bunları dikkatle izlemekteydi.
Geniş yakalı beyaz gömleğinin üzerine yeşil ipek kaftanını atarak bağdaş kurarak rahatça oturan Fahreddin, omuzlarını kaldırarak Kalaşnikov’un yüzüne bakıp, konuşmaya hazırlandı.
– Hükümet siyasetinden haberdarız. Anlıyoruz da, hükümet fazla hayvanlarla mal mülke el koyuyor. Aldıklarını ortaya atıyor. Tamam, diyelim. Böyle bir şeye kendim razıyım, karşı değilim. Alsın. Fakir fukaraya dağıtsın, fakat düşünüp taşınınca bir şeyi anlamıyorum. Mal mülküne el koyarak, çoluk çocuğuyla kendisini ortada bırakacak kadar ne günahı vardır bu zavallı zenginlerin?
Kalaşnikov, döşeği bir kenara doğru itip, biraz düşününce başını kaldırdı.
– Böyle bir sual yönelteceğinizi tahmin etmiştim, dedi. Bu suali yalnız siz değil, egemen sınıfta hükmedenlerin hepsi sorar. Öncelikle, sizin halkınızda “Mal bakana aittir, dünya bulana aittir,” diye bir atasözü varmış. Bu söz, halk tarafından çok bilinçli söylenmiş bir sözdür. Partinin bugünkü siyaseti, sadece halkın bu hayalini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Eskiden beri zenginin malını ırgatlar, çobanlar gütmüştür. Parti, şimdi ise işte, o hayvanları ırgatların eline teslim etmek istiyor. Evet, Sovyet hükümeti ırgat çalıştıran büyük zenginleri rahat bırakmayacaktır. Sebebi, zengin zengin olalı, ırgat da ırgat olalı, zenginler kendi ırgatlarına rahat bir hayat sürdürmemiştir. Hükümet ise yoksullarındır.
Fahreddin burada gerçekten kaybetmişti. Sohbetin yönünü hemen değiştiriverdi.
– Hayır, yoldaş efendi. Ben zaten şimdiki hükümetin siyasetine karşı değilim. Aksine, onları kolluyorum. Hükümet uygun görürse kendi razılığımla fazla mal mülkümü vermeye hazırım. Sorduğum şey, hükümet alacağını alınca bizleri perişan edip, yerimizden yurdumuzdan ederek çaresiz bırakmaz mı, diyorum, diye Fahreddin, ter içinde kalarak pek huzursuz olmuştu.
– Yo–yook… Diye sakinleştirmeye çalıştı Apanas. Hepsi kanunlara uygun olarak gerçekleşecektir. Sizin yeriniz zaten ayrıdır. Hükümet için yaptığınız çalışmalarınız mutlaka dikkate alınacaktır.
– Bey ağa, işin aslına bakacak olursak, siz çok zenginlerden sayılmıyorsunuz. Gelişigüzel söylenen her söze inanıp korkmayı bırakın, sözleriyle Dükenbay da Fahreddin’i rahatlatmaya çalışır.
– İkramlarınız için teşekkür ederim, diyen Kalaşnikov, Sırga Hanım’a dönerek başını eğdi ve ardından СКАЧАТЬ
9
pişi.
10
İçki.
11
Harika!