Hasımlarını Ürkimbay obasında bastıramayacağını bildiğinden bu dönüş yoluna gelmiş, burada beklemeye başlamıştı.
Karaşa sopa kavgasında çok iyiydi. Kendi obasının genç yiğitleri de at üstünde yapılan kavgalarda cesaretini kaybetmezdi. Kojakan gibi “arayan belasını bulur” denen cinstendi…
Olur olmaz yerde iyi rast gelmişti. Kunanbay kuvvetleri içinde bu çatışmaya ilk başlayan Kulınşak’ın batır oğlu Manas oldu. O, önlerinde pusu kurulmuş olabileceğini düşünen biri gibiydi. Jigitekler kendilerinin etrafını çevirmeye başladığında hiç şaşırmamıştı.
Eyerindeki kara topuzu hızla sıyırıp alırken bütün yiğitlerine buyruk vermiş:
– Şaşırmayın! Çok da olsalar korkmadan vuruşun! Çekinmeden vurun, deyip gelenlerin arasına dalmıştı. Kalabalık toplulukla önüne geleni devire devire, eze eze bir süre çarpıştı. Manas, iki Jigitekleri yere indirmişti bile…
Ürkimbay’ı aldıklarından beri Tölepberdi’nin aklında bir şey vardı. Yolda büyük bir tehlike olursa, o, en azından Ürkimbay’ı yıkıp öyle gidecekti. Ancak karşılaştıkları pusuyla başlayan kargaşa anında bu düşüncesini gerçekleştirinceye kadar Karaşa yetişti, ona bu fırsatı vermedi…
Elleri bağlı olan Ürkimbay, çatışmanın bir anında Karaşa’nın atını tanıdı ve hemen:
– Karaşa! Buradayım, beni kurtar, diye bağırdı. Ürkimbay’ın sesini duyan Karaşa, hemen iki kişinin bindiği ve ay ışığında beyazımsı görünen sarı kula atın peşine düştü. Karaşa’nın peşinden gelen Jakıp’ın yüğrük sarı atı ne kadar uğraşsa da ona yetişemedi.
Karaşa geride kalmamış, kalabalığın arasından yırtar gibi çıkıvermişti. Tölepberdi şaşkın şaşkın arkasına bakarken önünü görmeden gidiyordu. Ürkimbay bu sıkıntılı andan faydalandı, kendini kolayca attan sıyırdı, yere düşüp yıkıldı.
Jigitekler bu şekilde Ürkimbay’ı Kunanbay kuvvetlerinin elinden almış oldu.
Jigitekler çarpışırken dağları yıkarcasına nara atıyorlardı. Onların sesini duyan yeni kişilerin de gelmesiyle toplulukları kalabalıklaşmaya başlamıştı. Her taraftan:
– Nerede? Neredeler, diye sağa sola at koşuşturarak Kunanbay kuvvetlerini kuşatan atlıların uğultusu iyice çoğalmaya başlamıştı. Bu durumu fark eden Manas kendi yiğitlerine:
– Şimdi dönün! Kaçarak vuruşmak gerek! Kaçarak vuruşmaya başlayın! Haydi çekilin, dedi ve önce kendisi çekilmeye başladı…
Ürkimbay ellerinden alındıktan sonra hep birlikte dağı aşıp gittiler. Kunanbay yiğitleri, Jigiteklerin eline geçmeseler de Jigitek kuvvetlerinden korkup kaçmıştı. Ürkimbay’ı alıp götürememiş, geride bırakmışlardı.
Gündüz vakti Kunanbay’ın iki ulağını dövmeleri gibi bu gece Ürkimbay’ı kurtarmış olmaları da bütün Jigiteklere moral vermiş, onları cesaretlendiren bir iş olmuştu…
Bu olaydan sonra havalar iyice bozuldu, kış soğukları etrafı kasıp kavurdu…
Şınğıs’tan aşarak esen sert bir rüzgâr vardı. Baharda “iyilik” için esen yel, bu defa kar döken ve yamaçlardaki otlarla su kenarlarındaki sazlıkları dimdik diken bir yel oluvermişti. Esasında kış günü esen Şınğıs yeli çiftçilerin dostuydu. Dağlık arazi ile yamaçlarda bir hafta on gün kadar fasılasız estiğinde kış zorluklarını dağıtır, hayvan yayılımını çoğaltır, faaliyetin kalanını tamamlatırdı.
Bu, değişerek esen bir yeldi. Bu yüzden o kadar da çok soğuk getirmezdi. Fakat yamaçlardaki taşı kumu uçurarak esen karayelin esişindeki sertliğin kendine özgü bir yanı vardı.
Bu rüzgârın, koyunların yediği kısa pelinlerle bodur çayırlar dışındaki otları, boyu uzunca olan gövdesi boş bitkileri de yolup uçurma âdeti vardı.
Esasında Şınğıs’ın asil otu, koyunların nimeti, kısa pelinlerdir. Bu sebeple kışlak seçimi, seçilen yerin koyunlar için elverişliliği bakımından değerlendirilir. Bu yüzden, koyunların serveti pelin olduğundan, iyi bir kışlak arayan pek çok halkın sığındığı yer işte bu Şınğıs olur.
Şınğıs’ın karayeli diğer zamanlarda iyi olmakla birlikte tam da güz günlerinde uygunsuz eser. Havayı soğutur, gökyüzünü karıştırarak gelir. Şınğıs’ın etekleri ile kuytularındaki obalar bu dönemde kışlık damlarına yakınlaşıp konar ve hava durumunu takip eder…
Bugün, güz karayelinin başlamasıyla birlikte kar da serpiştirerek düşmeye başlamıştı. Yılın ilk karıydı bu. Yılın ilk karını düşüren soğuk rüzgâr kiyiz evde yaşayan obaları bütünüyle büzüştürdü. Halkın tamamına yakını kiyiz evlerini alelacele söktü, yüklerini çiftliğe taşıdı ve sıcak kerpiç evlerine girdi…
Halkın büyük çoğunluğu bu telaşta olsa da Kunanbay’ın Karaşokı’daki obası kendi gailesiyle yas yemeği veren bir oba gibi kendi kendine alt üst oluyordu. Ürkimbay’ı alamayışlarıyla ilgili yaşadıkları karşı koyuşu bütünüyle anlatan Manaslar geldiğinden beri Kunanbay obasından her yöne doğru üstü üstüne ulaklar gönderiliyordu.
Bu obada Baysal’ın katılımıyla başlayan dünkü “bütün büyükler toplantısı” henüz dağılmamıştı. Bunlara ilave olarak şimdi Irğızbay göbek bağından töreyen civardaki bütün erkekler atlanıp geliyordu. Ulakların gittiği yönlerden onlarca atlı saf saf yele uçurtarak gelip bunlara katılıyordu…
Kunanbay bu gelen gruplardan on kadar yiğidi seçti, başlarına Maybasar’ı verdi ve evvela Bökenşi boyuna gönderdi.
Kızılşokı’daki Bökenşiler daha hâlâ göçmemişti.
Bunlar gider gitmez sıkı buyruk verdi ve buradaki Bökenşileri Talşokı ile Karavıl’a doğru göçürttü. Süyindik ve Sügir bu şekildeki bahaneleri bekliyor, iki kanadını açmış uçmaya hazır bir kuş gibi duruyordu. Öncelikle bunlar göçtü. Diğer Bökenşiler de zoraki onların peşinden gitti.
Bugün göçenler yalnızca Bökenşiler değildi. Irğızbay obalarından biri olan Öskenbay’ın büyük obası – Zere’nin oturduğu oba ile onun yanındaki Izğuttı, Karabatır, Juvantayak gibi birkaç oba da göçüyordu. Bunlar yaz kış Uljanlar ile birlikte göçen ve Jidebay ile Barak’ta kışlayan obalardı.
Kunanbay bu vakte kadar o obaları kışlaklarına göndermemiş, kendi topluluğunu bir arada tutmuştu. Artık soğuk düşünce yaşlı annesini ve Uljan’ın elindeki genç oğullarını dondurarak oturtmak imkânı kalmamıştı.
Çocuklar da Zere ile Uljan’a “kışlağa göçelim, donduk” diyerek bastırmıştı. СКАЧАТЬ