Eserleri: Asya’nın Çöllerinde, İpek Yolu.
Ömer Rıza Doğrul, 1893 yılında Kahire’de dünyaya geldi. Mehmet Akif Ersoy’un damadıdır. Kahire’de bulunan El Ezher Üniversitesinden mezun oldu. Daha sonra gazetecilik yapmaya başladı. Balkan Savaşı’ndan sonra ve I. Dünya Savaşı sırasında Kahire’de es-Siyâse gazetesinde edebî makaleler yayımladı. İstanbul’a döndükten sonra Tasvir-i Efkâr gazetesinde muhabir olarak çalıştı. Türkiye-Mısır ilişkileri hakkındaki bazı yazılarından dolayı 1925’te İstiklal Mahkemesi’nce tutuklandı, bir süre sonra serbest bırakıldı. Türk ve Arap edebiyatı, dinler tarihi ve dinî konularda incelemeler yaptı. İstanbul Radyosu için haber bültenleri hazırladı. 1950 seçimlerinde DP’den Konya milletvekili seçildi. Eserleri, Tasvir-i Efkâr, İkdam, Akşam, Son Posta, Tan ve Cumhuriyet gazetelerinde yer aldı. Telif ve çeviri olmak üzere yüze yakın eseri bulunmaktadır. 1952 yılında İstanbul’da vefat etti.
Eserleri: Kur’an Nedir, Müslümanlık Nedir, Tanrı Buyruğu, Mehmed Akif Hayatı ve Eserleri, Kanlı Gömlek, Ekber: Bir Türk Dâhisi, Cennet Fedaileri: İslam Tarihinde Gizli ve Yıkıcı Teşekküller, İslam’ın Özü ve Kur’an’ın Ruhu, Yeryüzündeki Dinlerin Tarihi, İslamiyetin Geliştirdiği Tasavvuf, Hazret-i Rabiatü’l-Adeviyye, İstanbul’da İktidarın Temelleri.
ÖN SÖZ
Bu eserin yazarı Doktor Sven Hedin, dünyanın en meşhur seyyah ve kâşiflerindendir. Onun keşif sahası Orta Asya’dır. “Bu saha, onun vatanıdır.” denilse mübalağa edilmiş olmaz. Kendisi, eserin metninde Orta Asya’ya duyduğu iştiyakı bütün sıcaklığıyla ifade eder.
Doktor Hedin, daha evvelki seyahatlerini yalnız başına yaptığı hâlde, bu son seyahatini, arkeoloji, jeoloji, antropoloji, topoğrafya, astronomi vesair ilimlerde uzman büyük bir heyetin başında yapmış ve o nispette büyük neticeler elde etmiştir.
Bu büyük neticelerin en büyüğü, Asya’nın göbeğinde vuku bulan kuraklık ve sulaklık hadisesinin küçük ölçekte nasıl tekrar ettiğini gösteren tetkik ve müşahedelerdir. Her iki bin senede vuku bulan bu değişiklik, tarih öncesi devirde gerçekleşen büyük kuraklık hadisesini aydınlatmaktadır. Doktor Hedin’in birkaç sene evvel Gobi’yi ziyaret ettiği zaman tamamıyla kurak olan yerler, bugün tekrar suya kavuşarak yeniden canlanıyor, hayvani ve nebati hayat yeniden peyda oluyor ve insanlar yeniden bu sulak yerlere göç ediyorlar.
Bu kadar mühim ve büyük bir hadiseyi gören Doktor Hedin, onu son derece cazip ve meraklı bir surette anlatmaya da muvaffak olmuştur. Doktor Hedin’in bu eserini, aslının hiçbir mühim tarafını ihmal etmeyerek fakat ayrıntılarını özetleyerek tercüme ettik.
Türklüğü ve Türklüğün tarihini çok alakadar eden bu mühim eser dikkatle okunmaya değer.
YOLA ÇIKIŞ
Çin, galeyan içinde… Koca memleket, geçiş döneminin buhranlarını geçiriyor. Hankou, Şangay ve Nankin’de gürültüler, arbedeler eksik değil. Pekin’de, İsveç Sefarethanesi’ndeki odamdan türlü türlü kavgalara şahit oluyor, Çin kumandanları arasındaki dövüşmelerin vücuda getirdiği buhranları takip ediyorum.
Nihayet Pekin’de son günümüzü geçiriyoruz. Benimle beraber gidecek heyetin bütün azasından yanımda yalnız Doktor Hummel kalmıştı. Her şeyimiz hazırdı. Herkesle vedalaşmıştık. Moğolistan’ın meşhur kâşifi Roy Chapman Andrews ile bir saat kadar görüşerek ondan çok büyük istifadeler temin ettim. Kendisi, altmış beş devesini de bize sattı. İsveç Sefareti, Çin hükûmeti nezdinde teşebbüslerde bulunarak bizi her türlü kolaylıktan yararlandırdı. Hareket saatimiz yaklaşıyor. 9 Mayıs sabahı, eşyamız Wagon Lits Oteli’nin karşısında yığılı idi. Bu eşya da gümüş para ile dolu sandıklarımızın üzerine konacaktı. Fakat paraları getirecek araba gecikmişti. Tren 11.50’de hareket ediyordu. Demek ki üç çeyrek saatimiz kalmıştı.
Para sandıkları gelmiş ve trene yerleştirilmişti. Son yarım saati telaş ve heyecan içinde geçirdik. Bütün arkadaşlarımız trene atladılar.
Tren hareket etti. Asya’nın sonu gelmez içlerine gidiyorduk. Yavaş yavaş Pekin görünmez oldu. Yol boyunca köyler, kulübeler, kurşuni duvarlar, yeşillenmeye başlayan tarlalar, ormanlar uzanıyordu. Nankov Geçidi’nde, insanı dağ silsilelerine götüren tabii bir kapı açılmaktadır. Sağdan giden yol, İmparator Yung Lo’nun beş asırdan beri yattığı Ming Mezarı’na çıkıyor.
Birdenbire bir toprak fırtınası kopmuş, eski Çin Seddi görünmez olmuş ve vagon içindeki her şey sarı renkli toza boyanmıştı.
Heyetimizin tabibi Hummel, benim yanımdaydı. Komşularımız, üç eski eser uzmanı idi. Bunlar, tarihten evvelki devrelere ait antikaları arayacaklardı.
Çin Üniversitesi hocalarından Profesör Hsü Ping Chang, iki arkadaşı ile görüşüyor, onun maiyetindeki talebeler yiyeceklerini hazırlıyorlardı. Genç fotoğrafçımız King, trenin penceresinden Çin Seddi’nin resmini çekmeye uğraşıyordu. Daha ileride Jeoloji Profesörü Li, beş talebesi ile oturuyordu. Kendisi hem talebelerine hem de bize Nankov Vadisi’nin meydana gelişini izah ediyordu. Profesör Hsü ile Profesör Li, bizim çok sevdiğimiz ve daima soframıza aldığımız iki Çinli âlimdir.
Ben buraları iyi tanıyorum. Yarın Sui Yuan vilayetinin merkezine varacağız ve oradan jeoloğumuz Doktor Erik Norin’i alacağız, sonra tekrar yolumuza devam edeceğiz. Ova, ıssız ıssız uzanıyor. Sarı Nehir ikiye kıvrılmış. Çiçekleri açılmış bahçeler, kurşuni köylere biraz renk veriyor. Kuzey tarafında göz boyunca tepeler uzanmakta. Çinli arkadaşlarımızın kimi uyuyor, kimi sigara içiyor, kimi mütemadiyen çay demliyor ve arkadaşlarına sunuyor. Biz, iki İsveçli, belirsiz geleceğimizi ve planlarımızı konuşuyoruz.
Güneş battı. Uzaktan Baotou yaklaşmaktaydı. Saat 07.30’da tren durdu. Heyetimize mensup sekiz Alman bizi bekliyordu. Bizim kurmay başkanımız sayılacak Binbaşı Hempel, hava rasatları ile meşgul olacak Doktor Haude, telsiz cihazı ile onların arasındaydı. Eski eser uzmanımız Folke Bergman; bir Alman kadınla evlendiği için Almancayı mükemmel konuşan Tercüman Lsu de orada.
Baotou’ya vardık ve indik. Orta Asya yolunda kuracağımız karargâhların birincisine sahne olacak yere doğru yürüdük.
Herkesin oturacağı yer hazırdı. Yüzlerce sandık erzak, bir dağ teşkil ediyordu. Bunları çöllerde deve sırtında taşımak, her gün develerin sırtına yükleyip indirmek ne müşkül iştir! Burada adamlarımız, müdürlerimiz, develerimiz için yerler ayrılmıştı. Doktor Haude, rasada ait bütün alet ve edevatla mükemmel bir rasathane kurmuştu.
Ben burayı teftiş ediyorken öküz arabaları, gümüş para ile dolu sandıklarımızı СКАЧАТЬ