Название: Bir Kucak Çiçek
Автор: Мемдух Шевкет Эсендал
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-42-5
isbn:
Ali Şevki’nin eşi bayan, sözümü kesti:
“Bizim.” dedi. “Soyadımız Özten. Bu adı beğeniyor musunuz?”
“Çok sayın bayan.” dedim. “Ben…” dedim. “Başkalarının soyadlarına nasıl karışabilirim. Beğenmiş, kendinize yakıştırmış, takınmışsınız. Buna söz olur mu? Bir arkadaşım da adını İbsen koydu. İsveçli bir edibin adıdır. Onu severmiş, kendini ona benzetirmiş. Bu fırsat çıkınca hemen adını almış. Bir başka arkadaşım da zavallı, çok iyi bir adamdır, bir ömür verem hastalığını taşıdı. Bir deri bir kemik denecek kadar kurudu. Kendini korkunç bir pehlivan sanırmış ki adını Çelikkol koymuş. Koyabilir. Buna karışmak olmaz!”
Ali Şevki’nin eşi;
“Yok.” dedi. “Karışmak değil; bizim adımızı nasıl bulduğunuzu anlamak istiyordum.”
“Ha!” dedim. “Evet anladım. Osten’e benziyor. Biraz kuzey kokusu olan bir ad. Hiçbir anlamı olmaması da güzelliği!”
“Niçin?” dedi. “Bu adın hiçbir anlamı yok mu?”
“Belki var ama sayın bayan.” dedim. “Ben bilmiyorum. Ayrı ayrı alırsak ‘öz’ü anladım, iç demek, aslı, kendi demek yahut buna benzer bir şey. Ama ‘ten’ dedim, ten ne demek?”
Bayan Özten kocasına baktı, kocası da bana baktı. ‘Ten’in içinden çıkamadılar.
“Bana kalırsa…” dedim. “Bu söz can demek ise ‘tin’ olmalıydı. Eğer değil de Fars dilindeki ‘ten’ ise, Ali Orhan, Ahmet Turgut gibi adınızın yarısı Türkçe, yarısı da başka dildendir. Yüzyıllarca yaptığımız gibi gene yaparız.”
“Biz.” dediler. “Ne demek olduğunu düşünerek almadık.
Komşumuzun çocuğu okulda duymuş, onlar beğendiler, aldılar.
Biz de beğendik, biz de aldık.”
“Çok güzel etmişsiniz, sayın bayan.” dedim. “Yalnız mahallenizde bu soyadını alanlar çoksa, sizi başkalarına anlatmak yahut başkalarını sizden ayırmak için bir ad daha ister. Bunu da tanıdıklarınız size takarlar. Özten’ler. Hangi Özten’ler? Boyacıların, Malmüdürlerinin Özten’ler gibi!”
Bay Şevki;
“Bize ad takmazlar, bizi eski adımızla anarlar.” dedi.
“Sayın bayım!” dedim. “Eski soyadınızı sorabilir miyim?”
“Bize.” dedi. “Eskiden ‘Yanıklar’ derlerdi.”
“Aman.” dedim. “Saygıdeğer bayım, bu ne güzel soyadı. Böyle güzel bir soyadınız var da niçin kullanmadınız, değiştirdiniz?”
Bayan Özten;
“Güzel ama…” dedi. “Öztürkçe değil!”
“Öztürkçe değil mi?” dedim. “Sayın bayan ben mi yanılıyorum?” dedim. “Yanıklar’ın daha Türkçesi olur mu?”
“Canım.” dedi. Sayın bayan, “Alkaner gibi mi, Bayarkun gibi mi, Özersoy gibi mi, Pakelli gibi mi, Özatakan gibi mi, Durukal gibi mi, Demirsel gibi mi…”
Sözünü kestim:
“Değil, sayın bayan.” dedim. “Bunların hiçbiri gibi değil. Eğer öztürkçe dedikleriniz bunlar oluyorsa Yanıklar soyadı, bunlardan değil.”
“Ya! Gördünüz mü?” dedi. “İşte Özten’i biz bunun için aldık.
Hem.” dedi. “Siz niçin öztürkçe ad takınmak istemiyorsunuz?
Şimdi moda herkes öztürkçe ad alıyor.”
“Yok.” dedim. “Sayın bayan, yanlış anlaşılmasın. Benim öztürkçe, özgetürkçe ayırdığım yok. Ben…” dedim. “Özüme ad yakıştıramıyorum. Birini yakıştırsam, özüne özgesine bakacak değilim. Siz…” dedim. “Kaynımı, sıska Behçet’i tanırsınız. Adını Demirkıran koydu. Her gönülde bir aslan yatar derler, doğrudur. O da kendini demir kıran görmek istermiş. Şimdi yeni adının altında rahat rahat oturuyor. Hüseyin Remzi’yi de tanırsınız, size de komşudur. Aldığı soyadı nedir biliyor musunuz? Ayıtan. Bu adı işittim, ne demek olduğunu anlamadığım için kendisinden sordum. Bu ayı ile tanın ne demek olduklarını bana anlatır mısın? Ayrı ayrı anlıyorum da aralarında ne yakınlık var, çıkaramadım, dedim.
‘Bu.’ dedi. ‘Ayıtmak mastarından bir tek söz, hatip demektir.’ ‘Güzel ama senin soyunda hiç imam, hatip yoktur. Bu nereden çıktı böyle?’ diye sordum. ‘Siz.’ dedi. ‘Toprak Bayramı’nda nutuk söylerken beni hiç dinlemediniz mi?’
Doğru, dinlememiştim. Ama bizim Remzi’nin de kendisini hatip sanacağını hiç ummazdım. Bu soyadı çıkmasaydı, bu hatiplik onun gönlünde kalacakmış.
Ben, gene ‘Güzel ama.’ dedim. ‘Bu Ayıtan’ın hatip olduğunu kimse anlamaz. Anlaşılır bir söz bulsaydın!’
‘Az mı aradım?’ dedi. ‘İşte bunu bulabildim.’
Ne olurdu sayın bayan, ben de kendimi bir şey sanaydım da iş yalnız öztürkçesini aramaya kalsaydı! Görüyorsunuz ki bu soyadı konusunda benim ağırdan alışım, bir tembellik değil, güç beğenirliktir.”
Bayan Özten;
“Ben…” dedi. “Sizin hesabınıza üzüldüm. Kendinize bir ad bulamazsanız ne yapacaksınız. Ben sizin yerinizde olsam, soyadı, içimi kurt gibi yer.” dedi. “Ya aradığınız gibi bir soyadı bulamazsanız ne olacak!”
“Sayın bayan!” dedim. “Ne yapacağımı ben de bilmiyorum. Aklıma geliyor ki, eski Türklerin yaptıkları gibi ben de büyüklerden birinden bir ad isteyeyim. Bir bitik yazıp, ona adsız olduğumu bildireyim. Bir yararlıkta bulunun, bana bir ad bağışlayın diyeyim.” dedim. “Son yapacağım da bu olsa gerektir.”
Sayın bayan sordu:
“Ya size, hoşunuza gitmeyen bir ad takarsa?” dedi.
“Saygıdeğer bayan” dedim, “büyükler soyadının ne olduğunu bizden daha iyi bilirler, bana iyi gelmezse de, koyacakları ad hoştur. Buna inanmış kimseyim.”
Bayan Ali Şevki bu düşüncemi beğendi.
“Soyadı almasaydık da biz de böyle yapsaydık, ne kadar iyi olurdu.” dedi.
Konuşmamız da böylece bitti.
KÜP KIRIĞI PABUÇ ESKİSİ
Hastane kapısı vuruluyor. Gece bekçisi Selim üst katta uyanıp alt kata sesleniyor. Ebe hanım da uyanmış, o da bağırıyor. Nöbetçi hekim uyandı: СКАЧАТЬ