Can Pazarı. Hüseyin Rahmi Gürpınar
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Can Pazarı - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 3

Название: Can Pazarı

Автор: Hüseyin Rahmi Gürpınar

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-99-0

isbn:

СКАЧАТЬ coşarak: “Kadının erkeğe gücenmesi ne demek? Kul, efendisine darılabilir mi?”

      “Hacı baba bu senin söylediğin eski usul karı kocalık… Onlar geçti. Şimdi kadın amir, erkek kul köle oldu.”

      “Haşa… Haşa… Kadın tayfasının saçı uzun, aklı kısadır!”

      “Şimdikiler ‘aklımız uzasın’ diye meyhane garsonları gibi saçlarını kesiyorlar.”

      “Kıyamet alameti!”

      “Tosunlaşmak için baldırı çıplak geziyorlar…”

      “Kocaları yukarıda uyurken alt kata zampara alıyorlar.”

      “Böyle kâfir kadınları taşa tutmalı.”

      “Sana yavaş söyle diyorum, döşekten karın duyar.”

      “Benimki şimdi döşekte yok.”

      “Nereye gitti?”

      “Yarın çamaşır yıkanacak. Kirlileri boğadaya4 koymaya gitti.”

      “Güle güle temizleniniz. Güle güle kirleniniz.”

      “Eksik olma oğlum…”

      “Karına söyle, boğadayı çok sert yapmasın, çamaşırları çürütür.”

      “O kıvamını bilir… Ev hizmeti ona aittir. Ben kadın işine karışmam.”

      “Karışma, karışma babacığım. Kadın işi şeytan işidir. Boğada kaynatmak ona aittir. Sen yalnız temiz giyinirsin. Allah gönül rahatlığı versin.”

      2

      Ertesi günü Çarşıiçi’nde, bir tek penceresinden aydınlık alan sarnıç gibi bir dükkânın tonozu altında Veysi ile Muhsin karşı karşıya yemek yiyorlardı.

      Muhsin, yemek tabağının altına serili havluyu ucundan kokladıktan sonra yüzünü ekşiterek bağırdı:

      “Bu havluları kaç haftada bir yıkatırsınız? Üzerinde tarator bulaşığı, pancar turşusu lekesi, tatlı ağdası, yumurta sarısı daha kaç türlü kir var.”

      Bıyıklarını kazıtmış, fakat sıvalı kollarının gümrah tüylerini aldırmamış kara yağız bir Ermeni delikanlısı gelerek: “Beyefendi peşkirlerimiz temizdir. Her gün mutlak cebbar yıkanır ve ütü edilir.”

      Muhsin: “Bulaşık tenceresinde yıkıyor ve üzerlerine oturarak vücudunuzun hararetiyle ütülüyorsunuz galiba?”

      Garson: “Peşkirlerimizin nesi var ki efendim üzerlerine bu kadar fena söylüyorsunuz?”

      Muhsin: “Gözlerin iyi seçmiyorsa bir gözlük vereyim… Burnun tıkalı değilse eğilmeye hacet yok, karşıdan kokla… Gönlün bulanmazsa fena kokulara çok idman etmiş olduğun anlaşılır.”

      Garson havluya bakarak: “Affedersiniz, size biraz kirlicesi rastlamış, bir temizini vereyim.”

      “Sen git de matmazel gelsin… Bıyıklarını hapazlamışsın ama göğsünün kılları gözüme girecek.”

      Garson bağırarak: “Agavni, musluk önü müşterilerine bak… (Kendi kendine) Vay kahpeoğlu, tabağı beş kuruşa yarım porsiyon pilaki yer, bir de Tokatlıyan gustosunda5 takım ister. Ne olacak nihayet bir Türk’tür, senin arkandaki gömlek benim peşkirimden temizdir acep? Dur, çoğu gitti azı kaldı. Ben mösyö olacağım, sen bana garsonluk edeceksin.”

      Agavni, bodur fakat tıkız, yuvarlak kumral bir kız. İri gözlerinin gür kirpikleri hafif sürmeli… Yalancı bir gülümseme sol dudağının ucundaki benini oynatarak: “Efendim buyurunuz temiz peşkir getirdim.”

      “Teşekkür ederim matmazel.”

      “Bu havluları boğadaya koymaz mısınız?”

      Agavni kırıtarak: “Ben çamaşırcı değilim efendim, vazifem başkadır.”

      Muhsin, kızın gözlerinin içine bakarak: “Senin vazifen nedir?”

      “Müşteriye mukayyet olmak.”

      “O kadar dolgunsun ki matmazel seni hemen gıdıklayacağım geliyor.”

      “Hiç cümle âlemin ortalık yerinde öyle şey olur?”

      “Tenhada bulunsak?”

      Agavni gülerek: “Senin gibi cingöz ile ben tehnada bulunurum hiç?”

      “Aman öyle kıvrım kıvrım gülme, yanağında benin oynuyor, yüreğim de beraber titriyor.”

      Agavni daha ziyade kırıtarak: “Ah kabili mümkün olsa o beni yanağımdan Yervant’ın bıyıkları gibi kazıtacağım. Çünküm her müşteri onun üzerine biçimli biçimsiz bir laf atar.”

      Muhsin: “Ben onu dişimle kazısam olmaz mı?”

      Agavni fıkırdayarak: “A olur mu hiç? Benim ben hünkârbeğendi değildir ki yiyesin. Hem onun porsiyonu çok pahalıdır. Senin kesene aykırı düşer.”

      Biraz öteden ihtiyarca bir müşteri:

      “Matmazel yalnız gençlerle konuşma, biraz da sakallılara bak. Yarım saat oldu hani ya köfte?”

      “Geliyor efendim. Üzerine salça ediyorlar.”

      İhtiyar: “Hay dilini eşek arısı soksun.”

      Agavni sürmeli gözlerini bulandıran bir kırgınlıkla: “Moruktur deyi kendiyle konuşmadığım için bu da durmuş da bana beddua ediyor.”

      Kız çekildikten sonra Veysi:

      “Suratı zararsız fıkırdak şey ama kabalığı bulantı veriyor.”

      Muhsin: “Meşhur eşek hikâyesindeki gibi o benin hatırı için bu kabalığa katlanmalı.”

      Veysi: “Ulan Muhsin eşek deyince dün gece senin yaptığın hayvanlığı hatırlamamak mümkün mü?”

      “Ne yaptım ulan?”

      “Daha ne yapacaktın? Ben aşağıda karısıyla yatarken sen yukarıdaki kocasını uyandırdın.”

      “Ziyade tütsülüydüm. Ben de narayı attıktan sonra farkında oldum ama bir kere gırtlağımdan çıkmış bulundu.”

      “Ya herif aşağıya ineydi?”

      “Adam sen de… Baba’nın gündüz ortasında gözleri iyi görmez, gece uyku sersemliğiyle gözlük takıp da karısının yanında seni seçinceye kadar sen Çarşamba’ya atlardın. Farz edelim ki kaçamayacak biri olsan bahçıvanın merkebi СКАЧАТЬ



<p>4</p>

Boğada: Küllü veya sodalı su ile çamaşır yıkama. (e.n.)

<p>5</p>

Gusto: Beğeni, haz, ağız tadı. (e.n.)