Название: Küçük Beyaz Kuş
Автор: Джеймс Мэтью Барри
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-43-3
isbn:
V
Timothy İçin Mücadele
Mary’nin zavallı gösteriş budalası oğlu, mutluluk dolu bir hayata doğduğunu sanarak, durmadan sevinç naralarını andıran çığlıklar atıyordu. Genellikle sokağın öbür tarafından duyduğum en son ses muzaffer bir edayla atılan bebeğin “Ha ha!” sesi oluyordu; sanki yeni bir şeymiş gibi! Papağan gibi tekrarlayarak babasından öğrenmiş olmalı. Kadına hiç acımıyorum da zavallı baba! Oğlun her mutlu olduğunda aldatıldığını bilmek… Of! Ne kadar tiksindirici!
Sürekli suratını asan müthiş derecede güzel bir kız tanıyorum. Şecaatinin nerede yattığının farkında bile olmadan ondan mutlu olmasını beklerlerdi. Aslında dünyanın en mutlu kızı olarak doğmuştu. Fakat yüzünü iyi tanıyan bir kız olarak çok geçmeden somurtkanlığın yüzüne ne kadar yakıştığını fark etti. Hep bunun için uğraştı ve başardı da. Bir kadının tarihi… Cesaret timsali Margaret; gecenin karanlığı üzerine düştüğünde ve saçların omuzlarına döküldüğünde gerçek hâline dönüşecek misin, yoksa hoşgörünün gölgesinden korkup somurtarak mı uyuyacaksın?
Peki, bir oğlan çocuğu babası için bu kadarını yapacak mı? Bekleyip göreceğiz. Neyse, işte böyle birkaç ay geçtikten sonra David’e bir sallanan at almaya karar verdim. Oyuncak mağazaları onu fazlaca heyecanlandırdığı için genelde bu tip yerlere götürmeye pek çekindiğim St. Bernard köpeğim de bana eşlik etti. O zamana kadar yalnızca ona oyuncak almak için gelirdim buraya. Bunu cesur bir şekilde mağaza görevlisi olan kadına çaktırmasak da oyuncakçıya girdiğimizde ikimizde korkunç şekilde mahcuptuk. Birçok kez ona öfkeli bir şekilde “Keşke gelmeseydin.” dedim. Böyle zamanlarda, St. Bernard köpeklerinin yaptığı gibi bacaklarını salıp yere çöküveriyor; başını ön ayaklarının arasına koyup tortulaşmış kömür torbalarından çıkan sese benzeyen bir iş çıkarıyor ve mahzun bakışlarını bana dikiyor. Bunu gözünü bile kırpmadan tam bir saat sürdürebilir, çünkü bu manzaranın bir süre sonra beni yumuşatacağını biliyor. Köpeğim çok az şey bilir, fakat o bildiği çok az şeyi de çok iyi bilir. Dairemin arka tarafında bir çıkış var. Bazen yavaşça oradan süzülürüm ama yine de geriye bakmadan edemem ki ne zaman baksam üzgün bakışlarıyla “Bu sana yakışıyor mu?” der gibi homurtularını işitirim.
O zaman “Kahretsin!” derim. “Hadi toplan.” ya da buna benzer bir şey.
Bir keresinde kulübe bile geldi. Sanki çok saygın bir üyeymiş gibi merdivenlerden salına salına öyle bir inişi vardı ki herkesi ürküttü. Onu nasıl sahiplendiğimi hatırlamıyorum. Eski bir Punch sayısının ilanlarında görmüştüm sanırım. Taşrada sekiz odalı kulübe fiyatına mal olmuştu bana.
Aptallık edip onu ilk kez oyuncaklarla tanıştırdığımda tam anlamıyla yetişkin bir köpekti. Sırf eğlencesine sokaktan bir oyuncak satın almıştım. Genç bir annenin küçük bir oğlan çocuğunu bir eliyle başının üzerinden diğer tarafa fırlatıp, diğer eliyle yakalamaya çalıştığı sıcacık bir aile sahnesini tasvir eden bir oyuncaktı bu ve paspasın üzerine oturmuş kendimi oyalıyordum ki Porthos’tan olağan dışı bir ses duydum. Başımı kaldırdığımda ise geniş bir sırıtış ve o asil ve melankolik suratı gördüm. Aceleyle oyuncağımı arkama saklamaya çalıştıysam da ayağını sertçe kolumun üzerine bastırarak oynamaya devam etmemi istediğini göstermeye çalıştı. Zavallı kadın bebeğini her düşürdüğünde zayıf bir kıkırdama sesi geldiğini fark ettim ama oyuncak genel olarak onu büyülemişti. Suyundan kocaman yudumlar çekerek heyecanını bastırmaya çalışıyordu. Âdeta bütün hareket inceliklerini unutmuştu. Oyuncağı kutsal bir sevinç içerisinde patilerini arasına sıkıştırıp oturdu; yatağına götürdü ve gece onu yedi. Ertesi gün o kadar uzun süre onu aradı ki gidip ona başka bir oyuncak aldım. Bu kez tırpanlı bir adamdı oyuncak. Sonra buna benzer ne bulduysak aldık; boyacı çocuk, elinde şişe tutan ayyaş, bastırınca ciyaklayan pelüş bir tavşan… Sonra hepsi oyuncak anne gibi birer birer kayboldu ancak kendisi de aynı şüpheleri taşıdığından şüphelerimi dile getirmeye cesaret edemedim. Zira korkularını yüzüne vursaydım yufka yüreği yasa boğulurdu.
Porthos usulca yanımda beklerken, oyuncak yığınının ortasındaki kadın çoğunlukla bu oyuncakları küçük bir oğlan çocuğu için aldığımı düşünüyor ve bu çocuktan “tosuncuk” veya “kuzucuk” diye bahsediyor. Anaç bir kadın ama fazla konuşkan.
“Ee, kuzucuk bugün nasıllar?” diye başlıyor yüzü sevinçle ışıldayarak.
“İyi, hanımefendi, gayet iyi.” diye cevap veriyorum Porthos’un tasmasını sıkıca kavrayarak.
“İngiltere’nin havası yumurcağın iştahını etkilemiyor, inşallah?”
“Yok, hanımefendi, etkilemiyor.” Kadıncağız o yumurcağın akşam yemeğinde bir somun ekmek, üç adet lahana ve muhtemelen bir koyun budunu yediğini öğrenseydi ne kadar şaşırırdı kim bilir?
“Umarım oyuncaklarını seviyordur.”
“Her yere yanında götürüyor, hanımefendi. Siz şu an göremiyor olsanız da dün aldığımız oyuncak şu an onunla birlikte aslında.”
“Bu kez oyuncak tamir kutusuna ne dersiniz?”
“Sanırım, pek istediğim şey değil.”
“Yumurcak toprağı kazmayı sever mi?”
“Ah, çok sever.” Umarım koyun budunun kalan kemiğinin gömülü olduğu yeri bir gün buluruz.
“O zaman küçük bir kürek ve kovaya ne dersiniz?”
Bir seferinde almam için bana Canterbury Katedrali’nin maketini göstermişti. Öyle ısrarcıydı ki eve gelince Porthos bana verip veriştirmişti. Porthos kreş sisteminden nefret eder. Oyuncakçının sahibi öyle anlamsız bir şekilde bize iyilik yapmaya koşullanmıştı ki başka oyuncakçıları gezmek zorunda kaldık. Sallanan atı almak için Lowther Pasajı’na gittik. Ah, canım Lowther Pasajı! Az mı dolaştık sokaklarında; Porthos ve ben, David ve ben, Porthos, David ve ben. Bayağı olduğunu söyleyenler varmış, fakat nasıl öyle diyebiliyorlar anlayamıyorum. Bir tek eski püskü kıyafetleriyle kapı önlerinde dolanan çocuklar var işte. Berbat görünüşlerine rağmen neşeyle gülümseyen çocuklar… Pasajın iki tane girişi var; bir tanesi yoldan girilen kısmındaki kapı ama ben genel olarak diğerini tercih ederim, çünkü daha sahici bir düşselliğe sahip. Böyle olmasının sebebi de işte burada toplaşıp sihirli lambasıyla David’in gelmesini bekleyen üstü başı yırtık çocuklar. Her zaman onlar için bir peni ayırırız. Pasaja girmeden önceki en güzel şey de oyuncaklara yağdırılan övgülerdir.
Ah, güzel pasaj! West End’deki eşinden çok daha güzelsin. Senin lanetli olduğunu ve kısa süre içerisinde bir aşevine ya da tefeci merkezine dönüştürüleceğini söylüyorlar. Salaş ama yararlı; tüm güzellikleri terk edilmek üzere… Nuh’un gemileri arka arkaya paketleniyor ve kurmalı atlar da âdeta onların peşinden koşuyor. Sırt çantalı askerler aptal kız çocuklarının ellerinde dolaşıyor ama yine de gemilere ve atlara yetişecekler. Tüm dört ayaklılar misafir odası eşyalarıyla ağzına kadar dolu olan filin etrafında toplanmış. Kuşlar kanatlarını çırpıyor. Tırpanlı adam kalabalığı biçerek ilerliyor. Balonlar iplerini çekiştiriyor. Gemiler akıntıların СКАЧАТЬ