Название: Tom Sawyer´ın Maceraları
Автор: Марк Твен
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-976-9
isbn:
Tom, romantik serseriyi selamladı: “Merhaba, Huckleberry.”
“Sana da merhaba, nasıl beğendin mi?”
“O ne o elinde tuttuğun?”
“Kedi ölüsü!”
“Göster bakayım, Huck. Ooo, epeyce sertmiş… Nereden buldun?”
“Bir çocuktan aldım.”
“Ne verdin?”
“Mavi bir biletle fakirler evinden aldığım bir keseyi.”
“Mavi bileti nereden buldun?”
“İki hafta önce Ben Rogers’tan bir çember sopasına karşılık olarak almıştım.”
“Şey, kedi ölüsü ne işe yarar?”
“Ne işe mi yarar? Nasırları geçirir.”
Tom okula geldiği zaman geç kalmamak için bütün gücünü kullanan kimselere özgü bir tavır takınmıştı. Şapkasını hemen vestiyere atıp iş güç sahibi bir insan gibi telaşla yerine oturdu.
Geniş iskemlesine kurulmuş olan hocanın, çocukların bir ağızdan çıkan ninniden farksız mırıltılarını dinlerken hafifçe içi geçmişti. Seslerin birden kesilmesi onu da uyandırdı.
“Thomas Sawyer.”
Tom, ismi tam telaffuz edildiği vakit mutlaka kendisini bir belanın beklediğini bilirdi.
“Efendim!”
“Buraya gel! Şimdi söyle bakalım, neden her zamanki gibi geç kaldın?”
Tom bir yalanla kendini kurtarmaya çalışacaktı ki gözleri kız öğrencilerin bulunduğu yana kaydı. Orası hem rahat hem de daha güzeldi.
Derhal:
“Yolda durup Huckleberry Finn’le konuştum,” dedi.
Hocanın nabzı bir saniye durur gibi oldu, şaşkın şaşkın etrafına baktı. Öğrenciler de bu çocuğun aklını kaybetmiş olmasından şüphelenmişlerdi.
“Ne yaptım dedin?”
“Yolda Huckleberry Finn’le konuştum.”
Kelimelerde bir yanlışlık yoktu.
“Thomas Sawyer, bu, şimdiye kadar dinlediğim itirafların en müthişi… Bu kabahatin karşılığı öyle basit ve hafif bir ceza olmayacak. Çıkar ceketini.”
Hocanın kolu yoruluncaya kadar sopa, Tom’un sırtına inip kalktı. Sonra ikinci bir emir duyuldu:
“Şimdi de gidip kızların yanına otur da aklın başına gelsin, bakalım…”
Tom’un istediği olmuştu nihayet…
5
KORSANLIĞA DOĞRU
Tom sık bir ormana girdi. Okuldan, arkadaşlarından kaçıyordu. Havanın sıcaklığı kuşları bile susturmuştu. Tabiat, iyice susmuştu; yalnız zaman zaman uzaktan bir ağaçkakanın düzenli tık tıkları duyuluyordu; bu da sessizliği ve kasvetli havayı bir kat daha arttırıyordu. Tom’un kederi de boyuna çoğalıyordu. Dirsekleri dizinin üstünde, elleriyle çenesini kavrayarak bir köşeye oturdu. Hayatın, en güzel zamanlarında bile insana dert verdiğini düşünüyordu Tom…
Geçenlerde kurtulan Jimmy Lodges’ı kıskanıyordu doğrusu; ebediyen mezarda yatıp ağaçların arasından gelen rüzgârın fısıltılarını dinleyerek hayale dalmak, hiçbir şeye üzülmeden, aldırış etmeden uyuklamak herhâlde güzel bir şeydir, diye düşünüyordu. Şu anda Tom da arkasını dönüp kaybolsa acaba sonuç ne olurdu? Dizlerinin ötesindeki bilinmeyen ülkelere gitse ve bir daha dönmese? Palyaço olmak fikri bir kere daha zihninde yer etti; fakat artık bu ona üzüntü veriyordu. Hayır, Tom asker olacak, uzun yıllar sonra zaferler, nişanlarla geri dönecekti.
Hayır, en iyisi Kızılderililerin arasına katılmaktı. Geyik avlayacak, Uzak Batı’nın geniş düzlüklerinde at koşturacak, dağlarda savaşlar yapacaktı, sonra da ileride büyük bir Kızılderili reisi olup başına tüyler takacak, yüzünü renk renk boyayacaktı.
Yazın uyku veren sıcak bir pazar sabahı o kılıkta kiliseye gidecek, bütün arkadaşlarının gözleri kıskançlıktan dışarı fırlayacaktı. Ama yok, bundan da gösterişli bir iş vardı… Korsan olacaktı… Tamam. Geleceği akla hayale gelmeyecek bir ihtişamla önüne serilmişti!… İsmi bütün dünyaya yayılacak, duyanı korkudan titretecekti!… Sonra korsan kılığında gene kasabaya gelecek, doğru kiliseye gidecekti. Herkesin, “Tom Sawyer geldi, İspanya Denizlerinin Kara İntikamcısı Tom Sawyer geldi…” diye fısıldadığını iftiharla duyacaktı.
Evet, artık her şey tamamdı, mesleğini bulmuştu. Evden kaçıp mesleğine atılacaktı. Hemen ertesi gün çalışmaya başlamalıydı. Şu hâlde şimdiden tezi yok hazırlığa girişmesi lazımdı. Bütün mallarını bir araya toplayacaktı.
Kendi kendine ormanda haydutluk oynarken Joe Harper da geldi. Şimdi bir zamanın ünlü korsanı Robin Hood’u canlandırmaya çalışıyorlardı.
“Hey, benim iznim olmadan Sherwood ormanına girmeye cesaret eden kim?”
“Guy of Guisburne’ün izne ihtiyacı yoktur. Ya sen kim oluyorsun?”
“Böyle bir söz söylemek için…” İki çocuk da Robin Hood kitabından ezbere parçalar okuyorlardı.
Bu oyunlar hep devam etti. Çocuklar, kılık değiştirip sırayla Robin Hood oluyor, kitaptan akıllarında kalan parçaları temsile çalışıyorlardı.
Oyun elbiselerini değiştirip de sakladıkları zaman şimdi artık ortalıkta haydutların bulunmayışına hayıflandılar. Uygarlığın bu zararı neyle telafi edeceğini bulmaya çalışıyorlardı. Onlar, ömürleri boyunca Amerika’nın cumhurbaşkanı olmaktansa, bir yıl Sherwood ormanında haydutluk etmeye razıydılar.
6
MEZARLIKTA FACİA
Her zamanki gibi o gece de Tom’la Sid, dokuz buçukta yatağa yatmışlardı. Dualarını okudular ve Sid hemen uyudu. Tom ise gözlerini kırpmadan sabırsız bir hâlde bekledi. Ortalığın aydınlanmak üzere olduğunu zannettiği sırada saat 10’u vurdu. Bu felaketti… Sinirlerinin isteğine uyarak kendini oradan oraya atacak, boyuna kımıldanacaktı; fakat Sid’i uyandırmaktan korkuyordu. Onun için hareketsiz yatıp gözlerini karanlığa dikti. Her şey kederli bir sessizliğe bürünmüştü. Fakat sessizliğin içinde zor duyulan birtakım gürültüler yavaş yavaş hissedilmeye başladı. Saatin tik takları kuvvetlenmişti. Eski kirişler esrarengiz bir şekilde çıtırdıyordu. Merdivenlerde de belli belirsiz bir çatırtı başlamıştı. Besbelli hortlaklar dolaşıyordu… Polly Teyze’nin odasından tempolu bir horultu yükseldi. Yatağın baş ucundaki ölüm saatinin korku veren sesi duyuluyordu. Tom titredi. СКАЧАТЬ