Melankolinin kısa anatomisi. Robert Burton
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Melankolinin kısa anatomisi - Robert Burton страница 7

Название: Melankolinin kısa anatomisi

Автор: Robert Burton

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-24-5

isbn:

СКАЧАТЬ primas (birincil maddeler) der ve ekler: Olympicos daemones Trithemius, qui praesunt zodiaco (Trithemius onlara burçlar kuşağını yöneten Olimpos ruhları der). Cardan ruhlardan en yüksek yerlerde yaşayanların melek, Ay’dan daha aşağıdakilerinse şeytan olduğunu düşünür; onları birkaç ad ve görev altında gruplandırır. Dionysius her bir ülke ve her bir insan için farklı melekler olduğunu, bunların, o insanların ve ülkelerin civarında yaşadığını ve bu meleklerin de yardımcı meleklerinin olduğunu söyler; sayıları tek kelimeyle sonsuzdur, gökteki yıldızlar kadar çok. Marcilius Ficinus bu fikrin ardında durur gibidir, bunu kendi sezgisine dayanarak mı yoksa Platon’dan etkilenerek mi yaptığını bilmiyorum (yüksek rütbeliler kendinden aşağı rütbedekileri yönetir, aşağı rütbedekiler daha da aşağıdakileri; dünyaya en yakın yaşayanlar bizi yönetir, biz de onları iyi ve kötü melekler diye ayırır, bize faydalı mı zararlı mı olduklarına göre onlara tanrılar veya iblisler der; buna göre onları sever veya onlardan nefret ederiz) ama muhtemelen Sokrates’in takipçisi Platon’dan etkilenmiş olmalı ki o da tümüyle, quem mori potius quam mentiri voluisse scribit (bir yalan söylemektense ölmeyi yeğleyeceğini söyleyen) Sokrates’in otoritesine dayanarak dokuz tür ruhtan bahseder; Sokrates de Pisagor’dan öğrenmiştir bunu, Pisagor’un kaynağı Trismegistus’tur, Trimegistus’unki ise Zerdüşt : 1. Tanrı 2. İdealar 3. Zekâ sahibi olanlar 4. Baş melekler 5. Melekler 6. Şeytanlar 7. Kahramanlar 8. Hükümranlar 9. Asiller28: Bunların bazısı, tanrılar gibi, mutlak iyidir ve bazısı kötüdür; bazısı ikisi de değildir, inter deos et homines (insanlarla tanrılar arasındadır). İnsanları yöneten kahramanlar ve daemonlar olarak onlara cinler denirdi ya da Proclus ve Iamblichus gibileri, onlara insanla Tanrı arasındaki varlıklar, hükümranlar ve asiller der, bu varlıkların krallar ve onların ülkeleri üstünde, etki ve hakimiyet sahibi olduğunu söylerdi. Buna göre ruhlar belki de göksel kürelerin birkaçında yaşamaktadır ve küre ne kadar yüksekse oranın halkı da o kadar üstün olmaktadır. Galileo Galilei ve Nunco Sidereo adlı kitabında Kepler, bu yönde fikir belirtirler; Satürn’ün ve Jüpiter’in kürelerinde hayat olduğunu söylerler. Tycho Brahe de bazı mektuplarında bu yolda zayıf bir imada bulunmuştur. Fakat tüm bu iddiaları Zanchius ve P. Martyr haklı delillerle çürütürler.

      Gördüğümüz gibi bu adamlara göre etersel ruhların sayısı sonsuz olmalıdır; eğer matematikçilerimizin dediği doğruysa ve bir taş, yıldızlar küresinden yani sekizinci küreden dünyamıza düşecek ve her saatte yüz mil katedecek olsa yere varması en az 65 sene sürecekse, yer ve gök birbirinden bu kadar uzaksa, bazılarının dediğine göre gök yerden 170 milyon mil mesafedeyse, göğün de ötesinde başka gökler, yapısı kristale veya suya benzeyen küreler varsa ve Maginus’un dediği gibi bu küreler de ruhlar barındırıyorsa tüm bu boşluğun kaç ruh barındırması icap eder? Üstelik Thomas, Albertus ve daha nice adamların meleklerin şeytanlardan sayıca fazla olduğunu iddia ettiğini de ekleyelim.

      Sayıları ister çok olsun ister az, Quod supra nos nihil ad nos (kavrayışımızı aşan meseleler bizi ilgilendirmez). Ancak, Martianus’un budalaca varsaydığı üzere Aetherii daemones non curant res humanas, onlar bize aldırmıyor ve hareketlerimizi gözetmiyor olsalar bile bu etersel ruhların yönetecek başka dünyaları ve takip edilecek başka işleri olacaktır. Bu Ay-altı ruhlardan veya şeytanlardan kısaca bahsedeceğiz; geri kalanlar için ise din âlimlerimiz şeytanların yıldızlar ve gökler üzerine hiçbir gücünün olmadığını söylemektedir. Carminibus caelo possunt deducere lunam (sihirleri ile gökten ayı indirebilirler) gibi sözler şairlerin kurgusundan ibarettir; Horace’ın cadı Canidia’ya söylettiği sistere aquam fluviis, et vertere sidera retro (nehirleri durdurur, yatağından geriye bile çevirirler) gibi sözler tamamen yalandır. Onlar, kıyamete değin bu Ay-altı dünyaya hapsedilmişlerdir ve dört element29 dışında hiçbir şeye etki edemezler, o kadarını bile ancak Tanrı’nın izni dahilinde başarabilirler. Bu Ay-altı şeytanları hem yerlerine hem vazifelerine göre ayıran diğer yazarların aksine Psellus onları altıya ayırır: ateşte, havada, toprakta, suda, ve yeraltındaki şeytanlar; bunların yanında periler, su perileri, satirler vb. ayrı bir kategori oluştururlar.

      Bodine’in Theatri Naturae’sine göre kayan yıldızlar, ateş ejderleri ve insanları in flumina aut preacipitia (nehirlere veya uçurumlara) çeken ignes fatui30 ateş ruhlarının veya şeytanların işidir: Quos, inquit, arcere si volunt viatores, clara voce Deum appellare aut prona facie terram contingente adorare oportet, et hoc amuletum majoribus nostris acceptum ferre debemus (İnsanlar bu ışıkları uzak tutmak için net bir sesle Tanrı’nın adını telaffuz etsin veya yüzleri yere değerek secde edip ona tapınsın); benzer şekilde sahte güneşler ve aylar, sık sık da yıldızlar gösterip gemilerin direklerinde otururlar (in navigorum summitatibus visentur). Onlara, Eusebius’un Contra Philosophos’unda Zenophanes’e dayanarak Dioscuri, yani “ufak bulutlar” denmektedir; ad motum nescio quem volantes (rüzgârla beraber her yöne uçar dururlar) ama Cardan’a göre insana görünmezler, eğer görünürlerse bu mutlaka insanın başına gelecek bir yaramazlığın habercisidir. Bazen iyi bir iş yapar gibi gözüktükleri de olur, mesela bir deniz savaşında kendilerini hangi tarafa gösterirlerse zaferi o kazanır; genellikle Aziz Elmo’nun ateşi31 denir onlara ve fırtınadan sonra ortaya çıkarlar; Polonyalı dük Radzivilius, bu görüntülere Sancti Germani Sidus (Aziz Germanus’un Yıldızı) der ve onları, 1582’deki İskenderiye’den Rodos’a giderken, hem fırtına sonrasında hem de fırtına esnasında gördüğünü anlatır. Hikâyeler böyle doğaüstü görüntülerle doludur. Bazıları bu şeytanların İzlanda’da bir dağ olan Hecla’da, bazıları Sicilya’daki Etna Yanardağı’nda, Lipari veya Vezüv’de yaşadıklarına inanır. Bu tür şeytanlara, batıl inanışlı kişiler Pyromancy32 ile tapınmaktadır.

      Havasal ruhlar veya şeytanlar genellikle havada gezinir ve nice fırtınalara, kasırgalara, yıldırımlara yol açarlar; meşe ağaçlarını yarıp evleri, ahırları ateşe verir, insan ve hayvanları çarpar, Livius’un zamanında yaşandığı gibi gökten taş, yün ve kurbağa yağdırırlar; gökte sahte ordular ve kılıçlar meydana getirip tuhaf sesler duyururlar; böyle bir olay Türkler gelmeden evvel Viyana’da gözlenmiştir, Roma tarihinde de pek çok örneğinden, Scheretzius de Spectris’inde, Lavater’in yine aynı isimli kitabında ve eski Romalılardan Julius Obsebquens’in doğaüstü olaylar hakkında yazdığı kitapta bahsedilmiştir. Machiavel bunun pek çok örneğini betimler; Josephus, kitabı de Bello Judaico’da Kudüs’ün yok edilmesinden önce gökte bazı emarelerin göründüğünü anlatır. Gulielmus Postellus, ilk kitabı de Obis Concordia’nın yedinci kısmında etkili bir argüman kullanarak insanları şeytanlara ve ruhlara inanmaktan vazgeçirmeyi dener. Meteorologlarımıza göre ani fırtınalar ve hortumlar doğal nedenlerle ortaya çıkmaktadır; fakat ben, Bodine’le aynı fikirdeyim: O, Theatri Naturae’de bu olayların çoğunun hava şeytanlarınca ortaya çıktığını yazmaktadır; Richard Argentine, onların fırtınalara ata biner gibi bindiğini de iddia etmektedir (tempestatious se ingerunt). Kormannus’a göre umutsuzluğa düşmüş bir adam, öylelerinin pek sık yaptığı gibi kendini asarak veya suda boğarak canına kıyarsa bu şeytanlar bir günahkârın ölümünü bayram edip dans ederek kutlarlar. Bu varlıklar havayı bozup hastalık ve salgın çıkarabilir, fırtınalara, deniz kazalarına, yangınlara ve sellere neden olabilirler. Jovianus Pontanus bunun İtalya’da Mons Draconis’te yaşanmış son derece hatırda kalıcı bir emsalini nakleder. Lapland, Litvanya ve İskandinavya’da, Saxo Grammaticus, Olaus Magnus ve Damianus a Goes’in tanıklıklarına göre, denizcilere rüzgâr satıp fırtınalar çıkaran СКАЧАТЬ



<p>28</p>

Bu son iki sözcükle, insan liderler değil insanları etkisi altına alan ruhlar ve şeytanlar kastediliyor. (ç.n.)

<p>29</p>

Dört klasik element ateş, toprak, su, hava. Eski çağlarda gökcisimlerinin bozulup aşınmayan beşinci bir elementten yapıldığı sanılıyordu. 17. asırda gözden kısmen düşmüş ancak kaybolmamış bir teoriydi bu. (ç.n.)

<p>30</p>

Aptallar Işığı. Bataklıklarda görülen ve peşinden gidildikçe uzaklaşan esrarengiz ışık. Ateş Ejderi sözüyle de aynı fenomen kastedilmektedir. (ç.n.)

<p>31</p>

Gemi direklerinde beliren mavi bir ışıltı. Bugün, nedeninin havadaki elektrik yükü olduğunu biliyoruz. (ç.n.)

<p>32</p>

Ateş yoluyla geleceği görme. (ç.n.)