Название: Entelektüelin kutsal kitabı
Автор: David S. Kidder
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-625-8068-48-1
isbn:
Eratosthenes, Mısır’da Asvan yakınlarında özel bir kuyu biliyordu. Yılın en uzun günü olan 21 Haziran günü tam öğle vaktinde güneş ışınları kuyunun dibine kadar ulaşıyordu. Bu, güneşin tam tepede olduğu anlamına geliyordu. Eratosthenes, eğer güneş Asvan’da tam tepedeyse, o zaman ışınların biraz daha kuzeyde olan İskenderiye’de belli bir açıyla yere düşmesi gerektiğini fark etti. Güneşin merkezden sapış açısını ölçebilirse, o zaman yeryüzünün büyüklüğünü tahmin etmek için gereken ipucuna sahip olacaktı. Bunun için, İskenderiye’de bir 21 Haziran günü güneş tam tepedeyken bir sopa aldı ve sopanın gölgesinin yere düşme açısını hesapladı.
Eratosthenes, bu açının iki şehir ile dünyanın merkezi arasındaki açıya eşit olduğunu biliyordu. Dolayısıyla, iki şehri birbirinden dünyanın kaçta kaçlık bir bölümünün ayırdığını belirleyebilmek için, bulduğu açı ölçüsünü bir dairenin iç açılarının toplamı olan üç yüz altmışa böldü. Cevap ellide birdi. Diğer bir deyişle, Asvan ve İskenderiye arasında elli defa gidip gelirseniz o zaman dünyanın çevresi kadar yürümüş olacaktınız.
Geriye kalan tek şey, iki şehir arasındaki mesafeyi tam olarak ölçmekti. Eratosthenes, şaşmaz bir şekilde eşit adımlar atmak için eğitilmiş profesyonel bir yürüyüşçü tuttu. Yürüyüşçünün adımlarının ölçüsünden yola çıkarak dünyanın çevresinin tahmini olarak 24.700 mil olduğunu tespit etti. Bugün Eratosthenes’in iki bin yıl önce geliştirdiği ilkeleri kullanan modern araçlar ekvatorun uzunluğunu 24.902 mil olarak hesaplıyor.
Eratosthenes’in zamanında bilinen dünya İspanya’dan Hindistan’a uzanıyordu. Eratosthenes dünyanın geri kalanını çok geniş bir okyanusun kapladığına inanıyordu. Okyanus bu denli devasa olmasaydı, Eratosthenes batıya doğru yelken açarak İspanya’dan Hindistan’a ulaşmanın mümkün olabileceğini düşünüyordu. Kristof Kolomb’a 1492 yılında o ünlü yolculuğa çıkmak için ilham veren de işte bu fikir oldu.
1. Eratosthenes tarihi olayları kronolojik bir sıraya koymaya ciddi bir biçimde teşebbüs eden ilk tarihçiydi. Bugün ilkçağa dair tarihlerin çoğu için onun belirledikleri temel alınıyor.
2. Enlem, boylam, gam (müzik) ve asal sayılar gibi pek çok modern kavramı da Eratosthenes’e borçluyuz.
3. Eratosthenes’in zamanında bilim insanları ona “Beta” lakabını takmışlardı; ama içlerindeki en karizmatik kişi olduğu için değil. Eratosthenes’in o kadar fazla ilgi alanı vardı ki çağdaşları onu her şeye yüzeysel yaklaşan bir amatör olarak görüyorlardı. Onlara göre o ikinci sınıf biri, bir “beta” idi.
Melodi
Günlük konuşmada sıklıkla ezgi olarak da ifade edilen melodi, müziğin belki de en bilindik unsurudur. Bir melodiyi bir veya birden çok çalgıyla çalmak mümkündür. Melodi, armoni ve ritimle beraber müzikteki üç temel unsurdan biri olarak kabul edilir.
Melodi, perdelerin kulağa hoş gelecek şekilde birbiri ardına dizilişidir. Perdeler bir uyumluluk hissi verir veya birbirlerine aitmiş gibi görünürler. Melodi, birden çok notanın bir anda hep birlikte değil, birbiri ardına çalınmasıyla armoniden ayrılır.
Zamanla melodinin tanımı daha eski bestecilerin kulağına cüretkâr ve hatta sert gelecek nota dizilerini de içerecek kadar genişledi. Mozart, Schubert ve Sibelius melodi yaratan dâhiler olarak görüldü. Diğer taraftan, örneğin Bahar Ayini adlı baleyi akıldan çıkmayan ezgilerle başlatan Stravinsky gibi modernistler, birçok 18. ve 19. yüzyıl bestecisinin ve hatta günümüzde bile bir kısım dinleyicinin gürültü olarak nitelendireceği melodiler yazdılar.
Genelde melodiler cümle denilen daha kısa parçalara ayrılırlar. Çoğunlukla bu cümleler kadans denilen dinlenme noktalarında son bulur. Bir melodinin genel yapısını oluşturan cümleler çoğu zaman bir soru ve cevap izlenimi uyandırır. Melodinin bir parçası müzikal bir fikir ortaya koyar ve diğer parçası da bunu tamamlar. Eğer bir cümle çözüme ulaşmamış veya tamamlanmamış bir kadansa işaret eden bir nota ile biterse, tüm cümle öncül olarak adlandırılır. Benzer şekilde, kulağa tamamlanmış gelen bir kadans ile biten bir cümle ardıl olarak adlandırılır.
1. Ortaçağda birçok besteci, parçalarında ana tema olarak on beşinci yüzyıl Fransız ezgisi “L’homme armé” (Silahlı Adam) gibi basit, basmakalıp melodileri kullanmıştır.
2. “Twinkle, twinkle, little star” (Parla, parla, küçük yıldız) gibi daha modern melodilerin de aynı şekilde kullanıldığı olmuştur, ama modern zamanlarda orijinal bir melodi ortaya çıkaran yeteneğe çok daha fazla değer verilmektedir.
3. Bir melodi veya bir parçanın geniş bir çalgılar topluluğu tarafından icra edilmek üzere düzenlenmesine orkestrasyon denir. Konservatuarlarda verilen bazı dersler tamamıyla bu konu üzerinedir ve kimi besteciler özellikle orkestraya uyarlama becerileriyle takdir toplar.
Sokrates
Batı felsefesinin kurucusu olarak kabul gören Sokrates (MÖ 470-399) hayatı boyunca tek bir kitap bile yazmadı. Bizler onu dolaylı olarak, yani sadece diğer insanların onun hakkında yazdıklarından tanıyoruz.
MÖ 5. yüzyılda Yunanistan’da, Atina şehir devletinde doğan Sokrates, Atina’nın girdiği savaşların birinde asker olarak kendini gösterdi ve sonraları Atina toplumunda sıra dışı bir şahsiyet oldu. Karşısına çıkan herkesle, özellikle de şehrin delikanlılarıyla sohbet ederdi. Tüm ülkeyi gezerek genç adamlara retorik ve diğer siyasi becerileri öğreten Sofistlerin aksine, Sokrates kimseden para almaz ve daha da önemlisi öğretecek hiçbir şeyi olmadığını iddia ederdi! Sokrates gerçek bilgiye sahip olmadığını ve eğer başkalarından daha akıllıysa, bunun yalnızca kendi cahilliğinin farkında olmasından kaynaklandığını belirtirdi.
Sokrates hakkında bilinenlerin çoğunu en ünlü öğrencisi Platon’a (MÖ 427-347) borçluyuz. Bu alandaki araştırmacıların çoğu Platon’un gençlik diyalogları Sokrates ve Sokrates’in felsefeye karşı tutumunun tarihsel olarak en doğru temsili olduğuna inanır. Bu diyaloglarda genellikle Sokrates bir şeylerin, örneğin adaletin ne olduğunu bildiğini iddia eden Atinalı bir vatandaşla karşı karşıya gelir. Ardından, iddia ettiği şeyi hiçbir şekilde bilmediğini ona kanıtlamaya koyulur.
MÖ 399’da Sokrates genç Atinalıları ‘doğrudan saptırmak’ suçundan yargılandı. Platon tarafından Sokrates’in Savunması diyalogunda kaydedilen duruşmasında Sokrates, sorgulanmayan hayatın yaşamaya değer olmadığına dair ünlü iddiasını ortaya atar. Masum olduğunu öne sürerek kendisini savunur ama suçlu bulunur. Bir tür zehir olan baldıran otunu içmeye zorlanarak ölüme mahkum edilir. Sokrates’in arkadaşları ve hayranlarıyla felsefe tartışarak geçen СКАЧАТЬ