Aforizmalar. Иоганн Вольфганг фон Гёте
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aforizmalar - Иоганн Вольфганг фон Гёте страница 9

Название: Aforizmalar

Автор: Иоганн Вольфганг фон Гёте

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-66-5

isbn:

СКАЧАТЬ anlam arandığında, o zaman mistiğe dönüşür. Ayrıca kolaylıkla duygusallaşır ki biz de sadece uygun olanını benimseriz.

      203 Tarihsel bir insan duyumsallığına sahip olmak, öylesine bir tablo çizebilmektir ki içerisine geçmişin her türlü kazanç ve liyakati dâhil etmek demektir.

      204 Hakkında pek az şey bildiğimiz önemli zamanlar vardır, ehemmiyetini doğurduğu sonuçlarından fark edebildiğimiz durumlar. Tohumun toprağın altına geçirdiği süre, elbette bitkinin yaşam süresine dâhildir.

      205 Göze batan zamanlar vardır, hakkında az bildiğimiz, ama tuhaflıkları aklımızda kalan. Bu noktada sıra dışı bireyler öne çıkar, tuhaf olaylar vuku bulur. Böylesi devirler önemli bir bakış açısı sunar bizlere, bizi basitlikleriyle kendisine çeken büyük tablolar sunar.

      206 Tarihi zamanlar dolu günlerde karşımıza çıkar. Onca ışıktan gölge görünmez olur, onca aydınlıktan hiçbir beden, ağaçtan orman görünmez olur, insanlık insandan; ancak öyle görünüyor ki herkese ve her şeye hak ettiği ulaşıyor ve her biri memnunmuş gibi.

      207 Herhangi bir mahlûkun varlığı ancak kendisini fark ettiğimizde bize görünür. Bu nedenle insanın, kendisine yabancı, içinden gelen güçlü ivmeyle hareket ettiği, mükemmel bir biçimde etki ettiği ve geriye etkisi dışında hiçbir belge bırakmadığı sessiz, karanlık zamanlara karşı adaletsiziz. Oysaki geriye kalan bu etki bütün kayıtlardan daha üstündür.

      208 Tarih araştırmacısı için en cazip nokta tarih ve efsanenin çakıştığı noktadır. Çoğunlukla aktarımların en güzel yeridir. Bilinenin içerisinden bilinmeyeni oluşturmak istediğimizde öyle bir hisse kapılıyoruz ki sanki o güne dek tanımadığımız bir kişiyi ve onun oluşumuyla ilgili olan kısmı araştırarak değil de sezerek almayı tercih ediyoruz.

      209 Sadece, yeni zamanın yetkin tarihçilerinin yaptığı gibi, edebiyat ve kronik yazarlarına bu denli kötü gözle bakmamak gerekir.

      210 Zamanların, mekânların, bölgelerin gelişimine bakıldığında her yerden maharetli ve harikulade insanlara, cesur, güzel, iyi ve şeklen muhteşem varlıklara rastlarız. Tanrısallığın severek dinlediği insanlığın methiye terennümü asla susmadı ve biz dahi bütün zamanlara mekânlara yayılmış dengeli akımları kimi zaman tek bir ses olarak, kimi zaman korolar halinde, kimi zaman düzenli, kimi zaman da doludizgin nameler şeklinde duyduğumuzda ilahi bir mutluluk hissediyoruz.

      211 Elbette arı, taze kulaklarla dinlemek ve bencil partizanlığın her türlü önyargısından, belki insanoğlu için imkânsız bir biçimde, feragat etmek gerekiyor.

      212 Dünya tarihinin kendini bireylerde ve halklarda, ardı ardına, eş zamanlı, kısmen tek başına ve bağımsız, kısmen olağan üstü kapalı olarak gösteren iki emaresi vardır.

      213 İlki, unsurların yan yana özgürce gelişmesidir; bu olgunluğun, özgürlüğün, beslenmenin, sanatın, bilimin, keyfin ve aklın çağıdır. Burada her şey içe doğru etki eder ve en iyi zamanlarda mutlu, evcimen bir oluşuma doğru çabalar. Ancak bu durum son olarak parti bağımlılığı ve anarşide dağılır.

      214 İkinci çağ ise, kullanmanın, savaşmanın, tüketmenin, tekniğin, bilginin ve zekânın çağıdır. Etkileri dışa dönüktür; en güzel ve en yüce anlamda bu an, bazı durumlarda, daimiyet ve zevk getirir. Ancak böylesine bir hal kolayca bencillik ve zorbalığa dönüşmektedir. Bu noktayı tek bir şahsın zorbalığı gibi düşünmemek gerek, elbette toplu kitlelerin de zorbalığı söz konusu olabilir ki bu aşırı şiddetli ve karşı konulamaz olabilir.

      215 İnsanları eğitimini ve etkisini hangi şartlar altında olursa olsun nasıl düşünürseniz düşünün her ikisi de zaman ve ülkeler, birey ve kitleler, orantı ve orantısızlıklar birbirine etki eder; işte dünya tarihinin hesap edilemezliği kıyaslanamazlığı tam da bu sebeptendir. Yasa ve tesadüf iç içe geçmektedir. Sıradan insan partizan tarihçilerde de sıklıkla görüldüğü gibi bu ikisini birbirine karıştırmaktadır ve çoğunlukla bilinçsizce ama yapay bir şekilde bu şüpheyi kendi yararlarına kullanırlar.

      216 Tarihten bize kalan en iyi şey uyandırdığı heyecandır.

      217 Kendi tarih yaşamamış hiç kimse tarih hakkında hüküm veremez. Bu uluslar için de geçerlidir. Almanlar kendileri bir edebiyata sahip olduklarından beri edebiyat hakkında hüküm verebilir oldular.

      218 Daha ayrıntılı incelendiğinde tarih yazarı için bile tarih kolayca tarihle dönüşmez; çünkü yazar her defasında tarihi sanki kendisi olaylara şahit olmuşçasına yazar, bir zaman olmuş olanı, etkileyeni yazmaz. Kronik yazarı ise sadece sınırları çizer, şehrinin, manastırının ve çağının özelliklerini gösterir.

      219 Birinin ileri yaşlarda kendine tarihi olarak bakması veya beraberinde yaşadığı insanlara tarihi olaylar olarak bakması nadirdir, çünkü kimseyle çelişmek istemez ve çelişemez.

      220 Tarih ve temsil ettiği evrenin de bir gerçek bir de ideal tarafı vardır.

      221 İdeal tarafa kredi dâhildir, gerçek tarafa ise malvarlığı, fiziksel güç vs.

      222 Kredi gerçek tediyat ile oluşturulmuş güvenirliliğin bir ideasıdır.

      223 Her malvarlığı hantal bir olgudur ve hakkında şu şekilde karar verildiğinde iyidir. Ne incerta sint rerum dominia.5

      224 Tarihçi her şeyi, bir şeye bağlayamaz, bağlamamalıdır da. Matematikçiler de bilmez, mesela 1770 yılında görünen ve beş veya on bir sene de bir gelmesi beklenen kuyruklu yıldızın neden hala görülmediğini.

      225 İster geçmiş, ister şimdiki zaman, ister gelecek olsun ‘tarih’ için de, ‘doğa’ için de, her türlü ‘esas’ için de aynı şey geçerlidir. Ciddi olarak ne kadar derine dalarsanız o denli büyük sorunlarla karşılaşırsınız. Korkmayan, cesurca üzerine yürüyen, yetiştiğini, aydınlandığını hisseder.

      düşünmek ve yapmak

      226 Bilgelik sadece gerçekte mevcuttur.

      227 Tanrı ve doğadan aldığımız en yüce olgu yaşamdır, dümenin kendi etrafında yaptığı dur durak bilmeyen dairesel hareketi; yaşamı sarıp sarmalama dürtüsü her birimizin içinde doğuştan mevcuttur, ancak bu dürtünün tabiatı bize ve diğerlerine bir sırdır.

      228 Yukarıdan etki eden varlıklardan aldığımız ikinci lütuf yaşanmış olan, idrak ve canlı-hareketli Monas’ın dış dünyanın çevresine müdahalesidir. Bu sayede kendini içsel olarak sınırsız, dışsal olarak da sınırlı idrak eder.

      229 Üçüncü unsur olarak da, bizim dış dünyaya karşı icraat ve faaliyet, kelime ve yazı olarak sunduğumuzdur; bu bizden çok dış dünyaya ait bir oluşumdur ve bu yüzden de bizim yapabildiğimizden çok, dış dünyanın üzerinden kendisini ifade edebilir. Ancak kendisinin de farkında olabilmesi adına bizim tecrübemizden olabildiğince çok alması gerektiğini bilir. Bu nedenle genç başlangıçlara, eğitimin basamaklarına, yaşam detaylarına, anekdot ve benzerlerine bu kadar açız.

      230 Bu dışa yönelik etkiye hemen bir tepki oluşuyor, sevgi bizi desteklemeye, nefret ise bizi engellemeye çalışıyor. Bu СКАЧАТЬ



<p>5</p>

Latince: …, ispatsız mülkiyet olup olmadığı.