Güvenlik Duvarı. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль страница 15

Название: Güvenlik Duvarı

Автор: Хеннинг Манкелль

Издательство: Ayrıksı Kitap

Жанр:

Серия: Kurt Wallander

isbn: 978-625-99813-0-7

isbn:

СКАЧАТЬ görüşmeyi ayarlamıştı. Wallander kızı görünce şoka girdi. Kız kısa boyluydu ve taş çatlasın 12 yaşında görünüyordu. Wallander kızın ellerini inceledi, bu ellerin bıçak tuttuğunu, kurbanın göğsüne sapladığını hayal etmeye çalıştı ama başaramadı. Çok geçmeden, bu kızda da Hökberg’i çağrıştıran bir şey dikkatini çekti. Gözlerindeki bakış, o aynı ilgisizlik ve kayıtsızlık.

      Martinson onları yalnız bıraktı. Wallander, Höglund da olsun isterdi ancak o, şu anda Hökberg’i arama çalışmalarını organize ediyordu.

      Persson’un annesi sanki bir süredir ağlıyor gibiydi. Wallander kadının hâline üzüldü. Kim bilir neler çekiyordu, düşününce içi ürperdi.

      Derhâl sadede geldi. “Sonja kaçtı. Nereye gitmiş olabileceğini bana söylemeni istiyorum. Herhangi bir şey söylemeden önce dikkatlice düşün ve bildiğin her şeyi atlamadan anlat. Anladın mı?”

      Persson evet anlamında başını salladı.

      “Sence nereye gitmiş olabilir?”

      “Eve gitmiştir herhâlde. Başka nereye gidebilir?”

      Baş ağrısı yüzünden Wallander sabırsızdı. “Eve gitmiş olsaydı onu bulurduk,” dedi biraz sesini yükselterek. Annesi kendi içine kapanır gibi oldu.

      “Nerede olduğunu bilmiyorum.”

      Wallander not defterini açtı. “Arkadaşları kimler? Normalde kimlerle takılır? Arabası olan bir tanıdığı var mı?”

      “Normalde hep o ve ben birlikte takılırız.”

      “Ya diğer arkadaşları?”

      “Bir de Kalle var sanırım.”

      “Soyadı ne?”

      “Ryss.”

      “Adı Kalle Ryss mi?”

      “Evet.”

      “Senden bir tane bile yalan istemiyorum, anlıyor musun?”

      “Ne bokuna bağırıyorsun lan, yaşlı moruk?”

      Wallander neredeyse patlayacaktı, en çok da “yaşlı” diye hitap edilmesine sinirlenmişti.

      “Neyin nesiymiş peki?”

      “Sörfçü. Sık sık Avustralya’ya gidiyor ama şu anda evde, babasının yanında çalışıyor.”

      “Babası ne iş yapıyor?”

      “Nalbur dükkânı var.”

      “Sonja’yla arkadaşlar yani?”

      “Eskiden çıkıyorlardı.”

      Persson, Hökberg’in temasa geçmiş olabileceği başka birisini düşünemiyordu. Nereye gitmiş olabileceğini de bilmiyordu. Wallander biraz daha bilgi koparmak için son bir çabayla kızın annesine döndü ama kadın, Sonja hakkında pek bir şey bilmediğini söyledi.

      “Kızının en yakın arkadaşı, onun hakkında bir şeyler biliyor olmalısın.”

      “Ondan hiç hoşlanmıyordum.”

      Persson yana dönüp annesine bir tokat attı. O kadar hızlı olmuştu ki Wallander tepki verip de kızın kolunu tutamadı. Annesi çığlık atmaya başladı, kız annesine vurmaya, küfürler savurmaya devam etti. Wallander’in elini ısırdı ama Wallander onları ayırmayı başardı.

      “Defol git yaşlı cadı!” diye bağırdı Persson. “Onu artık görmek istemiyorum!”

      Wallander kontrolünü kaybetti. Persson’a bir tokat attı. Hem de çok sert. Kız yere yapıştı. Wallander hemen odadan çıktı, avucu sızlıyordu. Holgersson koridordan koşarak geldi, suratına baktı.

      “Ne oldu içeride?”

      Wallander cevap vermedi. Eline baktı. Kırmızıya dönmüştü ve acıyordu. İkisi de basın toplantısına erken gelen gazeteciyi görmedi. Son birkaç saniyenin karambolü arasında çaktırmadan kapıya ulaşmıştı. İki, üç, dört fotoğraf çekmişti. Zihninde çoktan manşeti atıyordu.

      Basın toplantısı yarım saat geç başladı. Holgersson, devriye polislerinden birinin Hökberg’i göreceği umuduna tutunmuştu. Wallander vaktinde başlamak istemişti çünkü kendini kandırmıyor, böyle bir ihtimalin olmadığını biliyordu, bir yandan da soğuk algınlığı iyice azıyordu.

      En sonunda toplantıyı açması için onu ikna etmişti. Muhabirler sinirlenip hayatlarını zorlaştıracaktı yoksa.

      “Onlara ne dememi istersin?” dedi Holgersson.

      “Hiçbir şey,” dedi Wallander. “Ben halledeceğim. Senin sadece orada olmanı istiyorum, o kadar.”

      Wallander müsaade isteyip tuvalete gitti. Suratına soğuk su çarptı, sonra büyük toplantı odasına döndü. Kaç tane muhabirin geldiğini görünce suratını buruşturdu. Holgersson’la birlikte kürsüye çıktı. Gazeteciler oturdu. Wallander önündeki kalabalığa baktı. Bazılarını tanıyordu. Bazılarını da ismen biliyordu, çoğuysa tamamen yabancıydı.

      Onlara ne desem, diye geçirdi içinden. İnsan ne söyleyeceğini bildiğini sansa bile asla hayalindeki gibi çıkmıyordu ağızdan.

      Holgersson muhabirlere hoş geldiniz deyip Wallander’i tanıttı.

      Bundan nefret ediyorum, diye düşündü Wallander içinden. Sadece hoşlanmamak değil. Medyayla yaptığımız bu toplantılar yok mu? Hayatın bir gerçeği, biliyorum ama bundan nefret ediyorum.

      İçinden sessizce üçe kadar sayıp başladı.

      “Geçen salı akşamı Ystad’da, bir taksi şoförü vahşi bir saldırıya uğradı ve soyuldu. Bildiğiniz üzere adam aldığı yaralar sonucu öldü. O günden beri iki kişi suçu işlemekle itham edildi ve ikisi de suçlarını itiraf etti. Saldırganlardan biri reşit değil, sonuç olarak, bu basın toplantısında isim açıklamayacağız.”

      Gazetecilerden biri el kaldırdı.

      “İki saldırganın da kadın olduğu doğru mu?”

      “O kısma geleceğim, merak etme,” dedi Wallander.

      Gazeteci, genç ve ısrarcıydı. “Bu basın toplantısı saat birde başlayacaktı. Saat bir buçuğu geçti. Bizim de yetiştirmemiz gereken işler olduğunu es geçiyorsunuz herhâlde.”

      Wallander bu soruyu duymazdan geldi.

      “Dolayısıyla bu dava dosyası bir cinayet,” dedi. “Bunun olağan dışı, vahşice işlenmiş bir cinayet olduğunu saklamaya hiç gerek yok. Bu yüzden de soruşturmayı bu kadar hızlı çözüme kavuşturabilmek içimizi rahatlatıyor.”

      Arkasından derin bir nefes aldı. Ne kadar derin olduğunu bilmediği bir havuza dalıyor gibi hissetti kendini.

СКАЧАТЬ