Savaş ve Barış II. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış II. Cilt - Лев Толстой страница 24

Название: Savaş ve Barış II. Cilt

Автор: Лев Толстой

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-38-8

isbn:

СКАЧАТЬ göstererek güleç bir yüzle ekledi: “Yalnız sizin yanınızda neşelidir.”

      “Evet ama unutmuştum, eve dönmem gerek, bir işim var…” dedi Piyer.

      Kont odadan çıkmak üzereydi.

      “Peki, gidin öyleyse…” dedi.

      Meydan okuyan bir tavırla Piyer’in gözlerinin içine baktı Nataşa.

      “Niçin gidiyorsunuz? Niçin?” dedi.

      Piyer, “Çünkü seni seviyorum!” demek istedi. Ama söyleyemedi bunları. Kızarıp gözlerini yere indirdi.

      “Size seyrek gelmem daha iyi… Çünkü… Hayır, yalnızca işim var.”

      “Hayır, söyleyin nedenini. Niçin?…”

      Başladığı sözünü biteremedi Nataşa.

      İkisi de utanarak ve korku içinde birbirlerine bakıyorlardı. Piyer gülmeye çalıştı ama beceremedi. Yüzünde beliren hafif gülümseme, duyduğu acıyı dile getiriyordu. Nataşa’nın elini öptü ve tek kelime söylemeden çıktı.

      Bir daha Rostoflara gitmemeye karar vermişti.

      XXI

      İsteğinin kesinlikle geri çevrildiğini gören Petya, odasına kapanıp acı acı ağladı. Suratı asık, gözleri kızarmış ve sessiz bir hâlde çaya geldiğinde kimse bir şey fark etmemiş gibi davrandı.

      İmparator ertesi gün geldi. Çar’ı görmek için Rostofların hizmetçilerinden birkaçı izin aldılar. Petya o sabah titizlikle giyinip tarandı, büyüklerinki gibi bir yaka taktı. Aynanın karşısında gözlerini kısıp kaşlarını çatıyor, el kol hareketleri yapıyor, omuzlarını silkiyordu. Kasketini giydi sonunda ve kimseye görünmeden arka kapıdan çıktı. Petya, doğrudan doğruya İmparator’un bulunduğu yere gitmeye, bir mabeyinciye (İmparator’un her zaman mabeyincilerle çevrili olduğunu sanıyordu.), kendisinin Kont Rostof olduğunu; yaşının küçük olmasına rağmen yurduna hizmet etmek istediğini; çok genç olmanın, bağlılığa engel olmadığını doğrudan doğruya anlatmaya karar verdi. Kendisinin, her şeyi vermeye hazır… Mabeyinciye söyleyeceği böyle birçok güzel sözü, giyinirken hazırlamıştı Petya.

      Çocuk denecek kadar genç olduğu için İmparator’a tanıştırılmasında başarı elde edeceğini umuyordu Petya. (Yaşının küçüklüğü karşısında herkesin nasıl şaşıracağını da hayal ediyordu.) Ama yakası, saçlarını tarayış şekli, ağırbaşlı yürüyüşüyle büyük biri gibi görünmeye çalışıyordu. Ama ilerledikçe ve Kremlin’e doğru akın akın gelen insanlara daha fazla ilgi duymaya başladıkça büyüklere özgü ağırbaşlılığı unutuyordu. Kremlin’e daha da yaklaştıklarında, ezilme tehlikesinden kurtulmaya çalışarak dirseklerini sert ve korkutucu bir tavırla iki yana verdi. Ama bu kararlı hâline rağmen Troytski kapısında, hiç şüphesiz onun ne kadar büyük yurtsever duygularla Kremlin’e geldiğini bilmeyen kalabalık; Petya’yı öyle sıkıştırdı ki herkese uymak ve arabalar kemerlerin altından gürleyerek geçerken olduğu yerde durmak zorunda kaldı. Petya’nın yanında bir köylü kadın, bir uşak, iki tacir ve bir emekli asker vardı. Kapı kenarında bir süre durduktan sonra, bütün arabaların geçmesini beklemeyen Pet-ya; öndekileri iteklemeye ve kararlı bir şekilde dirseklerini işletmeye koyuldu. Ama yanında duran ve ilk dirsek darbesini yiyen kadın kızgınlıkla bağırdı:

      “Ne diye itip duruyorsun küçük bey! Herkesin durduğunu görmüyor musun?”

      “Böyle herkes yol açmasını bilir…” dedi uşak.

      Ve dirsek vurmaya başladı. Petya’yı kapının pek kötü kokan bir köşesine iteledi.

      Petya, yüzünü kaplayan teri elleriyle sildi ve büyüklerin taktığına benzeyen sırılsıklam olmuş yakasına çekidüzen vermeye çalıştı.

      İmparator’un karşısına çıkacak bir görünüşü olmadığını hissediyor ve mabeyincilerle karşılaşırsa kendisini, Hükümdar’ın huzuruna bırakmayacaklarından korkuyordu. Ama kalabalık, üstüne başına bir çekidüzen vermesine ve bir başka yere geçmesine imkân tanımıyordu. Önlerinden geçen generallerden biri aile dostuydu. Ondan yardım rica etmek istedi Petya ama bunun erkekliğe aykırı düşeceğini düşündü. Arabaların hepsi geçince kalabalık yeniden akın etti. Petya’yı da halkın her tarafını tuttuğu alana alıp götürdü. Yalnız meydanda değil; ağaçlarda, damlarda da insanlar vardı. Kendini meydanda bulan Petya; Kremlin’i kaplayan çan seslerini, halkın coşkun ve neşeli konuşmalarını duydu birden.

      Bir ara itiş kakış azaldı ve herkes şapkasını çıkardı, sonra hep birlikte ilerlediler. Petya nefes alamayacak kadar sıkışmıştı. Herkes “Hurra! Hurra! Hurra!” diye haykırıyordu. Petya ayak uçları üzerinde dikiliyor, çevresindekilerle itişiyor ama kalabalıktan başka hiçbir şey göremiyordu.

      Bütün yüzlerde aynı heyecan ve duygululuk vardı. Petya’nın yanındaki bir tacir karısı hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

      “Babamız, meleğimiz, babamız!” diye tekrarladı gözlerini silerek.

      Her yandan “Hurra!” sesleri duyuldu yeniden.

      Bir aralık duraklayan kalabalık, yeniden ileri atıldı.

      Ne yaptığını bilmeden dişlerini sıktı Petya, gözlerini fıldır fıldır döndürdü ve dirseklerini işletti. O anda, kendini de herkesi de öldürmeye karar vermiş gibi “Hurra!” diyerek ileri atıldı. Ama aynı anda, yüzleri onunkinden farksız insanlar da “Hurra!” diyerek ileri atıldılar.

      “İşte İmparator bu!” dedi Petya.

      Sonra, Bir başıma ona dilekçe sunmam çok abartılı bir davranış olur! diye düşündü. Ama umutsuzca ileri atılmaktan da geri kalmadı. Önündekilerin omuzları arasından, kırmızı çuha serili bir yolun uzandığı boş bir alan görünüp kayboluyordu. Tam bu sırada, kalabalık geriye doğru dalgalandı. (Ön tarafta, İmparatorluk Alayı’na çok sokulan halkı geriye itiyordu polisler.) Göğsüne korkunç bir darbe yiyen ve sıkıştırılan Petya’nın gözleri karardı ansızın. Kendine geldiğinde ensesinden kırçıl bir tutam saç sarkan mavi cübbeli bir din adamı (bir diyakos yardımcısı olmalı); onu koltuğunun altından bir elle tutuyor, öteki eliyle de kalabalıktan korumaya çalışıyor ve “Ah küçük beyim, sizi ezdiler… Durun biraz, yavaş olun! Ezdiler, ezdiler!” diyordu.

      İmparator, Uspenski Katedrali’ne geçmişti. Kalabalık biraz açılır gibi oldu ve diyakos yardımcısı, Petya’yı topların şahına53 doğru sürükledi. Birkaç kişi genç çocuğa acıdı ve birden herkes çevresinde toplandı, bir kalabalık oluştu. Yakında duranlar yardımına koşuyor, redingotunun düğmelerini çözüyor, onu topun dayanağına oturtuyor ve ezenlere lanetler yağdırıyordu.

      “Neredeyse ezip öldüreceklermiş!”, “Nedir bu?”, “İnsan mı öldürülecek burada!”, “Zavallıcık, mum gibi sararmış!” diye sesler duyuluyordu.

      Çok geçmeden kendine geldi Petya, yüzü gerçek rengini aldı, acısı geçti ve tatsız olay, topun üzerinde bir yer kazanmasına СКАЧАТЬ



<p>53</p>

XVI. yüzyılda yapılmış olan bu topun ağırlığı 196.500 kilodur.