Название: Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt
Автор: Ahmet Cevdet Paşa
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-39-5
isbn:
Geçen yıl hac mevsiminde, Yemen’den gelen bir Harici kafilesi ansızın Arafat’ta görünüp hacılara dehşet vermiş ve hemen gelip Mekke-i Mükerreme’ye girmişti. Bu yıl safer ayında, Hariciler Medine-i Münevvere’ye gelince Medine valisi kaçtı. Hariciler de Şam’a doğru yürüdüler. Fakat Mervan tarafından gönderilen dört bin seçkin süvari, Yadil-Kura’da Haricileri karşıladı ve yapılan muharebede onları perişan etti. Kendisi Haricileri kahredip sindirerek, Mekke’ye ve oradan Yemen’e doğru hareket ededursun, beri tarafta Ebu Müslim’in sel gibi akıp gelen askerlerine engel olmak mümkün değil idi.
Rey tarafına gelmiş olan Nasır İbni Seyyar, yüz otuz bir yılı rebiülevvelinin on ikisinde seksen bir yaşında iken öldü. Kahtabe de Cürcan’dan hareketle gelip engelsiz ve zahmetsiz bir şekilde Rey şehrini ele geçirdi. Ebu Müslim de büyük ordusuyla Merv’den kalkıp Nişabur’a geldi. Kahtabe’nin oğlu Hasan gelip Hamedan’ı ele geçirdikten sonra Nihavend’i kuşattı. İbni Hübeyre, elli bin askerle Kirman’da bulunan İbni Dabâre’yi Kahtabe üzerine memur etti. Oğlu Davud’u da elli bin askerle gönderdi. İkisi birleşip mevcut maiyetleri yüz bin askere erişir olduğu hâlde Kahtabe üzerine yürüdüler. Kahtabe yirmi bin askerle onlara karşı gitti. Recep ayında, İsfahan taraflarında onlara kavuşarak birdenbire üzerlerine şiddetli bir şekilde hücum etti. İlk karşılaşmada Şam askeri bozuldu. İbni Dabâre öldürüldü ve ordusu perişan oldu. Böyle bir büyük orduda bulunan bunca mallar ve eşya tamamen Kahtabe’ye kaldı.
Kahtabe, yirmi gün İsfahan’da durduktan sonra Nihavend’i muhasara eden oğlu Hasan’ın yanına geldi. Şaban, ramazan ve şevval aylarında muhasaraya devam ederek mancınıklar kurup muhasara edilenleri sıkıştırdı. Asker ve halk çaresiz bir şekilde Nihavend’i teslim ettiler. Kahtabe tarafından dört bin askerle Musul tarafına gönderilen Ebu Avn-i Horasani, zilhicce ayında savaşarak Zur şehrini istila etti ve Musul bölgesine sahip oldu.
İbni Hübeyre’ye Şam’dan çok miktarda asker yardımı gönderilmiş olduğundan, çok büyük bir orduyla Kahtabe’ye karşı gidip Celûlâ’ya vardı. Eski hendek yerlerini açtırdı. Kahtabe ise oraya uğramayıp Hanikin tarafına geldi ve yüz otuz iki yılının muharrem başlarında, Dicle Nehri’ni geçerek doğruca Kûfe üzerine yürüdü. İbni Hübeyre hemen dönerek, Kahtabe’den evvel Kûfe’ye erişmek üzere o da Fırat Vadisi’ne yöneldi ve on beş bin askerden oluşan Şam birliğini ileri gönderdi. Kahtabe, Fırat kenarında bu birlik üzerine şiddetli bir hücum gönderdi, çok kanlı bir harp meydana geldi. Şam askeri bozuldu ve bozgun asker İbni Hübeyre’nin üzerine düşmekle o da bozulup silah, mal ve diğer eşyalarını terk ederek Vâsıt’a kaçtı. Bu kargaşalıkta Kahtabe de kaybolmuştu. Arandığı sırada cesedi bir kanal içinde bulundu. Oğlu Hasan babasının yerine geçip ordunun idaresini devraldı. İbni Hübeyre’nin hezimet haberi Kûfe’ye ulaşınca memleket altüst oldu. İbni Hübeyre’nin kaymakamı kovuldu, Kûfe şehri sahipsiz kaldı. Hasan İbni Kahtabe askeriyle gelip karşı konulmaksızın ve zahmetsizce Kûfe’ye girdi. Hemen Kûfe’de bulunan Abbasi davetçilerinin reisi olan Ebu Selemetü’l-Hallâl ortaya çıktı. Muhammed İbni Halid El-Kasrî’yi Kûfe’de kaymakam bıraktı. Kendisi Kûfe şehri dışında Hammâmü’l A’yen adındaki yerde ordugâhını kurdu. Etrafa memurlar gönderdiği sırada İbni Hübeyre ile savaşmak üzere Hasan İbni Kahtabe’yi de Vâsıt’a gönderdi.
Seffah’a Biat Edilmesi
Yukarıda geçtiği şekilde, Mervan memleketin dizginlerini tutmaktan âciz kaldığında, Emevi Devleti’nin çökeceği anlaşıldı. Bu durumda ise hilafetin Haşimoğullarına geçeceği tabiiydi. Haşimoğulları, Mekke’de toplanarak içlerinden kime biat edilmesi gerektiği hususunu kendi aralarında görüşürlerken, Mehdi ve Nefs-i Zekiyye diye lakaplanan Muhammed İbni Abdullah İbni Hasan El-Müsenna İbni Hasan İbni Ali İbni Ebu Talib hilafete en haklı ve en layık göründüğü için hepsi ona biat etmişlerdir. Abbasoğullarından Seffah’ın kardeşi olan Ebu Cafer Mansur İbni Muhammed Abbasi’nin de o mecliste bulunduğu ve Muhammed Mehdi’ye biat ettiği rivayet edilmiştir. Gerçekten Muhammed Mehdi gündüzleri oruçlu ve geceleri namazda olan pek yiğit, övgüye layık, güzel ahlaklı bir zat olduğundan hilafete ehil ve müstahak idi. Abbasi davetçileri, Muhammed soyunda rızaya davet edegeldiler. Hâlbuki Muhammed soyu denildiğinde zihinlere Fatıma evladından biri geliyordu. Şu hâlde Emevi Devleti’nin çöküşünde Muhammed Mehdi’nin hilafeti beklenen ve kararlaşmış gibiydi.
Ebu Müslim ise yukarıda olduğu gibi Abbasi davetini ilan edip halkı İmam İbrahim Abbasi namına davet etmek için ortaya çıkmış olduğundan adı geçen Mekke meşvereti hükümsüz kalmıştı. İmam İbrahim bu sırada Horasan Hapishanesinde ölmüş ve bir rivayete göre Mervan tarafından zehirlenmiş ise de vasiyeti gereğince kardeşi Ebu’l Abbas Es-Seffah onun yerine geçmiştir. Mervan sonradan Seffah’ın da hapsini gerekli görmüş ve haberci göndermişse de Seffah, daha önce oradan savuşmuştu. Şöyle ki Seffah; büyük kardeşi İmam İbrahim’in vasiyeti üzere kendisinden sekiz yaş büyük olan ağabeyi Ebu Cafer-i Mansur, kardeş çocukları, amcaları, amca çocukları ve diğer ev halkıyla birlikte, gizlice Hamime’den çıkıp Kûfe’ye gitmiştir.
O zaman Harran’da Mervan ve Irak’ta Yezid İbni Hübeyre gibi kuvvetli iktidara sahip bir vali var iken Beni Abbas’ın Kûfe’ye gelmesi çok tehlikeli bir hareket idi. Fakat Allah’ın himayesi ile yüz otuz iki yılı safer ayında sağ salim Kûfe’ye vardıklarında, Horasan halkından olan taraftarları, Hammâmü’l A’yen ordusunda idiler. Ordu komutanı da Muhammed soyunun veziri denilen Ebu Selemetü’l-Hallâl olup işlerin yürütülmesi onun elindeydi.
Ebu Seleme, Beni Abbas’ı bir evde oturtarak vekil ve komutanlardan bile kırk gün kadar gizledi. Horasan vekillerine, “İmam ne yaptı?” diye soranların kimine, “Henüz gelmedi.” kimine de “Acele etmeyiniz, onun çıkmasının zamanı değildir. Zira Vâsıt henüz fetholunmadı.” yollu boş özürler söylemiş. Meğerki İmam İbrahim’in vefatını duyduktan sonra niyetini değiştirerek hilafeti Hz. Ali’nin çocuklarına verme fikrindeymiş.
Orduda bulunan Şia taifesinden bazıları ise bir yolunu bularak duruma vâkıf oldular, on kadar reisleri Kûfe şehrine gelip gizlice İmam Ebu’l Abbas Seffah ile görüşmüşlerdir. Halifeliğini tebrik etmiş, ellerini ve ayaklarını öpmüşlerdir. Ebu Seleme buna vâkıf olunca o da ister istemez gelip Seffah’ın hilafetini tebrik etmiştir. Bu zamana kadar Ebu Müslim’e, “Emir-i Âl-i Muhammed” denildiği gibi Ebu Seleme’ye de “Vezir-i Âl-i Muhammed” denilirken bu muamelesinden dolayı Abbasi davetçileri nezdindeki nüfuz ve haysiyetini kaybetmiş, Seffah, ona kin bağlamıştır.
Yüz otuz iki yılı rebiülevvel ayının on ikinci cuma günü, sabahleyin bütün halk silahlanıp saf bağladı ve imamın çıkışını bekledi. Seffah da hanedan üyeleriyle beraber atlara binerek gelip camiye girdi. Minbere çıktı, uzun bir hutbe okuduktan sonra umumi biat gerçekleşti. Ondan sonra Seffah, amcası Davud İbni Ali’yi kaymakam olarak Kûfe’de bırakıp kendisi Hammâmu’l A’yen ordusuna gitti.
Mervan, önce yüz yirmi bin askerle Harran’dan çıkıp Zûr şehrinde bulunan Ebu’l Avn üzerine hareket ettiğinden, Ebu Seleme de Ebu’l Avn’a yardım için üç bin asker СКАЧАТЬ