Название: Celâleddin Harzemşah
Автор: Namık Kemal
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-97-6
isbn:
NEYYİRE: “Ah hatırında memleket zapt etmekten başka bir şey yok! Keşke şu çadırın yarısı kadar bir kulübede bulunsak da senin fikrin bu kadar geniş, benim gönlüm bu kadar dar olmasa!..”
CELÂLEDDİN: “Keşke! Cenabıhak’tan şu koca âlemleri içinde senin o dediğin gönlüne kailim. Lakin ne yapayım? Kulübede doğdum. Beşiğimi bile ecdadımın ayağı altında kırılmış birkaç saltanat tahtının parçalarından yapmışlar. Neyyire’m, Hak’tan nail olduğumuz inayetin, halktan gördüğümüz itaatin bedeli böyle günlerde Hak için, halk için feda-yı can etmektir. Biz ise bir canlı put! Haşa! Cenabıhakk’ın kudretine galip gelebilir gibi Allah korkusunu bir tarafa bırakmışız. Cengiz korkusuyla kendimizi diri diri şu mezara gömüyoruz da cehennem kapılarının yüzümüze açılmasını bekliyoruz. Ağla! Ağla! Celâl’in gerçekten merhamete layıktır. Keşke Allah beni dünyaya göndereceğine halk ettiği anda cehenneme ata idi de belki oranın azabı ruhumun şimdiki çektiği ezadan ehven olurdu.” (Bu sırada Kutbeddin girer.)
Dördüncü Meclis
Evvelkiler, Kutbeddin
KUTBEDDİN: “Efendimiz gezmekten dönmüş bu tarafa geliyor.”
CELÂLEDDİN: “Gelsin hunsa yürekli erkek! Sail tabiatlı padişah! Şahın yumurtasından çıkma çaylak! O beni vatanıma, milletime, dinime hizmetten menediyor. Ben de galiba kendimi ona itaatten menetmeye mecbur olacağım!” (Mehmet Harzemşah girer.)
Beşinci Meclis
Evvelkiler, Mehmet Harzemşah
MEHMET: “Yine ne oluyorsunuz? Birinizin iki gözünden yağmurlar, birinizin çehresinden yıldırımlar saçılıyor!..”
CELÂLEDDİN: “Taaccüp mü ediyorsunuz? Sayenizde dökülen kanların, yanan memleketlerin bedelidir!”
MEHMET: “Sen buraya geldin geleli bana ima ile kinaye ile itiraz eder durursun! Şimdiye kadar haksız yere taarruza uğramanın her bedbahtın şanından olduğunu düşünürdüm de sükût ederdim. Herkes ne söylerse söylesin! İndimde, zemane halkının fikri, sözü bir hakaret nazarıyla bakmaya bile değmez. Fakat sen oldukça insansın! Hakkımda yanlış fikirlerde bulunduğunu görmeyi gönül istemiyor! Söyle söyle bakayım! Bana bulduğun kusur nedir?”
CELÂLEDDİN: “Süphanallah! Beni biedepliğe mecbur edeceksiniz. Kendi eliyle yaptığı taşa tapınır bir alay canavarlar bütün müvahhidleri yerin dibine geçirmek; tevhidi bütün bütün yeryüzünden kaldırmak istiyorlar. Camilerimize at çekiyorlar. Ecdadımızın kabristanına döktükleri şarap curaları, şehitlerimizin kanlı kefenine kadar bulaştı. Âlemin en büyük padişahı, İslamiyetin, insaniyetin en kavi mültecası; her biri vaktiyle İsfendiyar gibi, Erdeşir gibi, Gaznevi gibi, Sencer gibi bir padişaha cihangir dedirtmiş. Yedi sekiz mülkün sahibi olan zat gökyüzünü levh-i mahfuz, müneccimleri hatif-i gayb kıyas etmiş; kanı Irak şarabından, fikri vezaret suretinde saltanat havasından ibaret olan İmad’ül Mülk’ten başka bir müsteşar bulamamış. Onların tesvilatıyla; adem âleminin vücut şeklinde mütemessil bir parçası denilmeye layık olan şu köşeye çekilmiş, öyle bir köşe ki şeytan ettiklerine utanmaz da kendini beşerlerin, meleklerin nazarından saklayacak bir yer ararsa belki burası hatırına gelmezdi. Sonra da kusurunu benden soruyor…”
MEHMET: “Hele müneccim lakırtısına inanmayı, gökte bir seyyare görünce haşa yerin tanrısı zanneden Cengiz’e bırak! Ben daima elimde ya kılıç, ya kitap tutarak büyüdüm. Fevkimizde Allah’tan başka dünyaya hükmü nafiz bir kuvvet mevcut olmadığını hem ilim ile hem tecrübe ile bilirim. Mutasım’ın Amudiye gazası da Ebu Temmam’ın tebriknamesi de tafsilatıyla tamamıyla hatırımdadır.”
CELÂLEDDİN: “Öyle ise…”
MEHMET: “Bitireyim de ondan sonra söyle! Buraya gelişime İmad’ül Mülk’ün hezeyanlarını senin reyine tercih manası mı veriyorsun? Sen evladımın büyüğüsün. Veliahdımsın. Şahsını bu meziyetlere layık gördüm de bir zaman yanımdan ayırmadım. İmad’ül Mülk’ü ise oğlumun hizmetkârlığından büyük bir işte kullanmaya layık görmemiştim. Ya şimdiye kadar her bir işte senin sözünle hareket etmediğimi bilip dururken onun reyine tabi olduğuma nasıl ihtimal verebildin?”
KUTBEDDİN: “Efendim! Padişahım! Öyle ise niçin bizi buralara getirdiniz? Ölümden mi korktunuz?”
NEYYİRE: (Kutbeddin’e) “Sus! Senin padişah huzurunda söze karışmak ne haddindir?” (Kutbeddin çıkar.)
Altıncı Meclis
Mehmet, Celâleddin, Neyyire
MEHMET: (Neyyire’ye) “Bırak söylesin! Pederinin zihninde sakladığı tasavvurlar, çocuğun vicdanına aksediyor da lisanından dökülüyor.” (Celâl’e) “Sen ne hak ile bana korkaklık isnat edebilirsin?”
CELÂLEDDİN: “Kavgadan kaçanlara ne türlü vasıf bulalım?”
MEHMET: “Horasan’ı Goriler’den kurtardığım vakit Şadbahi hendeğine iptida at süren, burcuna iptida bayrak diken ben değil miydim? Yaşın Kutbeddin’den ziyade idi. Elbette hatırındadır. Horasan’ın ikinci seferini unuttun mu? Kavgayı yalnız ben ettim. Hiçbiriniz -ben ileriye vardıkça atımın dizginine sarılıp da vücudumu muhataradan kurtarmaya çalışmaktan başka- bir şey yapmaya vakit bulamadınız. Ecdadımızın en büyüğünü haraçgüzar eden Kara Hıtay’ı bir sadmede üstüne yıldırım düşen kule gibi yere geçirdim. Ava sesinden dünya titredi. O galebenin tesiri hâlâ senin bile çehrende görülüyor! Firuz Kuh gibi, Gazneyn gibi mekânı Kafdağı, halkı ejderha kıyas olunmuş yerler zapt ettim. O fethin şöhreti hâlâ Cengiz’in bile lisanında dolaşıyor! Mekke, Irak’a kazandığım muharebe ganimeti değil midir? Hangi birini sayalım?”
CELÂLEDDİN: “Saymaktan diliniz dolaşmazsa hepsini sayınız! Yirmi iki senedir kılıç kuşanmış; kırk, elli muharebe kazanmış, birkaç kere mağlubiyet hâlini tecrübe etmiş bir cihangir iken mülkünüzü, vatanınızı, namusunuzu, dininizi ateş içinde, canavar ağzından, düşman ayağı altında, şeytan elinde bıraktınız da bir bozulmuş ordudan firar ettiniz. Yarı dünya dolusu insanın helakine sebep oldunuz.”
MEHMET: “Şu söylediğin manasız lakırtılara bak! Sen meğer âdeta divane kıyas edermişsin ki müneccimlere aldandığıma, İmad’ül Mülk’e kapıldığıma, bozulmuş ordudan kaçtığıma zahip oluyorsun. Bilmiyor musun ki üzerimize gelen Tatar, ellerindeki kırbaçlarını atsalar kalelerimizin hendeklerini doldurur. Bizimle harp eden taliası topu topu elli bin kişiyken kavgada dökülen kanlardan atlarımız dizlerine kadar çamura batmıştı.”
CELÂLEDDİN: “Keşke atlarımızla beraber yerin dibine geceydik!”
MEHMET: “Elden ne gelir? Cenabıhak birçok kişverin harabını, birçok insanın helakini murat buyurmuş. Zelzele gibi, taun gibi bir de Cengiz СКАЧАТЬ