Acı Gülüş. Hüseyin Rahmi Gürpınar
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Acı Gülüş - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 21

Название: Acı Gülüş

Автор: Hüseyin Rahmi Gürpınar

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6486-12-6

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      Emin el şakasına başlar. Sakallıyı gıdıklayarak: “Ah, aman biraz cilvelen bakalım… To… Topsalata gelinceye kadar boş duramayacağım.”

      Sakallı bir iki gerdan kırıp raks eder gibi vücudunu titreterek zenne sedasıyla: “Ay aman hıyanet, etme, sen gıdıkladıkça yok mu vallahi içim…”

      Tosun: “Eh… Eh elverir… Cilveyi kes. Arada bir sakalını göster. Mertliğe söz verdik ama… Sarhoşluktur bu… Kalbim aldanıyor. Sen Zuhuride41 baskın oynadın mı? Çarşaff… Altında iyi vücut depreştiriyorsun.”

      Birer tane daha çekerler. Emin meze tabaklarından birini çekerek içindekileri hep yalar yutar.

      Tosun: “Ra… Rakı var. Mezeler de bol. Aftos da gelecek… Fakat, çalgı yok… Böyle eğlentiye bir zırıltı ister.”

      Emin avurdunu nefesiyle şişirip dümbelek gibi parmaklarıyla üzerine vurarak:

      “Güm… Bla… Bla… Bla… Bla…”

      Tosun’a: “Ulan sen de zurna gibi zırla.”

      Tosun iki avucunu birleştirip ağzına götürerek gayet genizden: “Gına ya ya ya gıya ya ya…”

      Bu çifte nara ile zurnanın birbirine uymaz iki sedasından meydana çıkan sarhoşça edalı bir düzme ahenktir başlar.

      “Ah yelelam” ara nağmesiyle beraber “Karga da seni tutarım aman!” raks havasına girişilir.

      Sakallı oyuna kalkar. Zavallı herif bu iki büyük belayı sızdırmak için her hakarete, her saldırmaya, yer yer vücudunu çürüten o buram buram çimdik acılarına, gıdıklamalara katlanarak üzerinde henüz iki kırık dişinin kanları duran sakalını sağa sola kıra kıra gözlerini süze süze hiç durmadan göbek hoplatarak sahibinin sopasından titreyen ayı gibi oynar.

      Emin coşkunlukla boğuk bir nara attıktan sonra: “Göbek fırtınası olacak… Bilirsin ya akşamki gibi…”

      Tosun, ağız zurnasını uzun, gunneli42 bir nağme ile keserek: “Bozukluğum olsa yapıştırırdım.”

      Dışarı ses gitmemesi için oda kapısı kapatılmıştı. Fakat bu havranın şamatasının aşağıdan işitilmemesi mümkün değildi. Polisler yukarıda iki olgun yorgancı gencin bulunduğunu biliyorlardı ama Uncu Ahmet’in namusunu müdafaa için verdiği heyecanlı nutuk, mahalleliye karşı söylediği korkunç sözler zihinlere o kadar hararet vermişti ki kimse bir saniye oradan ayrılamıyordu.

      Kendi âlemlerine bırakılmış sarhoşlar içtikçe azıyorlardı. Bunların öyle üç dört şişe ile sızan boydan olmadıklarını gören sakallı arada bir göbek atmasına aralık vererek, kadeh sayısının artmasıyla muvaffakiyet ümidinin değil işin kötülüğünün büyüdüğünü görüyor, ne yapacağını bilemiyor, hatta zavallı herif beraber içmek zorunda olduğundan dolayı onlardan evvel kendisinin sarhoş olacağını anlıyordu.

      Tosun ayağa kalkmak ister, sendeler. Düşmemek için sofraya tutunarak şangır şungur birkaç bardak, kadeh devirir. Ağırlıkları başka başka iki kefe arasında denkliğini bulamayan bir şaşkın terazi gibi kollarını uzatır. Birkaç yalpa ile ağır ağır gözlerini kapadıktan sonra:

      “Zararı yok… Uğurdur. Göz kafa patlamasın da cam şişe kırılsın… Hovardalıktır bu…”

      Sakallı: “Umurunda olmasın yiğidim… Sizin gibi tosunlara can feda…”

      Emin: “Anasını satayım… Parasını biz vermedik ya…”

      Tosun: “Ulan moruk bizi bardak kırıntısıyla piyazlama… Hani ya mangiz?.. Karı lafını kestik? Ceplerimize beşibiraradalar, koynumuza karılar girecekti?”

      Sakallı: “Hele biraz daha keyiflenelim. Hepsi olur, hepsi…”

      Tosun: “Biz zom olduktan sonra mı? Niyetin bizi sızdırmak mı? Verdiğin lafı tut, sakalını haşlanmış hindi gibi yolarız. O zaman Tüysüz Haçik’e43 benzersin.”

      Sakallı: “Böyle işte acele olmaz. Aşağıda mahalleli var. Böyle zamanda ortaya nasıl karı çıkarılır?”

      Tosun: “Ha ha… Anladım, bu herif bize kantin atıyor. Aval, aklınca To… Tosun’u tuzlama yapacak?”

      Tosun düşe kalka yürür. Minderin üzerindeki udu alır, Emin de tefi yakalar.

      Tosun: “Gel şu aa… Andavallının üzerine birkaç mani söyleyelim.”

      Tosun, fesini kaşlarının üzerine yıkar, diz diz üstüne atar. Tam Tavukpazarı şairlerinin çalımını aldıktan sonra, udun tellerini tırmalayarak ve bütün sarhoşluk avazıyla gönlüne doğanları söylemeye başlar:

      Adam aman varda

      Hovardayız hovarda

      Sandıkçılardan sonra gelir nazlı Galata

      Hani ya hinoğlu

      Üçü beşi bir arada?

      Gelmiyor nerede kaldı

      Sevgilim Topsalata?

      Ut, tef beraber ara nağmesi:

      Düm terelelli yalelam

      Matiz olduk vay babam.

      Sonra dört yana tehdit tükürükleri saçarak boğuk bir nara: “Brooooooooo yakarım.”

      Ondan sonra Emin:

      Adam aman ekşi vişne

      Atarım kantarlıyı gelmişine geçmişine

      Bir yumruk aşk edersem

      Senin çürük dişine

      İster it gibi bağır

      İster at gibi kişne.

      Sazla beraber ara nağmesi ve nara.

      Sakallı son derece şaşırarak: “Mahalleliden gelecek bela sizin yanınızda saadet gibi kalır. Bu ağızda birkaç beyit daha okursanız bu evi bir daha basarlar.”

      Tosun büyük bir öfkeyle ayağa kalkar. Sapından tuttuğu udun şişkin tarafını herifin beyni ortası budur diye bir indirir. Çalgının bütün bedeninin tahtaları yere ayrı ayrı dökülür. Sakallı neye uğradığını anlamadan hakaret ve vuruşun hedefi olan o kafaya Emin de tefle bir saldırır. Hemen kursak patlar, kasnak da bir lanet halkası gibi zavallının boynuna geçer.

      Tosun bağırarak: “Bela mı? Bize mi söylüyorsun? Belanın suratını tanır mısın? O nasıl şeydir gördün mü hiç? Vay geçmişine be… Bize ‘bela’ diyor. İki dişini kırdık, başka ne yaptık? Teşekkür etsene ulan ağzın burnun daha yerinde duruyor!”

      Arka arkaya inen bu iki vuruş altında sakallının başı sızlar, döner. Alnı yaralanır. Gözleri kararır. Sağa sola sallanır. Hazmedilemez zehirli bir içki gibi tepesinden aşağı içtiği bu haşlamaların ağır ve acı tesiriyle o anda bir deliliğe tutulur, СКАЧАТЬ



<p>41</p>

Zuhuri: Orta oyununda taklitçi. (e.n.)

<p>42</p>

Gunne: Genizden söylemek, sesi burnundan çıkarır gibi okumak. (e.n.)

<p>43</p>

Tüysüz Haçik: O dönemin meşhur muhabbet tellalı. (e.n.)