Название: Zalimane Bir İdam Hükmü
Автор: Ebubekir Hâzim Tepeyran
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-92-1
isbn:
“Madde 3 – Divanıharbi Örfiler göçe zorlama, cinayet, vurgunculuk, isyan, alenen gasp ve yağma, şehirleri tahrip cürümlerini irtikâp etmiş ve Devlet-i Osmaniye’nin emniyeti iç ve dış güvenliğini ihlal eylemiş bulunan bütün suç sahiplerini muhakeme eyleyerek kabil-i temyiz olmamak üzere itayı hükmeder.
Madde 4 – Divanıharplerin muhakemeleri aleni olmayacağı gibi muhakeme esnasında vekil ve avukat da bulundurulmaz.
Madde 5 – Divanıharbi Örfiler, idam cezasına ittifak ve oyların üçte iki çoğunluğu ile ve diğer cezalara kesin çoğunlukla hükmeder.
Madde 6 – Divanıharbi Örfiler hükûmetçe uygun görülen her mahalde teşkil edilir.
Madde 7 – Divanıharpler bulundukları mevkilerdeki askerî hükûmet tarafından kendilerine ispatlanmış evrakıyla teslim olunan maznunları muhakeme ederler.
Madde 8 – Ağır suç sahiplerinin sıfat, resmî ve hususi onurları bir çeşit bağışıklık ve ayrıcalık sağlamaz…”
Böyle bir kanun yayınlanabilen bir memlekette, böyle bir hükûmetin idaresi altında bulunmak, fitili yakılmış bir bombanın üstünde oturmak kabilinden bir şey olduğuna şüphe yoktu. Fakat kaçmaya muvaffak olsam bile belirsiz bir müddet, ecnebi memleketlerde yaşayabilecek hâlde bulunamayacağım gibi tehlikesizce Anadolu’ya geçebilmek imkânını da sağlayamadığımdan, hedef olduğum kin ve nefretin derecesini de layıkıyla takdir edememiştim.
Divanıharp Reisi Yaveri’nin odasında bir müddet bekledikten sonra, büyük bir odanın tahta perdelerle ayrılmış üç bölüğünden birinde, Divan’ın yardımcı üyelerinden “Riyazi” yahut “Deli” lakaplarıyla bilinen Miralay Niyazi tarafından sorguya çekildim.
Bu deli sorgu yargıcının sorduğu ve Avni Efendi adında sivil bir kâtibin yazdığı suallerin divanıharp tarafından tertip olundukları anlaşılıyordu. Bunlar bütünüyle Yıldız Komisyonuna ait oldukları için sorgulamadan sonra serbest bırakılacağımdan emindim.
Suallerin özeti şundan ibarettir:
“Sen büyük bir memur olduğun hâlde Sultan Abdülhamid’in ve şehzadelerin mallarını niçin zapt ettin ve ettirdin?”
Benim cevaplarımın özeti de şuydu:
“Ben kimsenin malını zapt etmedim ve ettirmedim; Selanik’ten gelip, Sultan Abdülhamid gibi kudretli bir padişahı fetva ve Meclis-i Umumi kararıyla tahtından indirerek Selanik’e süren bir ordunun kumandanı olan Mahmut Şevket Paşa’nın isteği, Babıali’nin onayı, Mebusan ve Ayan Meclislerinin uygun görmesi ve yeni padişahın kabul ve iradesi üzerine mülki ve askerî memurlardan teşkil olunan komisyonun, o sırada Şehremini ve İstanbul Valisi olmak münasebetiyle bana verilen reisliğini reddedemezdim. Trabzon Mebusu İmadettin ve İzzet Efendilerle Halep Mebusu Ali Cenani Bey’i komisyonda bulundurmak suretiyle bu muameleye Mebusan Meclisi de fiilen iştirak etmiştir. Meşruti bir memlekette bir kanun için lazım olan merasim ve şartlar tamamıyla icra olunarak kararlaştırılan bu muamele Sultan Abdülhamid’in para ve mallarına resmî bir el koyma muamelesidir. Komisyon bir alettir; bu işin esasından dolayı bir mesul aranıyorsa bu mesul zamanın hükûmeti, mebusanı, ayanı ve padişahıdır. Şayet komisyon vazifesinde bir yolsuzluk yapmışsa o hâlde komisyon üyesinden ve benden değil, kanuni yetkilimiz olan Dâhiliye Nezaretinden sorulması lazım gelir.”
Ben bu cevapları yazarken kırmızı bir astar ile sımsıkı örtülmüş olan masaya, üstünde yazı yazmak kabil olacak kadar yanaşmak mümkün olmadığından, dizimin üstünde yazmak üzere bir bacağımı diğerinin üstüne koyar koymaz Niyazi pek sert bir tavırla değil, bu tabirin tanımlayamayacağı kadar vahşiyane bir ses ve öfke ile: “Doğru otur!” diye bağırdı.
Gerçekten bir mecnun karşısında bulunduğumu anlayarak bacağımı indirdim. Cevapları el üstünde yazdım. Böyle vahşi bir hayvan gibi haykırıştan Kâtip Avni Efendi de hayli sıkıldı. Niyazi sual ve cevapların bulunduğu kâğıtları alarak üçüncü defa reisin odasına gidince Avni Efendi:
“Bunları niçin karıştırıyorlar bilmem. Bir suç bile olsa zaman aşımı var.” diye mırıldandı.
“Evet, zaman aşımından başka umumi aflar da var.” dedim. “Fakat benim zaman aşımından ve umumi aflardan istifade edecek bir suçum bulunmadığından bunlardan bahsetmiyorum ve etmeyeceğim.”
Niyazi geri dönerek, bir iki saçma sual daha sorduktan sonra:
“Sorgulama bitti.” dedi. Yine yaver odasına götürüldüm. Mademki sorgulama bitmiştir, ne zaman istenilirse gelmek üzere evime gitmeme müsaade etmesini Reis’e söylettirdim.
Yaver, Reis’in “Gitsin” dediğini söylediği için, oğlum Celal ile divanıharp binasından çıkınca bizi bir subayla iki silahlı askerin takip ettiklerini görerek sebebini sordum.
“İstanbul Muhafızlığı vasıtasıyla celp edilmiş olduğunuz için usulen yine oraya götürüleceksiniz.” dedi.
Ve İstanbul Muhafızlığına varınca orada tevkif edileceğim hayretle anlaşıldı.
İstanbul muhafızına yahut merkez kumandanına tahsis olunan köşkün yanında, inzibat memurları için geçici olarak yapılan barakanın küçük bölmelerinden birinde kalacağımı söylediler. Merkez Kumandanı baraka hazırlanıncaya kadar kendi odasında kalmama lütfen müsaade etti ve:
“Merak etmeyiniz, beyefendi.” dedi. “Sadrazam Paşa Hazretleri’ne güzelce bir dilekçe yazınız, bizzat ben takdim edeyim; İnşallah birkaç gün içinde tahliye olunursunuz.”
Tevkifime kanuni bir sebep olmadığı için ve yarın mutlaka serbest bırakılacağımı ümit ettiğimden bu sözden müteessir olmakla beraber, “Kendimi kimseden merhamet dilenmeye muhtaç bir suçlu mevkisinde görmüyorum.” diye hiçbir şey yazmadım.
Erenköy’den telefonla istediğim portatif bir karyola üzerinde, geceyi o küçük baraka bölüğünde geçirdim; bütün gece iki asker, her beş on dakikada bir kere, yerden iki karış yukarıda bulunan pencereden bakıyor ve her saatte değişen nöbetçiler kapıyı açarak benim içeride bulunup bulunmadığımı yokluyorlardı. Şu suretle muhafızdan muhafıza devir ve teslim olunarak uykum parçalanıyor; Ramazan sebebiyle pek yakından atılan sahur ve imsak topları, ince tahtalardan yapılmış olan barakayı fena hâlde sarsıp sallıyordu.
Evvelki gece yalnız, ince bir kostüm ile bir buçuk saat deniz üstünde dolaştırılmış olmanın tesiri görülmeye başladı. Romatizmadan, nevraljiden ve mide ağrılarından muzdarip idim. Askerî doktorlardan Murat Efendi adında bir zat beni özenle muayene ve tedavi etti.
Bugün beni barakada ziyarete muvaffak olan dostlarımın da tavsiyeleri üzerine şu dilekçeyi yazarak Divanıharp Reisi’ne gönderdim: “İki günden beri tutuklu bulunuyorum. Dün yapılan sorgulamama nazaran on iki sene evvel yerine getirdiğim resmî bir vazifeden dolayı tevkif edildiğim hayretle anlaşıldı. СКАЧАТЬ