Название: Bir Günlük Düş ve Gerçek
Автор: Samed Behrengi
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-85-3
isbn:
“Gel kardeş, şu ayakkabıları al da bir dene bakalım.”
Ahmet Hüseyin ise şüpheyle Mahmut’un ayakkabılarına baktı ama yerinden kımıldamadı.
Mahmut:
“Niye öyle dikiliyorsun, gelsene! Yeni ayakkabı istemiyor musun yoksa? Hadi gel giy.”
Bu kez, Ahmet Hüseyin yerinden kalktı ve Mahmut’a yaklaştı, ayakkabılarını sıyırıp çıkarmak için yere eğildi. Biz üçümüz öylece bakıyor, bir şey demiyorduk. Ahmet Hüseyin, Mahmut’un bir ayağına sıkıca asıldı ayakkabıyı çıkarmak için ama elleri kaydı ve kaldırıma sırtüstü düşüp boylu boyunca uzandı. Mahmut’la tek gözlü arkadaşı bu duruma o kadar keyiflenip güldüler ki az sonra çatlayacaklar sandım. Ahmet Hüseyin’in elleri simsiyah olmuştu. Kör oğlan, Mahmut’u bir yandan dirseğiyle dürtüyor bir yandan da,
“Sana dememiş miydim Mahmut? Hahahaha-ha… Dememiş miydim? Hahaha!” diye pis pis gülüyordu.
Ahmet Hüseyin’in elleriyle parmaklarının izi, Mahmut’un yepyeni ayakkabısının üzerinde belli oluyordu. Biz üçümüz, bu herifler tarafından oyuna getirildiğimizi yeni yeni anlıyorduk. Bu iki düzenbazın kahkahası bize de geçti. Biz de koyuverdik kahkahayı onların ardından. Ahmet Hüseyin de insanların geçiş yolunda ayakaltında kalmamak için ayağa kalktı. Bir süre bize bakıp durdu, sonra o da kendini tutamayıp bastı kahkahayı. Hem de ne kahkaha! Katıla katıla gülüyordu şimdi. Yoldan gelip geçen insanlar da meraklı bakışlarla bizi süzüyor, sonra yollarına devam ediyorlardı. Ben biraz eğilip, Mahmut’un ayağındaki ayakkabıya yakından bakayım dedim. Ne ayakkabısı! Mahmut fırıldağı ayakkabı falan giymemişti ki! Akşamın karanlığında dışarıdan bakılınca ayakkabı sanılsın diye ayaklarını simsiyah bir boyayla boyamıştı sadece. Acayip düzenbaz bir oğlandı…
Mahmut, altı kişilik zar oyunu oynamayı teklif etti. Benim cebimde dört bin vardı. Kasım ne kadar parası olduğunu söylemedi. İki herifte beş binlik vardı. Piyangocu Ziver’in oğlunda da bir tümenlik vardı. Ahmet Hüseyin’de zaten hiç para olmazdı. Az ileride kapalı bir dükkân vardı. O dükkânın önüne gidip oturduk ve zar oyunu oynamak için halka olduk. Önce, kimin başlayacağını belirlemek için bir zar attık. İlk atışı piyangocunun oğlu yapacaktı. Zarı attı. Beş geldi. Sonra sıra Kasım’daydı. Zarı attı, altı geldi. Ziver’in oğlundan bir kıran aldı. Sonra zarı bir daha salladı ama bu kez olmadı. Zarı Mahmut’a uzattı, ona da dört geldi. Kasım’dan iki kıran aldı, ellerini sevinçle ovuşturdu ve “Allah bereket versin.” dedi.
Böyle böyle ikili gruplar hâlinde zar oyunu oynamaya devam ettik.
Kaldırımda yürüyen şık giyimli iki genç bize doğru yaklaşıyordu o sırada. Ahmet Hüseyin hemen onlara doğru koştu ve dilenmeye başladı:
“Bir kıran… Bir kıran beyim… Allah rızası için…”
Adamlardan biri Ahmet Hüseyin’i eliyle ittirdi ve kendinden uzaklaştırdı. Ahmet Hüseyin ise yılmadı, hemen harekete geçip tekrar önlerini kesti:
“Beyim bir kıran… Sadece bir kırancık, başka bir şey değil… Allah rızası için…”
Şimdi bizim önümüzden geçiyorlardı. Gençlerden biri Ahmet Hüseyin’i boynundan tuttu ve havaya kaldırdı, sonra da caddeyle kaldırımı birbirinden ayıran demir korkulukların üzerine, karnı üstüne gelecek şekilde astı. Ahmet Hüseyin’i öyle bir asmıştı ki kafası caddeye bakıyor, ayakları ise kaldırım tarafından sarkıyordu. Ahmet Hüseyin kolları ve bacaklarıyla birkaç saniye çırpınıp durdu, sonunda ayaklarını kaldırımın üstüne basabildi ve düzelip ayağa dikildi. Kaldırımın sol tarafından şimdi iki genç kız, ortalarına genç bir oğlanı almış, güle eğlene gelmekteydiler. Kızların üzerinde kısa elbiseleri vardı ve çocuğun iki yanında yürümekteydiler. Ahmet Hüseyin yine hemen atıldı, kızların birine yaklaşıp dilenmeyi sürdürdü:
“Allah rızası için bir kıran verin hanımefendi… Çok açım… Bir kırancık sadece… Allah rızası için… Hanımefendi bir kıran!”
Kız hiç oralı olmadı. Ahmet Hüseyin yalvarmaya devam etti. Kız bu kez çantasına elini attı ve içinden para çıkartıp Ahmet Hüseyin’in avucuna koydu. Ahmet Hüseyin, ağzı kulaklarına varmış bir şekilde yanımıza geldi, “Ben de zar atıyorum.” dedi.
Piyangocu Ziver’in oğlu:
“Paran nerede?”
Ahmet Hüseyin sıkılı avucunu açtı ve parayı gösterdi. Avucunun içinde bir on binlik vardı.
Kasım:
“Yine mi dilencilik yaptın?”
Kasım, Ahmet Hüseyin’i dilencilik ettiği için ayıpladıktan sonra, vurmak için elini kaldırdı. Ama Mahmut ona engel oldu. Ahmet Hüseyin bir şey demedi. Kendisine bir yer buldu halkanın içinde ve oturdu. Ayağa kalktım, “Ben dilencilerle zar falan atmam.” dedim.
Cebimde kalan para bir kırandan fazla değildi hâlbuki. Baştaki dört binliğimin üç binini oyunda kaybetmiştim. Mahmut da epeyce kaybetmişti,
“Zar oyunu bu kadarlık yeter, biraz da duvar dibi oynayalım.” dedi.
Kasım bana döndü:
“Bu tür laflar edip yine oyunbozanlık ediyorsun!”
Sonra da ortaya sordu:
“Zar atma sırası kimde?”
Kör oğlan:
“Sen kendi kendine oyna. Biz duvar dibi oynayacağız.”
Ziver’in oğlu, Kasım’ı göstererek cevap verdi:
“Bu herifle zar atılmaz ki! Zar nasıl olur da her seferinde beş veya altı gelebilir? Hile var bunda! Başka bir oyun oynayalım.”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, СКАЧАТЬ