Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3. Артур Конан Дойл
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3 - Артур Конан Дойл страница 15

Название: Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3

Автор: Артур Конан Дойл

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-21-1

isbn:

СКАЧАТЬ bittiğini öğrenene kadar meseleyi bir kenara bırakmaktı.

***

      Saat dokuzu çeyrek geçe evden çıktım, Park’tan geçtim ve Oxford Caddesi’nden geçerek Baker Caddesi’ne ulaştım. İki arabacı kapıda duruyordu ve koridora girerken yukarıdan sesler duydum. Odaya girdiğimde Holmes, iki adamla hararetli bir şekilde sohbet ediyordu. Polis memuru olan Peter Jones’u hemen tanıdım. Diğeri uzun boylu, zayıf, hüzünlü bir yüz ifadesi olan bir adamdı. Çok parlak bir şapkayla insana kasvet verecek kadar düzgün bir redingot giymişti.

      “Ah! Artık herkes geldi!” dedi Holmes, çift düğmeli gemici ceketini ilikleyip raftan avcı kırbacını alırken. “Watson, sanıyorum Scotland Yard’dan Bay Jones’u tanıyorsun. Seni Bay Merryweather ile tanıştırayım. Bu geceki maceramızda bize eşlik edecek.”

      “Yine çiftler hâlinde avcılığa çıkıyoruz doktor.” dedi kibirli tavrıyla. “Bu arkadaşımız avı başlatmak için mükemmel bir aday. Tek istediği bütün koşuşturmaları yapacak bir köpek.”

      “Çılgın bir kaz kafalı bu koşuşturmaları sona erdirmez umarım.” dedi Bay Merryweather canı sıkılmış bir şekilde.

      “Bay Holmes’a güvenebilirsiniz efendim.” dedi polis memuru mağrurca. “Kendine has yöntemleri var ve eğer kusura bakmazsa bu yöntemleri biraz fazla teorik ve gerçeklerden uzak bulduğumu söyleyeceğim. Yine de onda bir dedektif ruhu olduğunu kabul etmeliyim. Sholto cinayetinde ve Agra hazinesinde olduğu gibi, birkaç kez neredeyse polis memurlarından bile daha iyi sonuçlar elde etti.”

      “Eğer öyle diyorsanız Bay Jones, doğrudur.” dedi yabancı kayıtsızca. “Yine de itiraf etmeliyim ki iskambil kâğıtlarımı özledim. Yirmi yedi yıldır ilk defa cumartesimi kâğıt oynamadan geçiriyorum.”

      “Sanıyorum…” dedi Sherlock Holmes. “Hayatında oynamadığın kadar büyük bir miktarla oynayacaksın ve oyun da çok heyecanlı olacak bu gece. Bay Merryweather, ortaya konan para otuz bin pound ve sen de uzun zamandır yakalamak istediğin adamı yakalayacaksın Jones.”

      “John Clay; katil, hırsız, şiddet yanlısı ve sahtekâr bir genç adamdır Bay Merryweather ama çok profesyoneldir ve Londra’da herhangi bir suçludan ziyade, kelepçeleri en çok onun bileklerine geçirmek istiyorum. Müthiş bir adamdır bu John Clay. Dedesi bir dük idi. Eton ve Oxford’da bulunmuş. Beyni, parmakları kadar hızlı çalışır. Her köşede onun izine rastlamamıza rağmen kendisini nerede yakalayacağımızı tespit edemiyoruz. Onu bir hafta İskoçya’da dolandırıcılık yaparken diğer hafta ise Cornwall’da yetimhane inşa etmek için para toplarken görebilirsiniz. Yıllardır izini sürüyorum ve bir kere bile onu göremedim.”

      “Ümit ederim ki bu gece sizi tanıştırma fırsatına nail olurum. Benim de Bay John Clay ile yaşadığım birkaç olay var ve profesyonelliğin doruğunda olduğunu kabul ediyorum. Saat onu geçmiş, bir an önce işe koyulsak iyi olur. Siz ikiniz ilk arabaya binersiniz. Biz de Watson ile arkadakini alırız.”

      Uzun yolculuğumuz boyunca Holmes pek konuşmadı, onun yerine arkasına yaslanıp öğleden sonra dinlediği parçaları mırıldandı. Farrington Caddesi’ne girene kadar, gaz lambaları yanan, dolambaçlı caddelerden geçtik at arabamızla.

      “Yaklaştık.” dedi arkadaşım. “Merryweather denen adam bir banka müdürü ve bu olayla kişisel olarak ilgileniyor. Jones’un da bizimle gelmesinde bir sakınca görmedim. Mesleğinde tam bir aptal olmasına rağmen fena bir adam değil. Onun bir olumlu yanı var. Bir buldok köpeği kadar cesurdur ve âdeta bir yengeç gibi tuttuğunu bırakmaz. İşte geldik. Bizi bekliyorlar.”

      O sabahki kalabalık yola yeni gelmiştik. Arabalarımızı gönderdik ve Bay Merryweather önderliğinde dar bir koridordan geçtik. Yan kapıya geldiğimizde bize kapıyı açtı. Sonunda çok büyük demir kapısı olan küçük bir koridora girdik. Bu kapı, sarmal merdivenlerin olduğu bir yere açıldı ve burası da çok büyük bir kapıyla sonlandı. Bay Merryweather feneri yakmak için duraksadıktan sonra bizi karanlık, toprak kokulu bir yere yönlendirdi. Üçüncü bir kapıyı açtıktan sonra da sandıklarla ve çok büyük kutularla dolu olan mahzen gibi bir yere soktu.

      “Yukarıdan bir zarar gelecek gibi durmuyor.” dedi Holmes feneri kaldırıp etrafı süzerken.

      “Aşağıdan da öyle…” dedi Bay Merryweather yerdeki kaldırım taşlarını bastonuyla itekleyerek. “Aman Tanrı’m, bunun içi boş gibi!” dedi sonra yukarıya şaşkınlıkla bakarak.

      “Biraz daha sessiz olmanızı isteyeceğim!” dedi Holmes kızarak. “Görevimizin başarıyla sonuçlanması ihtimalini yeterince tehlikeye attınız. Lütfen o sandıklardan birinin üzerine oturun ve hiçbir şeye karışmayın!”

      Bay Merryweather sandıklardan birine tünedi vakurca. Yüz ifadesinden çok incindiği anlaşılıyordu. Bu arada Holmes, fener ve büyüteciyle taşların arasındaki çatlakları titizlikle incelemeye başladı çömelmiş bir vaziyette. Birkaç saniye ona yeterli oldu ve tekrar ayağa fırlayarak merceği cebine yerleştirdi.

      “En az bir saatimiz var.” dedi. “Çünkü iyi niyetli tefecimiz, güvenle yatağına girmeden önce hiçbir şey yapamazlar; ancak ondan sonra bir dakika bile kaybetmeyeceklerdir; çünkü işlerini ne kadar çabuk bitirirlerse kaçmak için o kadar çok zamanları olacak. Şu an, doktor -gerçi anladığından kuşkum yok- büyük bankaların birinin Londra’daki şubesinin kasasındayız. Bay Merryweather şubenin müdürü ve sana Londra’nın korkusuz suçlularının bu kasayla neden çok ilgilendiklerini anlatacak.”

      “Fransız altınlarımız var.” diye fısıldadı müdür. “Bunları çalmak için birtakım girişimlerde bulunulacağı ihbarı geldi.”

      “Fransız altını mı?”

      “Evet. Birkaç ay önce kaynaklarımızı güçlendirme fırsatımız oldu ve bu imkândan yararlanarak Fransız Bankasından otuz bin Napolyon altını borç aldık. Bu altınları bankada istifleme olanağımızın olmadığını ve bu kasada tuttuğumuzu öğrendiler. Şu an üzerinde oturduğum sandığın içinde iki bin Napolyon altını var. Genelde tek bir şubede bulundurduğumuz külçe altın rezervinden çok daha fazlası var burada ve müdürlerimiz bu konuda kuşkulanmakta haklılar.”

      “Ve çok doğru düşünüyorlar.” dedi Holmes. “Artık küçük planımızı hazırlama zamanı geldi. Bir saat içinde olayların başlayacağını sanıyorum. Bu arada, Bay Merryweather, o fenerin üzerini örtmeliyiz.”

      “Karanlıkta mı oturacağız?”

      “Maalesef öyle. Cebimde bir deste kâğıt var. Dörtlüyü oluşturduğumuza göre yine kâğıt oynama şansına sahip olacaksınız! Ancak anladığım kadarıyla düşmanın hazırlıkları o kadar ileri bir seviyeye ulaştı ki bir ışığın yanmasıyla her şeyi berbat edebiliriz. İlk olarak pozisyonlarımızı ayarlamalıyız. Bunlar korkunç insanlar ve zayıf bir anlarında onları yakalasak bile dikkatsiz davranmamız hâlinde bize zarar verebilirler. Ben bu sandığın arkasına gizleneceğim. Siz de aynısını yapın. Ben ışığı birdenbire onlara doğrultunca siz de üzerlerine atlayın. Eğer ateş ederlerse Watson, sen de ateş etmek için hiç tereddüt etme!”

      Tabancamı ateş etmeye hazır bir hâlde, arkasına saklandığım tahta sandıklardan birinin üzerine yerleştirdim. Holmes fenerin üzerini örterek hepimizi zifirî СКАЧАТЬ