Ocak Sönmesin Diye - Lütfü Şehsuvaroğlu Kitabı. Hasan Yılmaz
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ocak Sönmesin Diye - Lütfü Şehsuvaroğlu Kitabı - Hasan Yılmaz страница 18

Название: Ocak Sönmesin Diye - Lütfü Şehsuvaroğlu Kitabı

Автор: Hasan Yılmaz

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-44-0

isbn:

СКАЧАТЬ başkanlığı döneminde dergileri de müessesenin yayın organı gibi çıkartmaya başladık. O arada ben de babamın ev alacağı 135 bin lira ile matbaa kurdum.

      O zaman için iyi para?

      Evet, o zaman o para ile Çankaya’dan ev alınırdı. En büyük tek banknot 1000 lira idi. O zaman Muhsin Başkan’la ve bekâr evimizdeki arkadaşlarla haftada bir, annemin yemeklerini yemek için Etimesgut’taki bizim eve giderdik. Bekâr olduğumuz için düzenli beslenemiyorduk. Arada sulu yemeği özlediğimizde bizim eve gidiyorduk. Bu arada kendi tuttuğumuz evimiz de vardı ama her zaman eve gitme imkânı bulamıyorduk. O nedenle en uygun yurt hangisi ise orada da kalıyorduk.

      Yurtlara girip çıkmak öyle kolay mıydı? Bekçisi filan yok muydu?

      Okullar gibi yurtlar da ideolojik gruplar tarafından paylaşılmıştı. Biz, kendi kontrolümüzdeki yurtlarda kalıyorduk. Yani Cumhuriyet Yurdu Dev-Yolcuların elindeydi, Site Yurdu da bizimkilerin elindeydi. Yüksek Öğretmen, Kütahya Yurdu, Konya Yurdu, Yıldırım Beyazıt, Şeker Yurdu, Adana Yurdu, Sivas Yurdu, Niğde Yurdu…

      Yıldırım Beyazıt Yurdu

      Yani yurtlar da paylaşılmıştı.

      Tabii canım, 80’den önce yurtlar paylaşılmıştı. Her yurdun başkanı vardı, müdürü vardı, yöneticileri vardı. Yurtta kalanlar aynı zamanda mutlaka nöbete kalkarlardı. Askerde olduğu gibi sırası gelen gece bir saat iki saat nöbet tutardı. Yurtlar kurşunlanıyor çünkü. Nöbetçiler iki tane olur. Biri silahlı olur biri silahsız olurdu. Bazen silah bir yerde dururdu. Çünkü polis yurdu basar ve arardı. Yurtlarda silah yakalatmak ayıptı. Yurtlarda silah yakalatan adam görevden alınırdı. Polis bastı, silahı yakalatmadı. O başkan iyi başkandır.

      İyi de her öğrenci silah kullanabiliyor muydu? Zira bazı insanlar naif olur. Yani bir eğitimden mi geçiyor bu insanlar silah kullanma konusunda.

      Hayır kendiliğinden silah kullanmayı öğreniyor insanlar. Hayatın içinde pişer insanlar. Kendisine bir saldırı olduğunda eline silahı alır ve kullanır. Beyaz Anadol ile geçerken adam takır takır taradı. Sen de silahı alıyor ve karşılık veriyorsun.

      Dergilerde İçerik Belirlemesi Nasıl Yapılıyordu?

      Muhsin Yazıcıoğlu Veterinerlik Fakültesi öğrencisi. Siz ise Ziraat Fakültesi öğrencisisiniz. Okulunuz yakın ve aynı yurttasınız. Ya da aynı evdesiniz. Dolayısıyla aynı etkileşimin içerisindesiniz. Ülkü Ocakları genel merkezine birlikte geldiniz ve “Hasret” dergisi ile “Genç Arkadaş” dergisini de birlikte çıkarmaya başladınız. Muhsin Yazıcıoğlu’nun genel merkeze gelmesi süreci de sizinkine benziyor mu?

      Ben Ali Batman zamanında yazı ve bildiri yazıyordum. Muhsin Yazıcıoğlu ise Muharrem Şemsek zamanında genel başkan yardımcılığı yaptı. Şemsek’ten sonra tekrar okula döndü. Okulda bir görevi yoktu ama bir isim yapmıştı zaten. Aynı zamanda dergide yazıları çıkıyordu. Dediğim gibi dergi aynı zamanda ocağın derin devleti gibiydi.

      Yazılarınızda genellikle hangi temaları işlerdiniz?

      Ekonomi, siyaset, sosyal konular, tasavvuf, din kültürü, tarım, sanayileşme, gecekondulaşma, şehirleşme gibi bütün temaları işlerdik.

      Yani çok özgür yazabiliyor muydunuz? Çünkü yazmakta özgürlük önemli.

      Derginin üçüncü sayfasındaki yazı genel merkezin tamimi gibidir. Teşkilatlar derginin üçüncü sayfasındaki yazıyı bir tamim gibi okurlar. Üçüncü sayfadaki yazı o haftaki gündemimizdir. Tartışma konularımız, yapacağımız işlerimiz o yazı ile duyurulur. Edirne’den Kars’a kadar yapacağımız iş o yazı ile belirlenir. O yüzden Edirne’den Kars’a kadar fikrî bir bütünlük vardı.

      Kim yazardı üçüncü sayfa makalelerini?

      Ben, Muhsin Yazıcıoğlu ve Burhan Kavuncu yazardık. Sonradan Mümtaz’er Türköne, Kemal Görmez ve Naci Bostancı da yazdı.

      Bir denetim organı var mıydı?

      Kendi kendimizi denetlerdik. Vicdanımız denetlerdi. Başka kimse bize karışmazdı.

      Milliyetçi Hareket Partisi ile Ülkü Ocakları arasında organik bir bağ yok muydu?

      Yoktu. Zaman zaman şikâyet olursa -ki Türkeş’e şikâyet edenler oluyordu- müdahale etmeye kalkardı. Ama Eğitimciler Kadrosu kurulmadan önce Türkeş doğrudan ocak başkanına söylerdi. Ocak başkanı da ya söyler ya söylemez, durumu idare ederdi. MHP’de Eğitimciler’in kurulmasının sebebi Ülkü Ocakları’nın Eğitimciler Grubu kurmasıdır. Muhsin Yazıcıoğlu Ülkü Ocakları başkanı olunca biz birlikte bir atılım yaptık. Aslında eğitim işi Selahattin Sarı zamanında başladı. Şimdi bir üniversitede rektör yardımcısı olan Selahattin Sarı’yı çok severim. Naif, yumuşak huylu, sarışın, iyi niyetli, İngilizce bilen bir kişi idi Sarı. Eğitimci bir kişiliğe sahipti. Onun döneminde eğitime ağırlık verildi. Fakat o dönemde olaylar arttığı için genel merkez olayların peşi sıra gidecek durumda değildi. Bu nedenle Muhsin Yazıcıoğlu’nu getirmeye karar verdik. Bu kararı biz mi verdik, Türkeş mi verdi o hâlâ belli değil. Muhsin Yazıcıoğlu’nu getirme kararını biz kendimiz verdik gibi yapıyoruz ama bizi de bu noktaya iten Mustafa Mit de belki Türkeş ile görüşüp böyle bir kararı uygulamıştır. Onu da hâlen bilmiyorum.

      Bugün biz yaptık zannediyoruz ama belki Türkeş, Selahattin Sarı’yı uzaklaştırmak istemiş olabilir. Sonraki duyumlarımızda Selahattin Sarı’nın ev arkadaşlarından birinin MİT’e hizmet ettiğini duyduk. Bu nedenle onun da görevden istifa ettirildiği yorumları yapıldı. Sarı’nın kendisi değil de aynı evi paylaştığı arkadaşlarından birinden şüphelenildiği için Türkeş’in bu değişikliği istediği bilgisine ulaştık. Ama biz kendimiz yaptık zannediyoruz.

      Bir şekilde MİT’in ocağı dinlemesinden kurtulmak için böyle bir değişiklik yapmışsınız gibi.

      İşte o değişiklik ile biz hem TÖMFED’de hem sosyal faaliyetlerde bir atılım yaptık. Özel bir grup kurduk ve ilk seminerci olarak Galip ağabeyi (Galip Erdem) çağırdık. Bu arada ben Seyyid Ahmet Arvasi’yi İstanbul’dan getiriyordum. Bizim yaptığımız bu eğitimleri öğrenen Türkeş, aynı zamanda ocakları toparlamak için (Çünkü olaylar da çığırından çıkmaya başlamıştı. Her gün 20’ye yakın ölümle sonuçlanan olaylar başladı.) haklı olarak ocakları denetlemek için ocağın üstünde bölge başkanı pozisyonunda eğitimciler ihdas etti. Bu arada hükûmet ortağı olunca eğitimcilerin finansmanı da ayarlandı. MHP’nin koalisyon ortağı olarak girdiği İkinci Millî Cephe hükûmetinde Gümrük ve Tekel bakanı Gün Sazak Bey’di. 30 kişilik Eğitimciler Grubu Gümrük ve Tekel Bakanlığında görevlendirilecek ve maaşlarını o bakanlıktan alacaklardı. Hem memur olacaklar hem altlarında arabaları olacaktı. Bunlar ocak başkanlarının üstünde bir abi gibi, bir hoca gibi çalışacaklar, eğitim işlerini kontrol edeceklerdi. Tabii işler her zaman planlandığı gibi yürümüyordu. Bu eğitimcilerden bazıları zaman zaman ocağın işlerine müdahale etmeye kalkıştılar. Bazıları haklı olarak kalkıştılar, bazıları şahsi olarak ocak başkanıyla yarıştılar.

      Ülkü СКАЧАТЬ