Название: Ocak Sönmesin Diye - Lütfü Şehsuvaroğlu Kitabı
Автор: Hasan Yılmaz
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-44-0
isbn:
Bizim genel merkez faaliyetlerine yoğunlaştığımız dönemde, ideolojik çatışmalar arttı ve cenazeler çoğaldı. Her cenaze sonrasında ülkücü şehitler için afişler basıyorduk. Ayrıca onlar için dergiler çıkartıyorduk. O dönem siyasi kültürümüze miras kalan sloganlar ürettik.
Bu süreçte sol ile diyalog tamamen kesildi mi? Gruplar birbiri ile sadece çatışmak için mi karşı karşıya geliyordu?
Hayır, aynı dönemde TRT televizyonunda tartışma programlarına karşılıklı çıkıp konuşuyorduk.
TRT o zaman ekrana çıkartıyor muydu insanları ülkücü ve solcu ya da akıncı kimlikleri ile?
Tabii. O dönemde Ülkü Ocakları başkanları bildiri yayımlarlardı ve o bildiriler gazetelerde yayımlanırdı. O zaman önemli bir kuruluştuk. Üniversiteler çatışma alanı idi ama beraber TRT’ye çıkıp tartışmalar yapılırdı. Bu tartışmaların birine Mehmet Gül, diğerine de Ramiz Ongun çıktı ve solcu liderlerle tartıştılar. Sami Bal’ın Ülkü Ocakları genel başkanlığa seçildiği 1975 yılında “Esir Türkler Haftası” başlatıldı. O tarihe kadar bu hafta “Esir Milletler Haftası” olarak anılıyordu. 1955 yılında BM öyle bir hafta ilan etmişti. Biz de resmî olarak 30 kadar dış Türk dernekleri ile ocak önderliğinde Cumhurbaşkanlığını ziyaret edip Fahri Korutürk ile görüştük.
“Kanımız aksa da zafer İslam’ın!”
Sizi böyle bir faaliyet düzenlemeye iten sebep neydi? Bu faaliyeti düzenlemenizin görünen sebebi ne idi? O dönemde çok çarpıcı, toplumsal infiale yol açacak bir sürgün, soykırım gibi olay var mıydı?
Bulgaristan’da Türklerin sorunları var. Doğu Türkistan’ın Çin tarafından işgal edilmesi var. Aynı zamanda Kırım Türklerinin lideri Mustafa Cemiloğlu açlık grevi yapıyordu. Mart 1976’da “Hasret” dergisinin kapağını “Yıkılsın Kremlin” başlığıyla çıkarmıştık. Mustafa Cemiloğlu, Kırım’dan Özbekistan’a sürgün edilen Tatarların yurtlarına dönebilmesi için Moskova’da gösteri düzenledi. Mustafa Cemiloğlu’nu içeri attılar. Biz burada eylemler yaptık, Mustafa Cemiloğlu öldü diye açlık grevleri yaptık ve gıyabi cenaze namazı kıldık. Koyduğumuz tepkiler orada çok etkili olmuş. Daha sonra görüştüğümüzde Cemiloğlu, “Sizin Türkiye’deki tepkileriniz beni hapishanede çok rahatlattı.” dedi. Daha önce de ifade ettiğim gibi Atsız’ın “Ötüken”, Topçu’nun “Hareket”, Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu” dergilerini takip ettiğimiz için Türk dünyasını yeni duymuş değildik. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü de yayınlar yapıyordu. Onların yayınlarını da takip ediyorduk. Türk dünyasına zaten meyilimiz vardı. O sırada da BM tarafından 16-22 Temmuz günleri Esir Milletler Haftası olarak kutlanıyordu. Esir milletlere baktığımız zaman, sadece Türklerin esir olduğunu görüyorduk. Bu nedenle biz Ülkü Ocakları Yönetim Kurulu olarak karar aldık ve “Bundan sonra bu haftayı Esir Türkler Haftası olarak kutlayacağız.” dedik. O arada 30’u aşkın Türk dünyası dernekleri vardı. Bulgaristan Göçmenleri Derneği gibi, Doğu Türkistanlılar gibi, Kerkük Türkmenleri Derneği gibi 30’u aşkın yurt dışı Türkler derneği vardı. Doğu Türkistan Türklerinin sürgündeki ilk Cumhurbaşkanı İsa Yusuf Alptekin Türkiye’de yaşıyordu. Ben bu derneklerin hepsini Ankara’da topladım ve Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ü ziyarete gittim.
Kırım Türkleri’nin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile
Ülkü Ocakları Yönetim Kurulu olarak aldığımız karar doğrultusunda etkinlikler düzenledik. Ölüm oruçları tuttuk, açlık grevleri yaptık, geceler düzenledik, dergiler yayımladık, afişler astık, bildiriler dağıttık, sloganlar yazdık, gösteriler yaptık. Aynı yıl Ülkü Ocakları’nın ilk yayınlarından biri olarak “Esir Türkler” diye bir kitap yayımladım. Kitabı ben yazdım ama ismimi koymadım. Kitaptan 10 bin tane bastık ve dağıttık. O arada babamın ev almak için biriktirdiği paraya Muhsin Yazıcıoğlu ile el koydum. Mustafa Mit dönemin en yakın şahididir. O parayla matbaamızın ilk yatırımını yaptık. Maltepe’de Pars Matbaası’ndan entertip 3 kanal, 8,9 ve 10 punto dizgi yapabilen bir dizgi makinesi aldım. Akay Caddesi’ndeki Pars Matbaasına çok iş bastırmıştık. Patronları benimleortak da olmak istiyorlardı.
Bu esnada, babanızın yanında mı kalıyorsunuz? Yoksa ayrı bir ev tuttunuz mu?
Babam Şeker Fabrikasında çalıştığı için Etimesgut’ta oturuyor ama ben artık genel merkez yöneticisi olduğum için arkadaşlarla eve çıktım. Muhsin Yazıcıoğlu, Muharrem Şemsek’in genel başkanlığı zamanında genel başkan yardımcısı idi. Daha çok “Hasret” dergisinde çalışıyordu. Genel merkeze gidince ben de “Hasret” dergisinde çalışmaya başladım. Bu esnada içimizde bir de istihbarat teşkilatı kurduk.
Dergide herhangi bir ücret alıyor muydunuz? Yoksa meccanen mi yapıyordunuz bunca faaliyeti?
Kim verecek ücreti! Dergi zaten kendi dergimiz. 40 bin sattığımız dergi kendi masraflarını karşılıyordu. Biz “Hasret” ve “Genç Arkadaş”ı çıkartırken aynı zamanda dergi bürosunu özel istihbarat teşkilatı yaptık. Aslında rahmetli Türkeş meğerse bu şekilde üç tane istihbarat teşkilatı kurmuş. Biri bizim kurduğumuz teşkilattı. Bizim başımızda Yılmaz Şenyüz ve Sefa abi vardı. Sefa abi daha sonra rahmetli oldu. Bu arada Burhan Kavuncu, Mustafa Mit, Muhsin Yazıcıoğlu, Yılmaz Şenyüz, rahmetli Sefa ağabey, Hasan Çağlayan, ve daha birçok arkadaşla onlarca sol örgüt ve birkaç sağ örgütü takip etmek için masalar kurduk. Bunların dışında kızlar masası, üniversiteler masası, yurtlar masası, mahalleler masası, kütüphaneler masası, sosyal faaliyetler masası vb. çalışma grupları denebilecek masalarımız vardı. Öğrencilerden kimilerini o sol örgütlerin içine soktuk. Örgütlerde başkanlık düzeyine kadar yükselenler oldu. Mesela Siyasal Bilgiler Fakültesinin arkasındaki Cumhuriyet Yurdu, solcuların elindeydi. O yurdun başkanı bir ara bizim ajan oldu.
Yani Ülkücülerden sol örgütlere adam sızdırıyor ve o kişileri de örgüt içinde liderliğe kadar yükseltiyordunuz.
Mesela Muhsin Başkan bazen bana “Kurtuluş’tan haber gelmiyor.” diyordu. Ben de gizlice o yurda gidiyordum. Yurtta bir sürü silahlı solcu oluyordu. Tükürseler beni boğarlardı. O yurt başkanının odasına girer, СКАЧАТЬ