Su Gibi Geçen Yıllar - Kahraman Emmioğlu Kitabı. Yasin Topaloğlu
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Su Gibi Geçen Yıllar - Kahraman Emmioğlu Kitabı - Yasin Topaloğlu страница 11

Название: Su Gibi Geçen Yıllar - Kahraman Emmioğlu Kitabı

Автор: Yasin Topaloğlu

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-806-9

isbn:

СКАЧАТЬ önüne geçiyor.

      Evet.

      Eğer siz de Kartal bölgesinden aday olsanız, Süleyman Arif Bey’in yerine seçilirdiniz. Bu da Hoca’nın kafasındaki şablonu bozardı. Daha sonraki seçimlerde siz de milletvekili oldunuz. Korktuğu gibi Hoca’ya sorun çıkardınız mı?

      Hayır, hiçbir şekilde sorun çıkarmadım. Aslında Hoca’ya belki 28 Şubat’la ilgili bir sorun çıkarmışımdır. O da orduyla ilgili konuda görüş beyan etmemdi. O beyanım kendilerine göre belki partiyi sıkıntıya sokmuştur. Onu bilemem. Çünkü Şevket Kazan Bey, dokunulmazlığımın kaldırılmasıyla ilgili fezlekeyi gönderdiğine göre, gene de bir sıkıntı çıkartmışızdır demektir.

      TÜRKİYE’Yİ YÖNETMEK İSTEYEN, NEREDEN YOLA ÇIKMALI?

      Refah Partisi’ni 90’lı yıllara hazırlayan temel yapı o dönemde İstanbul’da şekillendi. Diğer vilayetlerden farklı bir teşkilatlanma modeli ile İstanbul’da teşkilatlandınız. İstanbul ekibi, İstanbul ekolü diye anılan bu yapılanma modeli ile toplumla farklı bir ilişki geliştirdiniz. Bu model, daha sonra Millî Görüş geleneğindeki partilerde, İstanbul ekolü diye bir ekol oluşturdu.

      Aslında şunu ifade etmek lazım; Hoca’nın 1969 yılındaki Konya’dan bağımsız milletvekili adaylığından sonra, en fazla çalışılacak yer olarak İstanbul seçildi. İstanbul’un da özellikle Fatih semti esas alındı. Bu esas alınmadaki sebep olarak hep şu düşünülmüştür: Türkiye’ye hâkim olmak için İstanbul’a hâkim olmak lazım. İstanbul’a hâkim olmak için de Fatih’in sizin olması lazım. Biz o yüzden ilk Fatih’te başlamıştık. Ama sonradan demin de ifade ettiğim İran’daki yoğun işlerimin doğurduğu zaruret dolayısıyla Tayyip Bey’e çok iş düşüyordu. Onun çalışması icap ediyordu. Onunla ilgili olarak il teşkilatını Kasımpaşa’ya naklettik. Bu taşınma işin daha hızlı görülmesini sağlamak ve daha yoğun çalışmaya imkân hazırlamak içindi.

      İstanbul çok mühim. Çünkü insan kaynağı yönünden aşağı yukarı bütün mefkûreler için kaynaklık yapabilecek insanlar İstanbul’dadır. Bütün Anadolu şehirleri de İstanbul’u örnek alırlar. Siz burada nasıl teşkilatlandıysanız Anadolu ona bakar. Siz burada hangi söylemleri geliştirmişseniz, Anadolu’daki teşkilatlar onlara bakar. Tayyip Bey ile benim siyasi kariyerimde paralellikler oluştu. Mesela, Tayyip Bey’in belediye başkanlığı adaylığı sırasında, ben de Gaziantep’te belediye başkanı adayıydım. İnan olsun Gaziantep’te benden ziyade Tayyip Bey’in konuşmaları makes buluyordu. Sebep, İstanbul’un her zaman Anadolu tarafından bir lider şehir olarak kabul edilmesidir.

      Evet, İstanbul’un etkileme kapasitesi yüksek.

      Çünkü İstanbul Türkiye’dir hatta Osmanlı’dır.

      Buradan tekrar Fatih ilçesine dönecek olursak; Fatih ilçesi bir nevi kadim İstanbul. Çünkü Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul diye fethettiği yer sur içiydi. Diğer topraklar o dönem zaten Osmanlı tarafından fethedilmişti. Burada bir miktar da Osmanlı’ya gıpta ediş de var mı?

      Osmanlı’ya gıpta edişten ziyade tarihî gelişim bunu icap ettiriyor. Fetihten sonra ilk yerleşim yerleri burası. Buradaki insanlarımız, İstanbul fethedildiğinde Anadolu’dan gelen insanlardı. Bunların fikrî yapıları nesilden nesile geçti. Bugün dahi İstanbul ne kadar kozmopolit olursa olsun, İstanbul’un Fatih’i bu kozmopolitliğinde birazcık daha farklıdır. Orada özellikle bize çok uygun bir yapı mevcuttur. İstanbul’un sonradan kurulan diğer semtleri gibi değildir. Tabiatıyla Fatih dediğimiz zaman Aksaray’ı içerisine alıyor. Bugünkü Fatih Belediyesinin ötesinde olan bütün yerler Eminönü, sur içinde kalan bütün kısımlar Fatih ilçesi içerisinde mütalaa edilir.

      Ama burada şöyle bir şey var; bu topraklar, bu toprakları fethedenler için ne kadar önemli ise fethedilenler için de hâlâ öyle. Yani onlar için de önemli. Hezimetin simetrisi olarak takibi sürdürüyorlar.

      Doğru. Fatih Haliç’le sınırlanıyor. Güneyinde Haliç, kuzeyinde Şişli vesaire, bizim fikriyatımızın daima zıddıdır. Bu yüzden oraya ağırlık verilmiştir ve o yüzden daima harekâtın başlangıç yeri orası olmuştur. Doğrusu, İstanbul’un emniyeti de birazcık oradan gelmektedir. Tabiatıyla, İstanbul’da insan kaynağı Anadolu’ya göre çok daha bilindik olmuştur. Çünkü kültürümüzün başşehridir. Fikriyatın bütün insanları buradan yetişmiştir. Devlet, yıllarca buradan idare edilmiştir.

      Tarihsel olarak bir İstanbul muhabbeti var.

      Nasıl olmaz! İstanbul’un derin manaları vardır.

      Görevleriniz hem Gaziantep’te hem de İstanbul’da iyi sonuç almak. Ama İstanbul’dan daha fazla sonuç alıyorsunuz.

      Elbette orada haklısınız; demin de ifade ettim, İstanbul Osmanlı’dır, Osmanlı da İstanbul’un içindedir. Siz burada her şeyi yaşayabilirsiniz. Kültürlerin her türlü renklerini derinliğine bulabilirsiniz. Her şey buradadır. Gayet tabiidir ki İstanbul bir başkadır. Siz de ister istemez beyninizin tatmin olduğu, gönlünüzün tatmin olduğu bir yerde olmak istersiniz. Bana göre bu yer her şeye rağmen İstanbul’dur. Mesela samimi bir itirafta bulunayım, elbette Gaziantep’i severim, benim doğduğum yerdir. Ancak 1990’lara hatta 2000’lere gelene kadar pek fazla da tutmazdım Gaziantep’i. Çünkü Gaziantep’e gittiğim zaman korkunç bir materyalizmle karşılaşırdım. Esas dost çevreleri de az ukalaca gelirdi. Gittiğim zaman üniversitedeyken bunalırdım ve üç günden dört günden daha fazla kalmayı arzu etmezdim. Bir an evvel soluğu İstanbul’da almak isterdim. Neden? Çünkü İstanbul’da benim tatmin olduğum fikriyat hazinesi var. Gönülleri dolduracak membalar burada, İstanbul’da. Nasıl olur da siz İstanbul’u sevmezsiniz? Elbette İstanbul benim nefes aldığım, rahatladığım bir yerdir. Elhamdülillah, şunu da söyleyeyim, Gaziantep özellikle 1990’lardan sonra çok mühim değişimlere uğradı. Bunu ben belediye başkanlığı adaylığım sırasında müşahede ettim. Manevi bir hava gelmiş, daha doğrusu Gaziantep bir noktada tekrar kendi asli kimliğine kavuşmaya doğru gitmiş. Çünkü ecdadın Küçük Buhara dediği bir yer Gaziantep. Manevi alanın olduğu, manevi gönüllerin bol bulunduğu bir mekân iken sonra ne hikmetse çölleşmiş ve tamamen materyalizme gitmiş. Belki burada Ermenileri de düşünmek kabildir. Çünkü Ermenilerin orada olması sebebiyle Müslümanların kendi İslam şahsiyetlerini muhafaza için daha titiz davrandıklarını düşünüyorum ve o yüzden de manevi atmosfer çok daha iyi muhafaza edilmiş. Ama ne zaman ki Ermeniler gitti ve kendi kendimize kaldık… Ondan sonra da yavaş yavaş bozulma başlıyor. Bir taraftan da maddi imkânsızlıklar Ermenilerin gitmesiyle beraber zuhur ediyor. Bu insanlarımızı biraz daha maddiyatçı hâle dönüştürüyor. Maddiyatçılık hâli giderek yoğunlaştı, ta 1990’lara kadar.

      O zaman başka bir tahlil daha yapmak gerekiyor.

      Gaziantep’i birazcık manevi yönden tahlil etmek istersek durum böyle.

      O zaman zıddıyla kaim olduğumuzu mu düşünüyorsunuz? Yani Ermenilerin bizi gündelik hayatta ve din anlayışında daha dingin tuttuğu düşüncesine katılıyorsunuz.

      Tamamen öyle derim. İnsan psikolojisi bu. Şairimiz Necip Fazıl, “Sen benim dinamiğimsin, sen benim muhalikimsin.” diyor karşıdaki rakipleri için. Rakip olmayınca rekabet de olmuyor. İşte rekabetin üstünlüğü de zaten burada. Her alanında bunu görmek kabil.

СКАЧАТЬ